Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Hep aynı, dur demeliyiz!

37 yıl önce Maraş'ta derin devlet güçlerinin organizasyonunda, alevi demokrat sol görüşlü yurttaşlarımıza dönük gerçekleştirilen katliamda 105 kişi öldürülmüş, binlerce kişi yaralanmış, yüzlerce ev ve işyeri tahrip edilmiş, insanlar göçe zorlanmıştı. Açılan göstermelik davalar dışında yine cezasızlık politikası ile sorumlular korundu, himaye edildi. Katliamın sorumluları ile hesaplaşılmadı ,onun içindir ki bu katliamlar hala sürüyor. İşte Cizre, Sur, Nusaybin, Silopi, Silvan…

1197
Şimdi de, Kürt halkı üzerinde yıllardır sürdürülen imha politikaları, barış sürecinin devre dışı bırakılmasıyla yeniden daha acımasızca devreye alındı.  
Devlet, ordusuyla en üst düzeydeki komutanından askerlerine, tanklarından özel kuvvetlerine kadar, sokağa çıkma yasağı altında bölge halkını açlığa susuzluğa mahkum edip, çoluk çocuk demeden balkonundan penceresinden kafasını uzatan herkesin öldürüldüğü insanlık düşmanı uygulamalara tanıklık ediyoruz.
Her şey “seni başkan yaptırmayacağız” ile başladı.
Halkın iradesinin bu şekilde gerçekleştiği 7 Haziran seçimlerinden sonra, bu iradenin teslim alınması için düğmeye basıldı.
En küçük demokratik haklar, özgürlükler askıya alındı, baskı ve şiddet politikalarıyla, ülkemiz bir savaş alanına çevrildi.
Komşularımızla her an sıcak çatışmaların yaşanabileceği riskli dış politika hamleleriyle birleşen bu savaş durumu, halkları yeniden acıların ve yıkımın eşiğine getirdi.
Bu politikaların meşru olmadığını, hukuksuzluğunu, özelikle hendek siyaseti üzerinden sürdürülen propagandaların demagojik yönünü Ensar İlyasoğlu bugünkü yazısında çok net olarak dile getirmiş, özellikle okumanızı tavsiye ederim (DEVLETLER MEŞRUİYETLERİNİ HUKUKTAN ALIR. başlıklı Ensar İlyasoğlu yazısı)
Yüz yıldır varlığını sürdüren Kürt sorununun barışçı ve demokratik çözümü konusunda adım atılması için sorumluluk almak insani bir tutum haline gelmiştir.
Sürdürülen imha operasyonlarına karşı çıkmak, tepki göstermek vazgeçilmez ve acil bir görevdir.
İnsani değerler adına, insanlıktan yana herkes bu noktada elini taşın altına sokmalıdır.
Özellikle bölge halkı dışındaki halklar bu konuda duyarlı davranmalıdır.
Ancak gerekli tepki verilmiyor diye de, bu noktada duyarlılık sahibi olanlar kabuklarına çekilmemeli, şiddet savaş ve imha operasyonlarının durdurulması için barışın sesine destek olmalı, bir insanlık çağrısı olan bu tutumu yaşamın her alanında paylaşarak daha çok insanın barış adına harekete geçmesi için çaba göstermelidir.
Herkesin bu konuda yapabileceği bir şeyler vardır, yeter ki bu duyarlılığı canlı tutalım, barış savunucuları olarak barışa güç verme bilincimizi kaybetmeyelim.
Bu konuya ilişkin özellikle CHP’ sinin üstleneceği sorumluluğu son derece önemsiyorum.
İçinde bulunduğumuz şu günlerde ilerici, demokrat, emekten, barıştan yana olan her insanın AKP hükümetinin bu imha operasyonlarına karşı çıkması gerekir.
 Unutmayalım ki, faşizm kendisi dışında herkese düşmandır.
Bugün Cizre’de, Sur’da, Sivan’da, Nusaybin’de yaşananların yarın bizlerin başına gelmeyeceğinin hiçbir garantisi yoktur.
37 yıl önce Maraş’ta katliam yapanlar bugün farklı kimlikler ile aynı imha operasyonlarını sürdürüyorlarsa bunun üzerinde düşünmek gerekir.
Faşizmin beslendiği, ırkçı ayrımcı politikalara dur demek için; sokağa çıkma yasaklarına, operasyonlara son verilmesini güçlü bir şekilde seslendirmek gerekmektedir. 
Öğretmenlerin memleketlerine gönderilerek eğitimin yok sayıldığı, sağlık hizmetlerinin durdurulduğu bu yönüyle  gerçek anlamda ayrımcılığın hayata geçirildiği, en temel yaşam haklarının ayaklar altına alındığı, evlerin tanklarla roketlerle vurulduğu, yakıldığı bir ortamda insanlığımız teslim alınmış demektir.
Tüm bu uygulamalar kabul edilemez.
Bir an önce sokağa çıkma yasakları kaldırılarak temel yaşam haklarının gasp edilmesinin önüne geçilmelidir.
İşlenen bir insanlık suçudur.
İnsanlık adına karşı çıkmak zamanıdır.