Hasan Naci SEZER
KAZ(İDA)DAĞLARI KAN AĞLIYOR BAKSANA...!
Kazdağlarının tarihsel önemi ve endemik bitki örtüsü ile oksijeni bol temiz havasından çokça bahsedilmesine,hatta belgesellere konu olmasına bile hiç aldırış etmeyen doğa katliamcısı ,gelecek hırsızları altın madencileri;Sanki sömürge topraklarına girmişçesine yaratacakları istihdamı, çevreye ve kültürel değerlere verecekleri önemi ballandıra ballandıra öyle anlatıyorlar ki, yaşadığım yerde insanlar açlıktan ve sefaletten mahvolmuş altıncıların yolunu gözlüyormuş ta onlarda bu kötü gidişata son vermek için imdada yetişmişler. Altın madenciliğinde siyanür nasıl kullanılır?adlı bilgilendirme(me)kılavazunda kendilerini ne kadar çok önemsediklerini detaylı şekilde anlatılırken. yöre halkına ve çevreye verilecek zararlar siyanür kullanımında rakamlar üzerinden laf cambazlığı yapılarak nerdeyse yok sayılmaya çalışılmış.
Bilgilendirme(me)kılavuzundaki bilgilere şöyle bir baktığımızda siyanürün tanımı yapıldıktan sonra bir çok besinin bileşiminde bulunmasından dolayı faydalı olduğu vurgulanırken, çevremizdeki siyanürün %90 nını ekzos dumanı ,sigara ve kömür gibi yanıcı maddelerden oluştuğu, bunların insan sağlığını olumsuz etkilediği belirtilmiş. Sanki bize siz altıncıları bırakın termik santrallere ve kara taşıtlarına bakın diyerek aba altından sopa gösteriyorlar. Bilmiyorlar ki bu ülkenin duyarlı insanları kapitalizmin bitmek,tükenmek bilmeyen enerji açıklarını kapatmak için her tarafa kurdukları termik santrallere de,derelerin üzerine kurulan plansız HES lere de,dünyamızı zehirleyen nükleer santrallere de, ekzos gazının sorumlusu kara taşımacılığına ve trafik anarşisine de karşı her yerde haklı tepkilerini gösterirken enerji açıklarının yenilenebilir enerji kaynaklarından (rüzgar,güneş) sağlanması; kara taşımacılığı yerine raylı sistemin ve toplu taşımacılığın sürekli savunucuları olmuşlardır.
Türkiye`de yılda 300 000 tondan fazla siyanür bileşikleri tüketilirken bunun sadece %1i altın madeninde kullanılmakta deniliyor ki %1in 3000 ton olduğu ve bunun da sadece işletme durumunda olan OVACIK`ta kullanıldığı gerçeği yansıtılmadan %1 azımsanarak ifade edilmiş. Türkiye’nin yüzölçümü 780600km2 ve km2 ye düşen siyanür bileşiği 2.6 ton ise işletme alanlarında M2 ye düşen siyanür miktarı açıklanmış olsaydı halkımız daha iyi aydınlatılırdı.
Dünyada kullanılan 1.5milyon ton siyanürün sadece%18i altıncılıkta kullanılır derken de aynı cambazlık yapılmış.Eğer dünya yüzölçümüne oranı ile lokal çalışma alanlarındaki oran ayrı, ayrı yazılsaydı korkunç gerçek gözler önüne serilmiş olurdu. ABD, AVUSTRALYA, İSVEÇ, İTALYA, İSPANYA, KANADA, FRANSA gibi çevre konularında çok duyarlı ülkeler ifadesinde ise o ülkelerin halkları yüceltilirken kendi halkımızı yani bizleri aşağılıyorsunuz.
