İnsanlığın ince hastalığı
Dünya ne zor günlerden geçiyor, öyle değil mi?
Her bir kıyısında sıcak ya da soğuk savaşlar; hükmünü sürdürüyor. Kim ve ne olursa olsun; biri ya da birileri bir diğerlerinin tahakküm kurmaya, bu tahakkümle; güçlü, yıkılmaz, pırlantadan bir koltuğa oturmaya çalışıyor.
Olan, sadece insanlara da olmuyor;
Hayvanlara, kuşlara, çiçeklere, bitkilere, kardelenlere, balıklara, tüm canlılara oluyor...
Toprağın ruhuna, ayın ışığına, güneşin sıcaklığına, havanın berraklığına oluyor...
Tedarik edilemeyen onlarca kalem ürün, gıda ve enerji krizleri küresel düzeyde rekor üstüne rekor kırıyor. Covid-19 pandemisinde darbe alan dünya, Rusya-Ukrayna savaşı ile patlak veren enerji krizi ile daha da karanlığa giderken; önümüzdeki yılda bizleri nelerin beklediği ise büyük bir muamma.
Erk, erkliğini yapacak diye; geri kalan her şeyi hiçe sayıyor.
Pırlantadan koltuğa da çıplak krallar oturuyor.
İnanılmaz bir dönemden geçiyoruz. Teknolojinin ulaştığı nokta; milyonlarca yıldır seyreden ama özellikle 20-25 yıldır; onunda ötesinde 5 yıldır hayatımızı içindeki sıçrayışı akıl almaz.
Basit bilgisayar oyunlarından teknoloji çağı diyeceğimiz, uzay çağı denilen bir dönemde, bir dönemeçte; insanlar akıl almaz işler yapıyor.
Kimin faydasına?
Orası da büyük bir muamma...
Kanserin tedavisinden, organ nakillerine kim bilir ilerleyen yıllarda bilinç nakillerine kadar neler göreceğimizi tahmin ve hayal edemediğimiz muazzam bir dönem.
Aynı zaman da bir dönemeç.
Ekonomik, sosyal, teknolojik ve bilimsel gelişmelerle; yorum ve değerlendirmelerle bir çok soruna, krize çözüm bulabilecekken; kriz yaratıyoruz.
21`inci yüzyılda; hala savaş var. Akıl alır gibi değil. Dünyada büyük bir savaş var. İnsanların diğer insanları öldürdüğü koca bir savaş. Buna bağlı değişen ve "gelişen" enerji krizleri.
Hala sıcak savaş var; dünyanın bir çok bölgesinde işler hala kaba kuvvetle çözülmeye çalışılıyor.
Kirli savaş; doğanın kalbe mızraklar saplıyor.
Kirli enerji; doğanın kalbini zehirliyor.
Doğanın da kaba kuvvetini arttırıp, bunun hesabını sorması da yakındır.
21`inci yüzyılda ortaçağ barbarlığı tüm dünyada seyrediyor. Her gün bir ilde bir ülkede; bu zorbalığı haberlerden okuyor, tanık oluyor ya da yaşıyoruz.
Milyonlarca yıllık dünyada, hala bu karanlığın olması da oldukça korkutucu.
İnsanlık; doğanın sağlığını düşünmediği gibi kendi sağlığını da düşünmüyor. Eşit ve adil bir dünyada yaşama hakkı ellerden kayıp gidiyor.
Sanki sayısız perdeli bir tiyatro oyunu, ardı ardına yenisi vizyona giren bir sinema gibi.
O perdelerden biri de ilaçlar.
Sağlık.
İnsan sağlığı.
Enerji, covid-19, gıda krizleri derken;
Şimdi dünyanın çeşitli yerlerinde ilaç krizi kendini gösteriyor.
Afrika`da bulunan ülkelerin büyük bir kısmında yaşanan ama "Afrika" olduğu için belki de dünya kamuoyunda çok yankı bulmayan "insanca yaşam için tedavi" krizi, ilaç krizi; şimdi Avrupa ülkelerini de sarmış durumda.
Ve tabii ki Türkiye`yi de.
Teknolojinin muazzam bir döneminde; ilaç sanayisinin geliştiği bir dönemde; formül varken; ilaç yok.
Bir çeşit ince hastalık.
Yeşilçam filmlerinden aşina olduğumuz "ince hastalık" ülkemizde "tüberküloz" yani halk arasında bilinen adıyla "verem" hastalığına verilen isimmiş. Kendisini fark ettirmeden sinsice ilerleyen ve dünyada hala en çok ölüme sebep olan hastalıktan biri olarak bilinen verem gibi bir hastalığa tutuşmuşuz.
İlaç krizinin sinsiliğiyle; hastalar ilaç bulamıyor. En çok kullanılan hastalıkların ya da kronik rahatsızlıkların ilaçlar, raflarda yok. Almanya, Belçika ilaç krizinin yaşandığı ülkeler arasında. Türkiye`de aynı şekilde. İnceden inceye, sinsice yayılıyor.
Görünen o ki ülkemiz de dahil, bir çok ülkede; bu ince hastalık kendini derinden derine göstermeye devam edecek.
İnsanlığın ince hastalığı, kar hırsı; milyonları ölüme götürecek.
Şunu da söylemeden geçmemek lazım; bugün kendini iyiden iyiye gösteren ilaç krizi, formülü olan ama kendisi olmayan ilaçların arasında; SMA gibi hastalıklar da yer alıyor.
Tedavisi olan ama insanlık krizinin etkisiyle ölüme mahkum edilen hastalıklardan sadece biri; SMA.
Bunun yanında kanserin onlarca çeşidi...
Hastalık mı öldürür? Tedavisizlik mi?
Teknolojinin, bilimin en şaşalı dönemlerinden birinde; daha iyisi için bir tedavi formülü varken...