HALK SAĞLIĞI HEKİMİNDEN KURAKLIK BİLDİRGESİ
Coşkun Bakar, Tıp Doktoru, Halk Sağlığı Uzmanı, Prof.Dr.
Bu bildirgeyi içinde bulunduğumuz toplumun gerçekliklerinin farkında olarak kaleme alıyorum. Bildirinin okumayacağını ya da ciddiye almayacağınızın farkındayım. Bazılarınızın da -az da olsa- sözlerimden rahatsız olacağını ve bu rahatsızlıklarınızı başka yollardan bana yansıtmaya çalışacağınızı da biliyorum. Ancak aldığım eğitimin sorumluluğunu yerine getirmeyi insan soyuna ait olmanın ayrıcalığı olarak düşünüyorum. Çünkü homo sapiensi diğer canlılardan ayıran aklını doğanın kurallarına göre kullanabilmesidir. Aklını kullan(a)madığında insanın beslenme, barınma ve üreme fonksiyonu gören diğer canlılardan ayrıcalıklı bir tarafı kalmayacaktır. Hatta böyle bir durumda doğada varlığı tehlikeye bile girebilmektedir. Bununla birlikte yazdığımız metinler çoğunlukla günümüze değil geleceğe hitap edilir. Zamanın sözlerimi doğrulayacak ve yanlışlayacak olacağının farkında olarak kaleme aldığım bu bildirgede içinde bulunduğumuz susuzluk tehdidinin nedenlerini ve yapılması gerekenleri bir bilim insanı sorumluluğu ile günümüz ve gelecekle paylaşmayı hedefliyorum. Umarım sözlerim zaman içinde yanlışlanır ve kuraklık anlamlında bizden sonraki nesiller düşündüğümüz sonuçları yaşamaz. Umarım...
İçinde bulunduğumuz coğrafyanın suyunun kıt olduğunu bilim insanları uzunca bir süredir ifade ediyorlar. Son yıllarda doğal sulama olan yağmur ve karın daha az olduğu da herkes tarafından gözlenmektedir. Görünüşe göre korona yılının ardından 2021 yılı susuzluk yılı olacaktır.
Öte yandan durumun birkaç yıllık bir susuzluktan fazlası olduğu da ortadadır. İçinde bulunduğumuz iklim kuşağının dolayısıyla coğrafyadaki yaşam biçimlerinin bugüne kadar alışmadığımız biçimde bir değişime doğru sürüklenmektedir.
Şimdi bazılarınız şu soruyu sorabilirler; sen bir hekimsin ve sana ne?
Hayır, durum hiç de öğle değil... Susuzluk herkesten çok bir hekimi hele de bir halk sağlığı uzmanını ilgilendirmektedir. Hekimliğin büyük başarıları insanın sağlıklı halinin korunması ile ilgilidir. Geriye kalanı ise aslında başarısızlık öyküsüdür. Çünkü sağlıklı halini koruyamadığınız insanları iyileştirmekle uğraşırsınız. Maske taktırmayı başaramadığınız için günlerce solunum cihazında bağlı kalarak iyileşmeye çalışan insanlar büyük bir hüzünden başka bir şey değildir de nedir?
Susuzluk da böyle bir şeydir. Sağlıklı bir insan saatlerle ölçülebilen süreden daha fazla susuz kalmaya dayanamaz (biyolojik yapısına bağlı olmak üzere bu süre çok kısadır). Bir de temizlik yani hijyen gibi ihtiyaçları düşünürseniz su ihtiyacının ne kadar hayati olduğunu herhalde kimse inkâr edemez.
İçinde yaşadığımız kürenin 4,5 milyar yaşında olduğunuz biliyoruz. Kürenin sürekli değişim içinde olduğunu kıtaların bile zamanla yerinden oynadığının farkındayız. Bu değişimlere bağlı olarak kürenin iklim koşullarının da değiştiğini ve zaman zaman toplu yok oluşlara sahne olduğunu jeolojik çalışmalar gösteriyor. Türümüzün ise yaklaşık 200 bin yıldır kuraklık ve yiyecek sorunları nedeniyle sürekli olarak yer değiştirdiğini biliyoruz.
Ancak şimdi içinde bulunduğumuz değişim bugüne kadar yaşananlardan biraz farklı... Çünkü bunun itici gücünü bizim doğa üzerindeki eylemlerimiz oluşturuyor. Son yüzyılda fosil yakıtların da sayesinde müthiş bir enerji üretimini sağladık. Buna bağlı olarak da görülmemiş bir hıza ulaştık. Oturduğumuz yerden dünyanın her yerine ulaşabiliyor ve saatler içinde bir kıtadan diğerine gidebiliyoruz. Yaklaşık 500 yıl önce kıtalardan haberimizin bile olmadığını düşünürsek bu korkunç bir ilerlemedir. Ancak doğal olarak bunun sonuçları vardır. Bu hıza ulaşmak için kullandığımız enerji dünyamızın atmosferini olumsuz etkiliyor. Kaynaklara ulaşmak için yaptığımız saldırı doğa üzerinde kontrol altına alamayacağımız sonuçlar üretiyor. Yarattığımız hız hastalıkları o kadar hızlı taşıyor ki on aydır tüm dünya olarak eve kapandık bir virüsten saklanıyoruz. Çaresizliğimiz o kadar ortada ki aklımız burada sadece seyirci kalabiliyor. Diyeceksiniz ki buna aşı üreteceğiz ve devam edeceğiz. Ne olacak? Bir süre sonra yeni bir salgınla yine karşı karşıya kalacaksınız...
