HOCAM KIYAMIYORUM

2848
Hocam `kıyamıyorum` ile başlayan her cümlenin bedeli ağır oluyor çocuklarımız için. "Çocuğunuzun mutlu olmasını neden istiyorsunuz?` diye sorduğumuzda cevap çoğunlukla "Başarılı olsun..., rahat bir hayatı olsun...`şeklinde olur.
 
Başarılı olsun, rahat bir hayatı olsun derken "Çocuklarımız bizim yaşadığımız zorlukları yaşamasın" diyebilmeleri de anne babaların başka bir gerçeğidir.
 
Beş seçenekli bir hayatın içerisinde başarının sadece akademik hayatla ilişkilendirilmesi çocukların duygusal gelişimlerine ciddi zararlar verebilmektedir. Ezberlenmiş bir çocukluk hayatı yaşayan evlatlarımız psikolojik bağışıklık geliştiremedikleri için en ufak bir başarısızlık tecrübesinde duygusal hayatları alt üst olabilmektedir. 
 
Oysa yaşam okulun dışında da parkurları olan bir süreçtir. Yaş dönemine uygun yaşam becerisi kazanamamış çocukların üst gelişim dönemlerinde kendileri için en uygun seçeneği seçebilmeleri çok güç olabilmektedir. Yani kendilik değerini, gücünü, yeteneklerini keşfetmekte engellenmesi çocuğun kimliğine tamiri zor zararlar verebilmektedir.
 
Kendi davranışlarının doğal sonuçlarıyla başbaşa bırakılmayan çocuklar, bağımlı olarak yaşamanın etkilerini bir ömür boyu hissedebilirler. Örneğin pişirilen yemeği yememekte ısrar eden bir çocuğa seçenek olarak atıştırmalık verildiğinde çocuğun o davranışı pekişip, doğal sonuç olan aç kalma deneyimi yaşamasına izin verilmeyecektir. Halbuki çocuklar ile beraber hazırlanacak haftalık yemek menüsü ailedeki uzlaşma kültürüne ciddi katkı sağlayıp, çocukların da bu konudaki tutumları olumlu yönde değişecektir.
 
Mutluluğun zorluk yaşamamak olmadığını anlamamız ve çocuklarımıza anlatmamız gerekiyor. Çünkü zorluk yaşamamak bir anlamda haz dolu bir hayat yaşamaktır. Haz dolu hayat ise paranın satın aldıklarıyla mutlu olarak gerçekleşir. Güzel yemekler yemek, alışveriş yapmak, spaya giderek masaj yaptırmak, cinsellik, `eller havaya` eğlenmek iyi ve haz dolu bir hayattır. Kısacası zorluğu olmayan hayattır ve böyle bir hayata parayla ve paranın satın aldıkları aracılığıyla alınır. Bunun ötesindeki ikinci düzeydeki mutluluk, kişinin yaptığı işte zamanı unutmasıyla gerçekleşir. Buna psikologlar "akış hali" derler. Çetin Altan`ın okuduğum bir yazısındaki ifade bana rehber olmuştur: "İnsanın bir işi yaparken aldığı zevk, o işten kazandığı parayı harcarken aldığı zevkten fazlaysa, o gerçek mutluluktur". İşte bu daha farklı bir mutluluktur.
 
Genelde çocuklarımıza vicdan ve erdem kazandırmak için çaba sarf etmiyoruz. Vicdan ve erdemler olmayınca ise maddi değerler peşinde koşan, dışsal motivasyonla yaşayan, kendini dünyanın merkezi zanneden ve nedeni belli olmaksızın dünyadan kendini hep alacaklı gören, hakkının yendiğine inanan gençler yetiştirmiş oluyoruz.
 
Bu durum tüm yaşamda; evliliklerde, iş yaşamında her yerde kendini gösteriyor. "Ben tekim..., biriciğim..., özelim..." diyen gençler bir araya geldiğinde oluşan toplulukta yaşam uyumu sağlanamıyor ve sürekli doyumsuzluk yaşanıyor. Hiç şüphesiz hepimizin sevgiye, paraya, itibara, güce ihtiyacı var ancak bunları hak etmek kaydıyla. Hak etmemiz gerektiğini düşündüğümüz zaman, hayata ve yaşadığımız dünyaya karşı sorumluluklarımız hatırlamaya başlarız.
 
Örneğin ergenlik dönemine gelen gençler yaşadıkları bölgenin dışında, kentin semtlerini tanımıyorlar. İstanbul`daki gençlerin önemli bir bölümü hayatlarını servis ve ailenin özel arabası içinde geçiriyor. Bu kuşaktaki genç yetişkinlerin önemli bölümü anne ve babalarından daha az para kazanıyorlar ve mülk sahibi olma oranları daha düşük. Yorgun, kaçıp gitmek isteyen ama bunun için de yeterli donanımı, birikimi olmayan, sıkışmış ve mutsuz durumdalar. Bu anne-babalar "ben olamadım çocuğum olsun" diyor. Çocuğunu hayat karşısındaki şansını artırmak için maddi koşullarını zorlayarak özel okula veriyor, ders aldırıyor, çocuğuna kıyamıyor ve onu elinden geldiğince zorluklardan koruyor. Yine en başta değindiğim bumerang yaşanıyor. "Kıyamıyorum" derken, hayat karşısında bağımsız olma ve güçlüklerle mücadele etmek için geliştirmesi gereken donanımdan yoksun bırakıyoruz ve böylece kıyıyoruz.
 
Son söz;bence bırakın ayağına bol bol taş değsin. Çocuk düşe kalka büyür. Sadece boyu ile değil her şeyi ile büyür.