Hangisi doğru ?
CHP Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş TBMM’nde ÇOMÜ yönetimi hakkında araştırma önergesi verince, taşlar yerinden oynadı.
ÇOMÜ yönetimi her zamanki organize kadrosu ile bir savunma refleksi içersine girdi, siyasal dönüşüm stratejisinin görevlileri tam bir telaşla başladılar, Sarıbaş’ı karalamaya.
‘Çanakkale’ye zarar veriyor’ gerekçesi ile yapmış oldukları dezenformasyon; Sarıbaş’ın ÇOMÜ’deki uygulamalar konusundaki iddiaları karşısında gündem değiştirme çabalarından başka bir şey ifade etmiyordu.
Bu bir süreç meselesidir, her bir iddianın karşılığını süreç içersinde göreceğiz, telaşa gerek yok
Tıpkı ÇOMÜ’lü işçilerin işten atılmasından sonraki süreçte yaşanılanlar gibi.
ÇOMÜ’lü işten atılan işçiler hukuk mücadelesini kazandılar, hukuk işe iadelerine hükmetti.
İşçilerin işten atıldığı günlerde aynı kişiler neler söylemediler, neler yazmadılar ki kendilerini haklı çıkarmak için.
Bakalım yönetim şimdi nasıl bir tasarrufta bulunacak.
Sarıbaş’ın araştırma önergesinde dile getirdiği, taşları yerinden oynatan iddiaların biri de öğretim üyesi İbrahim Habacı ile ilgili olandı.
İbrahim Habacı adlı öğretim üyesinin açıklamaları beni bir kez daha hayal kırıklığına uğrattı.
Habacı, 2011 yılında neden gerçekleri gizlemişti?
Gelin bu olayı irdeleyelim.
6/12/2011 tarihinde “İsim benzerliği mi?” başlığı ile bir yazı kaleme almıştım.
Yazım şu şekilde idi :
“Eğitim Fakültesi Yardımcı Doçentlik kadrosu yabancı dil sınavlarına katılan bir isim dikkatleri üzerinde topladı.
Dr. İbrahim HABACI ismi ile sınava giren başarılı not alan isim beni 2003 yıllarındaki bir gazete haberine götürdü.
2003 yılında İbrahim Habacı ile ilgili gazeteler şunları yazıyor idi:
“El Kaide terör örgütüyle bağlantılı oldukları iddiasıyla Malavi’de gözaltına alınan İbrahim Habacı, 29 günde toplam 29 saat uyumadığını ve 17 kilo zayıfladığını söyledi”
Yardımcı doçentlik sınavına giren İbrahim Habacı’nın 2003 yılında El Kaide örgütü üyesi olma iddiası ile Malivya’da gözaltına alınan kişi olup olmadığını şimdi gerçekten merak ediyorum.
Aynı zamanda böylesi bir konumdaki bir kişinin bir üniversitede öğretim üyesi olma ihtimalide beraberinde bazı soru işaretlerini ortaya çıkarıyor.
Olayın ilk tepkisi Rektör Laçiner tarafından şöyle oldu:
“Son günlerde 250 ‘ye yakın öğretim üyesi alımı için organize olduk.
Bu konuda kimin ne olduğunu veya olabileceğini bilme imkanına sahip değilim.
Bu tedarik belirli bir prosedür dahilinde yapılır.
Kuralları, şartları vardır. Şartları yerine getiren her kişi bu hakkını kullanır.
Devletin bu konuda istihbaratı vardır, güvenlik güçleri vardır.
Sakıncalı olan kişiler var ise bir şekilde engellenir.
Bunun haricinde paylaşmam gerekli bir konu olur ise kamuoyu ile paylaşırım”
Biz de merakla bekliyoruz”.
Bu yazım üzerine İbrahim Habacı imzalı bir elektronik posta aldım.
İletiyi aynen yayınlıyorum:
Sevgili Sermet Bey,
Ben ibrahim Habacı.şu an ukraynadayım. Bu gün internete girdim sizin sayın laçinere benimle ilgili sorunuzu ve aldıgınız cevaba baktım.üzülmedim ama merak ettim bu ülke neresidir diye bulamadım dünya haritasındaki yerini malevya söyleyinde bende ögreneyim...ben 17 yıldır bu yana ukraynadayım.internatıonal school da okul müdürlügü yapıyorum.ukrayna üniversiteler birligi üyesiyim..Ama gazeteci olarak bir konuyu yazarken bıraz daha dikkatli olamazmıyız sevgılı sermet!!!!....ama neylersınkı bu iş gazetecılık..yanı küçük gördügümden dolayı böyle demedim..ama gazeteci sansasyon olacak olay arar kendisine benim ismimi ve soy adımı taşıyan o kadar insan var ki sayısını bende bilmiyorum.yasadışı örgüt mensubunun üniversitede hoca olması sizi düşündürmüyor mu? elkaide midir ne pislikse o daglarda olur.üniversitede ne işi var...