Unutmayın ki bu ülkede de insanlar yıllardır daha temiz bir çevre daha güzel bir gelecek için mücadele vermektedir.Siyanür mademki masum zararsız bir gereçtir,niye uluslar arası siyanür kullanım platformu oluşturulur ve füze başlığı nakleder gibi olağan üstü önlemler alınarak nakledilir?
Sosyal sorumluluğa gelince;Eğer sosyal sorumluluk içerisinde olunsaydı bugün altın rezervleri tüketilmiş kıta AFRİKA`sında insanlar açlıktan ölmez,ölmek üzere olan çocukların başını akbabalar beklemezdi. Maden çevresindeki halkın yaşam kalitesi artmaz, düşer. Çünkü hiç bir ülke gösteremezsiniz ki ham madde ihracı ile zenginler kulübüne girmiş,ancak rezervler tüketilinceye kadar lokal olarak geçici bir istihdam yaratır.
Kanunlara uygun çalıştığınız doğrudur, gücünüzü kanunlardan aldığınız belli çünkü sondaj çalışmaları esnasında hiç halkı bilgilendirme(me) gereksinimi duymazken, şimdi işletme aşamasında olduğunuzu belirtiyor ve çevreye,geleneklere, yöre kültürüne duyarlılıktan bahsediyorsunuz.Mademki çevre ve yöre kültürü önemliydi sondaj çalışmalarına başlanmadan olumlu ve olumsuz yanları tartışılıp yöre halkının tümünün katıldığı bir oylama ile çıkan sonuca göre çalışma başlatılsaydı daha demokratik olmazmıydı.?Yoksa siz demokrasiye demi inanmıyorsunuz.? Yoksa halkın kararının KAZDAĞLARInın üstü ALTINdan değerlidir olmasındanmı çekindiniz.?
Sizler zaten kararınızı vermişsiniz. Kaz dağlarının karnını yaracak,sizin işinize yarayan organlarını boşalttıktan sonra tahrip ettiğiniz yüzeyi (ameliyat yerlerini dikip) yapay (sembolik) bir şekilde onarıp çekip gideceksiniz. Altın madeni çıkarmak için bizim onayımıza gereksinim duyuyorsanız (Bilgilendirme(me) kılavuzu, halkın katılımının istenmediği kahve toplantıları, çünkü halkın katılımı istenmiş olsaydı herkesin gelebileceği bir alan seçilirdi. ya da köylerden bir kaç yandaş seçme ile halk desteği sağlanmış olmaz.)
Bizler buna kesinlikle onay vermeyeceğiz. Biz yaşam alanımızın yok edilmesine karşı her gün biraz daha çoğalarak daha kararlı ve daha güçlü bir şekilde mücadele vermeye devam edeceğiz. ALTIN insan yaşamı için OLMAZSA OLMAZLARDAN değildir. ALTINsız yaşanılır, fakat HAVAsız, SUsuz ve doğal dengesi bozulmuş bir çevrede YAŞANMAZ.
ALTIN özellikle altın madencilerinin vurgu yaptığı şekilde güç göstergesi de değildir. Sadece elinde bulunan bireylere sahte mutluluk veren bir araçtır.Gerçek mutluluk ve güçlülük gündelik yaşamımızda dengeli beslenmemizi sağlayabilmemizle, sağlıklı ve temiz bir çevrede yaşama olanağını yaratmamızla mümkündür. GELİŞMEK VE DEĞİŞMEK insanın doğasında var olan bir olgudur, fakat gelişme ve değişme doğanın özgün yapısına saygı duyularak yapılmalıdır. Şayet tersi olduğunda insanoğlunun sebep olduğu yanlışlıklardan ortaya çıkan felaketler çok daha yıkıcı ve ölümcül olabilmektedir.
Yakın zamanda yaşadığımız Çernobil ve Japonya depremi(deprem doğal ve yıkımı sadece ülkenin bir bölümünde olmuştur) sonrası oluşan nükleer sızıntı dünyamızın nasıl bir cehenneme dönüştürüldüğünün resmidir.