Papa Francis kendisine atfedilen bir sözde "Tanrı her zaman affeder, insan bazen affeder, doğa asla affetmez" demiştir. Aslında doğa bizi hiç umursamaz. Şu noktayı çok iyi anlamamız gerekiyor, insanın dünya üzerindeki canlılardan hiçbir farklılığı bulunmamaktadır. Evet, akıllıdır; ancak bu akıl evrimsel süreçte, birkaç milyon yılda kazandığı bir özelliktir. Öte yandan dünyanın bizim için yaratıldığına inanmak akla aykırı bir düşüncedir. Bu düşünceyle doğaya hâkim olmaya çalışmak, üzerine aç gözlülüğümüzle birlikte türümüzün sonunu getirebilir. Unutmayın, içinde bulunduğumuz dünyada yaşam birçok defa yıkıldı ve yeniden kuruldu. Her seferinde uyum sağlayamayan canlılar yok oldu, yenileri dünyaya hâkim oldu...
İşte tam bu noktada iklim değişikliği ve kuraklık sorunu ile yüzleşmemiz gerekiyor. Doğa içindeki rolümüzü ve alışkanlıklarımızı sorgulamadığımız sürece yakın gelecekte daha sert kuraklıklar yaşamamız olası görülüyor. Ve bu kuraklık torunlarımıza devrettiğimiz bir sorun. Yani bugünkü alışkanlıklarımızla, kendi torunlarımızın suyunu çalıyoruz. Bu ifadeleri retorik olsun diye yazmıyorum. Koşullar devam ederse bizden sonraki kuşakların karşılaşabilecekleri gerçekliğin ihtimalinden söz ediyorum.
Göstergeler 2021 yılı içinde ciddi düzeyde kuraklık yaşayacağımıza işaret ediyor. Bu derece bir susuzluk sorununu ben 1990`lı yıllarda hatırlıyorum. Köy çocuğu olduğum için üzerinde bulunduğumuz Gediz Havzasının nasıl kuruduğu, insanların tarla sulamak için nasıl birbirlerine girdikleri dün gibi hatırımdadır. Ancak şunu da görüyorum ki ders alınmamış...
Susuzlukla mücadele etmek ve nerede hata yaptıysak bunu çözmek zorundayız. Bu noktada da bize yol gösterecek tek kaynak yine aklımız olacaktır. Ve aslında yapılacaklar çok da zor değildir. Aşağıda sunacağım önlemler ancak metodolojik olarak tartışılabilir. Yoksa kuraklık içinde bulunduğumuz coğrafyayı öğle bir değiştirecek ki, ortaya çıkabilecek görüntüden sonra bugünkü durumu bir daha hayal bile edemeyeceksiniz:
Bireylerin dikkat etmesi gerekenler;
1. Herkes kullandığı suya dikkat etmek zorundadır. Musluğu açarken defalarca düşünmeli, gerekli olmayan durumlarda musluklara dokunulmamalıdır.
2. Çevrenizde gördüğünüz boşa akan her musluk kapatılmalıdır.
3. Evlerde gri suyun bir kez daha kullanılabileceği sistemler kurulmaya çalışılmalıdır.
4. İşyerlerinde tuvaletlerde su boş yere harcanmaktadır. Buna izin verilmemelidir
5. Çocuklara su kullanımı konusunda hassasiyet kazandırılmalıdır.
6. Bahçelerde gereksiz yere kuyu açmak ya da su kullanmak için ısrar edilmemelidir. Su bir bütündür ve hepsi değerlidir.
7. Tarım yaparken uzun vadeli düşünülmelidir. Unutulmamalıdır ki gelecek yılda yine su gerekecektir.
8. Araba yıkamak için gereksiz yere su kullanılmamalıdır.
Toplumun dikkat etmesi gerekenler;
9. Suyun dikkatli kullanılması için bireysel mücadele yeterli değildir. Bu konuda sivil toplumun gücü ortaya konulmalıdır. Örgütlenmeli ve mücadele toplumsal boyuta taşınmalıdır.
10. Herkes zengin bir toplumda ve konforlu yaşamak istemektedir. Ancak en önemli yaşam konforun temiz su, hava ve torakla sağlandığını unutulmamalıdır.
