Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

İki farklı ses

1828
Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmazz’ın Çanakkale’den verdiği her şey “güllük, gülistanlık” mesajlarına en anlamlı tepki yine Çanakkale’den bir ilköğretim öğrencisinden geldi. Okul sütü dağıtım kampanyasında bir öğrenci “paramız yok, süt alamıyoruz” sözleri ile toplumuzun içinde bulunduğu gerçeğe bir çocuk saflığının getirdiği yalınlık ile işaret etti. Bunun üzerine hangi istatistiklerden bahsedersiniz bahsedin, hangi ünlü ekonomistlerin söylevleri olursa olsun gerçek artık tescillenmiştir.
 
Biz yine Bakan Yılmaz’ın Çanakkale ziyaretinde gündeme getirdiği ve hükümetin yoğun bir şekilde pompaladığı bazı propagandalara bir göz atalım.
 
Bakan Yılmaz ne de olsa kalkınma bakanı, kalkınma kriterleri anlamında, bazı gerçekleri alt üst etmesi gerekir ki, yapmış olduğu işin bir anlamı olsun. Herhalde kalkınma gerçekleştiremeyen bir ülkenin kalkınma bakanı olmanın ezikliğinden kurtulmak için bazı çabalar içersinde olacaktır.
 
Fakat karizma yine Çanakkale’de çizilmiştir..
 
Tokat gibi bir tespit “paramız yok süt alamıyoruz”
 
Kasım ayında açıklanan işsizlik oranı ile ilgili gerçekleri alt üst ederek işsizlik gibi son derece önemli bir sorunumuzu sanki yokmuş gibi gösteremeye çalışarak TÜİK tarafından yapılan istatistik hileleri ile de yetinmeyen Bakan Yılmaz bakın neler söylüyor; "Türkiye`de 1 milyon 24 bin istihdam artışı olmuş. Bu artışın sadece 37 bini tarım sektöründen gelmiş, 987 bini tarım dışı sektörlerden, hizmetlerden ve sanayiden kaynaklanmış. Bu gerçekten çok güzel bir rakam. Fakat buna rağmen işsizlik oranımızda az da olsa bir artış görülüyor. O artışın sebebi daha az insanın istihdam edilmesi değil, iş gücüne katılım oranı dediğimiz bir rakam var. O rakamın artmasından kaynaklanan bir artış söz konusu”
 
Çanakkale’den pompalanan gerçekleri yansıtmayan bu tablo için çevremizdeki insanların durumu bize gerçekleri anlamamız için yeterli olabileceği gibi bu noktada DİSK Araştırma merkezinin çalışmalarının sonuçlarına da bir göz atmakta fayda var.
 
DİSK-AR, TÜİK tarafından Kasım ayına ilişkin açıklanan yüzde 9.4`lük işsizlik rakamının gerçeği yansıtmadığını, gerçek işsizlik rakamının yüzde 15.45 olduğunu açıkladı. Buna göre işsiz sayısı da 2 milyon 600 bin değil, 4 milyon 621 bin kişi. Gizli işsiz olarak görülen eksik ve yetersiz istihdam edilenler de ilave edildiğinde işsizlik oranı yüzde 18.62, işsiz sayısı ise 5 milyon 571 bin kişi düzeyinde.
 
Rapora göre, umudu olmadığı için ya da diğer nedenle son 3 aydır iş arama kanallarını kullanmayan ve bu nedenle işsiz sayılmayanlar dahil edildiğinde işsizlik oranı TÜİK`in açıkladığı gibi yüzde 9.4 değil, yüzde 15.45, işsiz sayısı da 2 milyon 630 bin değil, 4 milyon 621 bin kişi olarak gerçekleşti. Kadınlar için geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 24, gençler için yüzde 28 oldu. Gizli işsiz olarak görülen eksik ve yetersiz istihdam edilenler de ilave edildiğinde işsizlik oranı yüzde 18.62, işsiz sayısı 5 milyon 571 bin kişi düzeyinde.
 
İşsizlik oranındaki bu gerçekleri kamufle etmek için gösterilen çabalar aynı zamanda hükümetin kendi propagandalarının inkarını getiren bazı yorumlar ile birlikte yapılıyor.
 
İşsizlik oranının düşük gösterilmesi ile birlikte, işsizlik oranındaki artış yüzdesinin de esasında artan işsizlikten kaynaklanmadığını; işgücüne katılım oranının yükseldiğini söyleyen kalkınma bakanı büyüme oranları ile övündükleri gelişmenin esasında ne kadar etkili bir büyüme olduğunu da kendi ifadeleri ile dile getirmiş oluyor.
 
İş gücüne katılım oranındaki artış kadar bile bir istihdam yaratamayan büyümenin topluma ne katkısı olabilir ki?
 
Türkiye’nin ekonomik büyümesi, cari açığı patlatma pahasına, “sıcak para” ile finanse edilirken, sözü edilen “hızlı” büyüme masalının aksine, “el parası” ile kağıt üzerinde sağlanan büyüme bakanın itiraf ettiği gibi işgücüne katılım oranı kadar bile bir istihdam yaratamamaktadır.
 
İşte itiraf budur.
 
2002 yılında kişi başına düşen milli gelirimizin 3259 $ dan 10500 $ seviyesine çıkması trendine rağmen işsizlik oranımız %18 seviyesinde, işsiz sayımız 5,5 milyon civarında ise sistemin eşitsiz gelişimi çok bariz olarak ortadadır.
 
İşte bunun için küçük kardeşimiz, toplumun çığlığı olmuştur,
“Paramız yok, süt alamıyoruz”