sermet@canakkaleolay.com
Hayal kırıklığı algısı, kişiden kişiye farklılıklar gösterir. Benim algı dünyamdaki kriteri, ‘farkındalık’ kavramıdır. Farkında olmadan yaşadığım hayal kırıklıkları benim ‘mutlu’ hayal kırıklıklarımdır. Yolun başıdır, yapılacak şeyler yeni başlayacaktır, düzeltme olasılığı çok daha güçlüdür. ‘Farkındalık’ ile gelişen hayal kırıklıkları için yapılması gerekenlerin, yapılmamasının sonuçlarını yaşadığımız için; geç kalınmış bir sürecin sorunları ile yüzleşmek zorunda kalırız. Bu durumda kendimize yeni görevler belirlemek zorundayız, gecikerek atacağımız adımlar olacağı için nispeten daha zorlu olacaktır. Mevcut durumu bilerek, içinde bulunduğunuz koşulların farkındalığı ile yaşayacağınız hayal kırıklıkları için sakın bu durum hayal kırıklığı olamaz demeyin. Bu kavramsallık dahilinde hedeflere yönelme noktasında, önemli hatalar yapabilirsiniz. Tüm bunları Eğitim- Sen genel kurulu için yaptığım ’Hayal kırıklığı’ tespitinin yanlış anlaşılmaması için yazdım.
Hafta sonu Eğitim- Sen genel kurulunu izledim.
Öncelik ile görev alan yeni yönetime bundan sonraki çalışmalarında başarılar dilerim.
Eğitim- Sen genel kurulu emek mücadelesinin önemli organlardan biri olması gerekir iken; üyelerin gerekli ilgiyi göstermediklerini gördüm.
Bu gelişmenin böyle olduğunun farkındalığını, sadece ben değil, Eğitim- Sen yöneticileri, yine kongrede söz alan üyeler de paylaşıyorlardı.
Özellik ile şube sekreteri yaptığı tespitlerde bu konunun önemine vurgu yaparak; bundan sonraki süreçlerde atılması gerekli adımlar konusunda önemli tespitlerde bulundu.
Katılımın arttırılması, mücadelenin kitleselleştirilmesi, etki alanını geliştirecek yöntemselliklere kadar bir dizi tespitler yanında bugüne kadarki yaşanmışlıklar konusundaki eksiklikleri de dile getirdi.
Diğer konuşmacılar da pratik işleyişlere ilişkin birtakım eleştirilerde bulunsalar da temel bilinç olumsuzlukların farkındalığı noktasında idi.
Bu perspektif ile benim hayal kırıklığım da farkındalık temelinde oldu ve yeni yönetim ile sürece müdahale edecek tedbirler noktasındaki beklentiyi gündeme getiren genel kurul, özünde kendisinden beklenen iradeyi ortaya koydu.
Tüm bu gelişmelerin siyasal temelini EMEP adına konuşan konuşmacı net bir şekilde tespit etti.
Sendikaların bir mücadele örgütü olması gerçeğinden yola çıkarak, emekçiler nezdinde tüm halka yapılan saldırıların boşa çıkarılması konusunda daha çok sorumluluk ve fedakârlık gerektiğini, uzlaşmacı işbirlikçi sendikal anlayışın etkilerinin kırılması gerektiğini vurguladı.
Bunun için bir an önce derlenip toparlanmanın önemine değinerek, tüm sendika üyelerine çağrıda bulundu.
Genel kurulda EDP adına da bir kişi söz alarak referandumda “yetmez ama evet “tavrı eleştirileri için yürüttüğü mantık ile bir kez devrimci olmayan bir yöntemsellik ile savunma yapmaya çalışınca tüm gerçeklikleri alt üst etti.
%58 oy oranına saygı gösterilmesi gerektiğinden hareket ile evetçi anlayışı kutsamaya çalışırken matematik dahil her türlü disiplini alt üst etti.
Demokrasi mücadelesini sayısal yüzdeler ile açıklamaya çalışan bu zihniyet hala halkımızın “yeter artık” feryatlarını duymamazlıktan gelerek ne yapmak istiyor.
Sözde demokratik kazanımların geliştirilmesi gerekçesinin arkasına sığınan bu anlayış, AKP ve uygulamalarının neresinde bir ilerici, demokratik yan bulmaktadır, kırıntısı bile yoktur.
