turgutcamer@hotmail.com
Değerli okurlarım Ankara'da Dil Derneğinde tanıdığım Türk Dili ve Edebiyatı emekli öğretmeni Nedim Civelekoğlu'nun "Turgut Çamer'e renkli yaşamıyla, güzel, akıcı anlatımıyla edebiyat dünyasında görmeyi dilediğim.." diyerek 17 Mart 2017'de imzalayıp armağan ettiği 'Boğalı ve Ötesi' adlı kitabını nihayet okuyabildim! Çünkü daha önce okuma sırasına koyduğum kitaplar vardı.
50 öyküden oluşan 160 sayfalık kitaptan yazımın başlığı olan ilginç öyküyü paylaşmak istiyorum.
***
Nedim öğretmen 1948 yılında Amasya’nın Taşova İlçesinin Esençay Kasabasında doğmuş. Tokat İlk öğretmen Okulundan sonra 1968’de Aydın Ortaklar İlk öğretmen Okulunu bitirmiş. 10 yıldan fazla Sınıf Öğretmenliği yapmış. Yükseköğrenimini tamamladıktan sonra çeşitli liselerde Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yapmış.
Nedim öğretmenin yayımlanmış diğer yapıtı “Şu Bizim Nasrettin Hoca” dır.
*Boğalı: Amasya’nın doğusundan Tokat’ın Kuzeydoğusuna kadar uzanan Sakarat Dağları’nın halkça söylenen adı.
***
Eskiden, özel günlerde, yakınlarıma, sevdiklerime… Tebrikler gönderirdim. Tabii ki mektuplarda… Hitapları da rastgele koydum. Hiçbir zaman da tepkiyle karşılaşmazdım…
Sanal dünyada, kime ileti gönderdiysem, olumsuz eleştirilerle karşılandım.
“Bana, bu şekilde bir daha hitap etme!” diye.
Bir iletimde, “Dostum…” diye hitap ettim. Aldığım tepki: “Bana böyle hitap etme! Bu hitap, ben de olumsuz çağrışımlar uyandırıyor. Bana hemşerim de.”
Dersimi aldığım için, bir iletiye, hemşerim başlığını koydum. “Vay, bu başlığı nasıl atarsın? Çocukluğumuz, okul yaşantımız, onca yıl beraber çalıştığımız günlerin karşılığı hemşerilik mi olmalıydı?” Oldu.
Başka bir iletime, adına “-ciğim” ekini ekledim. Tepki gecikmedi: “Çok büyümüşsün!”
Değişik hitaplar denemeye karar verdim. Adların yanına, “Bay”, “Bayan” sözcüklerini koydum. Erkeklerden; “Çok polis filmi izlemişsin, bir ajana hitap eder gibi hitap etmişsin…”
Bayanlardan; “Bu nasıl bir hitap? Buz gibi…”
“Bey” başlığı da “Bu resmiyet ne? Diye geri döndü. Adların önüne koyduğum “Sevgili” sözcüğü; hiç, ama hiç, rağbet görmedi… “Hanım”, “Kardeşim”… Hitapları da bir sürü eleştiri aldı…
Ne yapacağımı şaşırdım… İletişimsiz edemezdim… Geceleri uyuyamıyordum… Uyku düzenim bozulduğu gibi, evin düzeni de bozuldu. Eşimle aram açıldı.
Eşim; “Sende delik işaretleri belirdi, bir doktora git, tedavi ol…”
Yeni hitaplar bulmalıydım… Araştırmalara başladım. Piyasada ne kadar dilbilgisi, yazım kılavuzu varsa aldım. Ama onlar da derdime çare olmadı… Bir ara, sadece adlarıyla hitap etmek geldi aklıma. Bu kez de ben beğenmedim; kupkuru, çıplak, yavan…
Çaresizlikten çılgına dönmüş debelenip duruyordum. Bayramlar özel günler gelip geçiyordu. Bense kimseyle iletişim kuramıyordum…
Aklıma parlak bir düşünce geldi. Önümüz bayramdı. Nasıl olsa köye gidecektim. Köyde herkesle bayramlaşacaktım. Aklıma, köyün aksakal (duayen) ve halk kurmaylarına (erkan-ı çarıklılarına) danışmak, görüş almak düşüncesi geldi… Bu düşünce beni, hem umutlandırdı hem de mutlu etti.
Büyük bir sevinçle köye gittim… Bayramlaşma başladı… Ben, aksakal ve halk kurmaylarıyla bayramlaştıktan sonra, sohbet ederken kurnazca sorular sorarak araştırmamı yapıyordum… Akşama kadar konuşmam gerekenlerle konuştum, görüştüm…
Araştırmamın sonunda şöyle bir sonuç çıktı: Bir hitap, herkeste ayni çağrışımı uyandırmıyor. Bu nedenledir ki, dilimizde hitaplar çok ve çeşitlidir. ÖNEMLİ OLAN, KİŞİYE GÖRE OLANI SEÇMEKMİŞ…
*