11. Yatırımlar kısa vadeli kârlara göre değil uzun vadeli etkiler göz önünde bulundurarak planlanmalıdır.
12. Ormanlar ve doğal yaşam alanları ikliminizin ve coğrafyanızın en önemli kaynaklarıdır. Bu alanlar üzerinde müdahale yaparken çok dikkatli bir şekilde düşünülmelidir. Altın, gümüş, elmas gibi günlük hayatta pratik faydası düşük olan madenler için ormanlarınızı feda edilmemelidir. Bunlara verdiğiniz değerin büyük bir kısmının siz öyle istediğiniz için olduğunu aklınızdan çıkarmayınız. Eşinize olan sevginizi tek taş gibi saçma sapan bir süs eşyası ile göstermeniz kadar akıl dışı bir yol bulunmamaktadır. Metal üzerine yapıştırılmış bir taş insan sevgisinin karşılığı olabilir mi?
13. Değer yargılarınızı çevreyi korumayı önceleyecek şekilde tekrar gözden geçiriniz.
14. Çevreyi öncelemeyen ve korumayı taahhüt etmeyen hiçbir siyasi kişi ya da kuruma destek vermemelidirler.
İdari karar vericiler ile kurumların dikkat etmesi gerekenler;
15. Yapılacak tüm yatırımların önceliği çevrenin korunması olmalıdır. Anayasa`nın 56. maddesinin "Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir." dediği unutulmamalıdır.
16. Belediyeler gri suyun kullanılması ile ilgili alt yapı planlarını acilen gözden geçirilmelidir.
17. Yeni imar planlarında ruhsatlara gri suyun ve güneş enerjisinin kullanımıyla ilgili zorunluluklar getirilmelidir.
18. İçinde bulunduğumuz havzanın su kaynakları gelecek için yetersiz kalabilir. Bu nedenle deniz de dâhil olmak üzere alternatif su kaynakları kullanımı konusunda çalışmalar başlatılmalıdır.
19. Şehir içindeki doğal olmayan yeşil alanlar için su gereksiz yere harcanmamalıdır.
20. Özellikle yaz aylarında şehrin cadde ve sokaklarının yıkanması gibi uygulamalara izin verilmemelidir.
21. Sınırlı bir sermaye ve yönetici grubuna para kazandırmak dışında bir toplumsal faydası olmayacak yüksek su kullanımı riski bulunan yatırımlara (özellikle altın ve gümüş madenleri) izin verilmemelidir.
22. Henüz faaliyete başlanmamış ve ancak tahrip edilmiş orman alanları acilen ağaçlandırılmalıdır.
23. İlimizde enerji üretimi için halen termik santraller tercih edilmektedir. Oysa ki güneş ilimizde önemli bir kaynaktır. Fosil yakıt kullanımına yönelik santrallerin özellikle de ormanlık alan yakınlarında kurulmalarına izin verilmemeli ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik uygulamalar desteklenmelidir.
24. Bilim insanlarının çevre ile ilgili yaptığı çalışmalar yakından incelenmeli ve karar verirken bu çalışmaların verileri göz önünde bulundurulmalıdır.
Akademinin dikkat etmesi gerekenler;
25. Çevre sorunlarının ortaya çıkarılmasına birden çok bilim alanının bir arada olduğu bilimsel çalışmalar yapılmalı ve konu hakkında bilimsel veri üretilmelidir.
26. Bölgeye özel sorunlara bilimsel yöntemlerle çözümler geliştirilmelidir.
27. Yenilenebilir enerji kaynaklarının acilen fosil yakıtlarının yerine geçmesi gerekmektedir. Bu konuda yeni teknolojileri üretmek akademiye sorumluluğundadır. Tarih boyunca teknoloji sayesinde birçok sorunun çözülebildiği unutulmamalıdır.
28. Her bilim insanı çalıştığı alanla ilgili konularda toplumu ve karar vericileri bilgilendirme ve uyarma sorumluluğu bulunmaktadır. Akademinin bu konudaki görevini bilimsel kurallar eşliğinde ancak olası en kötü senaryoyu göz önünde bulundurarak yapması zorunludur.
Çevre örgütlerinin dikkat etmesi gerekenler;
29. Çevre örgütleri mücadeleyi çevre eksenine odaklayıp günlük siyasi tartışmalardan uzak durmalıdırlar. Burada kullanacak temel dil bilim dili olmalıdır. Aksi takdirde çevre mücadelesi bölünmekte ve değersizleşmektedir.
30. Çevre örgütleri mücadelelerini mutlaka çözüm önerileri ekseninde yürütmelidirler. Sadece sorunları dile getirmek ve olmazları ifade etmek yeterli değildir.
31. Çevreyi koruyarak uygarlaşmanın yolları bulunmaktadır. Çevre örgütleri bu yolları insanlara ve topluma sunmalıdır.
Siyasi karar vericiler ile kurumların dikkat etmesi gerekenler;
32. Tüm siyasetçiler ve siyasi kurumlar ülkenin kalkınması ve gelişmesinden sorumludur. Bunu yaparken çevreyi feda etmemelidirler.
33. Parti programları içinde çevre somut önerilerle öncelikli hale gelmelidir.
34. Ülkemizin çevreyi daha somut önlemlerle koruyan Anayasa ve yasal düzenlemelere ihtiyaç bulunmaktadır.
35. Kısa vadeli beklentilerle ne yerel ne de merkezi idarede çevreye zarar verebilecek yatırımlar planlamamalıdırlar.
Coşkun Bakar