Uygulamalar ortada iken, halk üzerindeki baskıların her geçen arttırıldığı, her türlü demokratik hakkın ayaklar altına alındığı, işçilerin gençlerin, gazetecilerin her türlü muhalif sesin baskı ile yok edilmek istendiği bir ortamda nasıl olurda demokratik gelişmelerden ve bunların halk adına desteklenmesinden bahsedilebilir.
Hadi bunu 12 Eylül referandum süreci öncesinde anlayamadınız; yalan ve dezenformasyon politikaları arasında bazı gerçekler buharlaştı diyelim, peki sonrasındaki gelişmeler size hiçbir şey ifade etmiyor mu?
Nerede darbelerden hesap soracaklar, nerede faili meçhulleri
araştırıp sorgulayacaklar?
Daha birçok sorun sıralanabilir, konuşmacının söylediği gibi “söylenecek o kadar çok şey var ki” !
%58 gibi çoğunluk iradesine saygıdan bahseden bu anlayış matematik de bilmiyor.
49 milyon 625 bin toplam seçmenin sadece 21 milyon 875 binin ‘evet’ oyunu alan evetçiler toplam iradenin ancak %44 dür .
Kaldı ki; bu gerçeğinde hiçbir önemi yoktur, çünkü demokrasi sayısal bir analiz değildir, bununda ötesinde demokrasi azınlıkların hakkını savunmaktır.
Sendikal mücadelenin daha da geliştirilmesi hedefi ile kurgulanan bir genel kurulda “yetmez ama evet “tavrını savunma ihtiyacı hissetmek sendikal mücadele ile hiçbir uyum göstermemiştir.
“Yeter Artık” feryatlarını duyan her vicdan sahibinin alacağı tavır AKP kuyrukçuluğu yapmak değildir.
Yarın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü.
Bol bol hamasi nutuklar dinleyeceğiz.
Gericilik, saldırılarının önemli bir bölümünü kadınlar üzerinden yapmaktadır..
Bu alanda malzemeleri de çoktur,
İkinci sınıf vatandaş algısından tut, cinsel ayrımcılığa, töreden, istismara, ucuz emek sömürüsünden aile hayatına katılımdaki ilave yükler ile oluşan eşitsizliğe kadar bir çok alanda kadınlarımız ilave baskılara maruz kalırlar.
Sonuçları da çok açık olarak ortadadır.
Bu ülkede bir profesör müsvettesi kadınların giyimlerinden dolayı tacize uğradıklarını söylemektedir.
Kadın cinayetleri her geçen gün artmakta, kadınlar bu noktada korunamamaktadır.
İktidar yalakası bir gazeteci kadınlar için hakaret dolu yazılar yazabilmektedir.
Kadınlar, kapitalist sömürünün en acımasız çarkları altında vahşice sömürülmektedirler.
Tüm bu gerçekler ile her gün yüz yüze olduğumuz koşullarda hamasi nutuklara artık kanmayın.
Bu sözlerin sahteliklerine verilecek cevap; kadın- erkek birlikte yükseltilecek mücadele bayrağıdır.
Gazetecilerin tepkisi.
Gazeteciler uzun yıllar sonra kitlesel olarak meydanlara çıkarak basın özgürlüğüne yapılan saldırıları protesto etti.
Bu gelişmenin anlamı son derece önemlidir.
Ülkemizdeki baskıların yoğunlaşması, demokratik hakların yok edilmesi noktasındaki girişimlerin arttığına dair önemli bir göstergedir, bu durum.
Bu gelişme dâhilinde bir gerçek daha ortaya çıkmıştır ki; yanlı basın bu gelişime kayıtsız kalarak meslek dayanışması yerine iktidarın uygulamalarının yanında olmayı tercih etmiştir.
Bırakın bu noktada katılım sağlamayı, son yılların önemli bir protestosu olma vasfını taşıyan bu olaya sayfalarında bile yer vermemiştir, bazı basın organları.
Çanakkale basını da bazı istisnalar dışında bu konuda olumlu bir örnek sergileyememiştir.
Unutmayalım ki basın özgürlüğü herkes için gereklidir.
Sermet ATADİNÇ