çalişmalarınızda başarı dileklerimle
sevgiyle kalın
Dr.ibrahim habacı”
Özetle, İbrahim Habacı o zaman kendisi ile gözaltı olayına maruz kalan kişinin sadece isim benzerliğinden ibaret bir bağlantısını olduğunu belirtmişti.
Bende bu konuyu okuyucularımla paylaşacakken kendisinden almış olduğum bir başka elektronik posta içeriğine bağlı olarak tarafıma bildirmiş olduğu isim benzerliği konusunu okuyucularımla paylaşmaktan vazgeçtim ve kendisine şunları yazdım.
“Sn: Dr İbrahim Habacı
Maillerinizi aldım.Köşemde yazdığım gibi bir isim benzerliği konusundaki bilgi notunuza ulaştım.Bunu okuyucularımla paylaşmak benimde arzu ettiğim bir durum iken ikinci mailinizde aba altından sopa gösteren bir nevi tehdit içeren tavrınız nedeniyle rahatsız oldum.Bugune kadar tehdit, baskı zorlama nedeniyle hiç yazı yazmadım bundan sonrada ne pahasına olur ise olsun yazmayacağım. Bundan dolayı açıklamanızı paylaşmayacağımı bildirir, avukatınıza gerekli talimatı vermenizi rica ederim.
Saygılarımla
Sermet Atadinç”
Bu gelişmelerden sonra bugün gelinen noktada Habacı’nın Ali Sarıbaş’ın iddiaları üzerine bir yandaş sitede yapmış olduğu savunma ile adeta şok oldum.
2011 yılında bana isim benzerliği olarak gazete haberini yorumlayan kişi, şimdi gazete haberindeki kişinin kendisi olduğunu söylüyor ve şunları anlatıyordu:
“2003 yılında Malawi Cumhuriyeti’nde bir eğitim kurumunun genel müdürü konumunda çalışıyordum. Kurum, Malawi’li işdamları ve Türk işadamları ortaklığı ile kurulmuş bir eğitim kurumuydu. Eğitim kurumu kısa zaman içerisinde başarısı ile ülke genelinde kendinden söz ettirmeye başladı. Bu durum bir kısım rakip konumundaki eğitim kurumlarını rahatsız etmeye başladı. Buna rağmen Malawi Milli Eğitim Bakanlığı elde edilen bu başarılardan dolayı okulumuzu her zaman örnek gösterdi. 2001 yılında 11 Eylül olaylarından sonra tüm Dünya’da uluslararası suç örgütü kapsamında El Kaide birinci sıraya oturdu. 2003 yılında ABD Başkanı Bush’un, Güney Afrika, Zambiya, Zimbabi ve Malawi’yi kapsayan bir gezi programı vardı. Bir hafta evvel FBI ve CIA ülkeye gelerek ülkede ki tüm yabancı kurum ve kuruluşlarının birinci dereceden sorumlu olan 96 kişiyi bir gecede eş zamanlı olarak toplayarak, polis merkezine aldılar. Ve sınır komşusu olan Zimbabwe’nin başkenti Harare’de 29 gün gözaltında tutarak sorguladılar. Sorgulanan tüm kişilerin hiç birinin bahsedilen terör örgütü ile ilgisinin olmadığını tespit ettiler. Ve hepsini ülkelerine gönderdiler. O gün orada herhangi bir vatandaşımız da benim yerimde olsa idi oda aynı şekilde alınıp götürülecekti. Olayın tüm boyutu bundan ibarettir”
“Dışarıda doğru söyler, içeride şaşar” misali Habacı’nın bu farklı söylevleri üzerine kaygılarım iyice arttı.
Böylesi farklı söylevler içersinde olan kişilerin inandırıcılığı tartışma konusudur.
Şimdi İbrahim Habacı bu farklı açıklamaları ile dikkatleri üzerinde toplamış bir kişidir.
Böylesi bir farklı söylev sonucunda benimde söyleyeceğim bir şey var; “ateş olmayan yerden duman çıkmaz”