sermet@canakkaleolay.com
Halk iradesinin toplumsal hayata damgasını vurması bir sistem sorunudur. Üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki korelasyon bazında ortaya çıkan mülkiyet ilişkileri temelinde toplumsal hayatın yasaları ortaya çıkmaktadır. Yaşadığımız dönemde bu yasalar üretimin toplumsal yapısı ile üretim araçlarının özel mülkiyeti arasındaki uzlaşmaz çelişki bazında şekillenmektedir.
Yaşadığımız olaylara bu kriter ile yaklaşmaz isek bazı gerçeklikleri kavrayamayız.
Neoliberal görüşler, her ne kadar küreselleşen dünya da artık olayların sınıf içerikli açıklanamayacağını, buna uygun yeni açılımlar ile özelikle sol siyasete yeni bir rol biçmeye kalkışsa da yaşanılanlar son derece açıktır.
Hayatın her alanında üretim araçlarının mülkiyetini elinde bulunduran bir avuç kesim kendi çıkarlarına uygun politikaları topluma dayatmakta, toplumun büyük çoğunluğu kendilerine dayatılan bu kararları uygulamak ve kabullenmek zorunda bırakılmaktadır.
Son günlerde yaşanılanları irdeleyelim.
Kentimizin gündemi son günlerde yapılması planlanan boğaz köprüsü ve genişletilecek havaalanı tartışmaları ile şekillendi.
Bir kez daha kendi deneyimlerimiz ile gördük ki; koca bir kentin iradesi yok sayılarak, merkezi hükümet kendi kafasına uygun olarak, bizleri yok sayarak kendi kararlarını hepimize dayatmaktadır.
İşte bu örnekte yaşadığımız gibi, bu sistem dahilinde geçerli olan halkın iradesi değil, kendilerini koca bir halkın yerine koyan hakim sınıfların tercihleridir.
Çanakkaleliler olarak net bir şekilde yaşadığımız gibi halkın iradesinin bu sistemde hiçbir yeri yoktur.
Bu sistemsel gerçeklikler temelinde hükümet ve işbirliği içersinde olan kesimler istediği gibi at oynatmaktadırlar.
Bu süreçte halkın iradesine sahip çıkan Çanakkale Belediyesi ciddi bir rol üstlenmiştir.
Başta Başkan Ülgür Gökhan olmak üzere Belediye Meclisinde görev alan seçilmiş temsilciler Çanakkale Halkının iradesini yok sayan bu müdahaleye karşı olduklarını açıklayarak önemli bir işaret vermişlerdir.
Sorun sistem sorunu olduğu için çokta fazla bir beklenti içersinde olmak rasyonel değildir.
Ağızlarından demokrasiyi düşürmeyenlerin maskeleri her geçen gün biraz daha düşmektedir.
Bir kentin iradesini yok sayan bir siyasi iradenin demokrasi savunuculuğu ne kadar inandırıcı olur, siz düşünün.
Bu boyutta Çanakkale Belediyesi önemli bir vizyon üstlenmiş olup, kent halkının iradesine sahip çıkarak bir açılım oluşturmuştur.
Her ne kadar halkın iradesinin yaşamsal olması sistemsel bir sorun olsa da, bu alanda harekete geçirilebilecek zeminler noktasında kayıtsız kalınamaz.
Çanakkale Belediyesi bu noktada ciddi bir sorumluluk ile inisiyatif almış, halkın iradesine sahip çıkarak, bu bağlamda demokratik kazanımlar için bir öncülük üstlenmiştir.
Çanakkale halkı kendi iradesinin ayaklar altına alınmasına izin vermeyerek, bu noktada Çanakkale Belediyesine sahip çıkarak halkın iradesinin yok sayılması girişimlerini boşa çıkarmalıdır.
Çanakkale’deki sol partiler halkın iradesinin hakim kılınması noktasında yerel bazda inisiyatif kullanamamaktadırlar.
Böyle olunca da hakim sınıfların halkı hiçe sayan politikaları karşısında yerel bazda etkili bir alan yaratılmamakta, böyle olunca bu alandaki mücadelenin doğal önderliğine soyunan Çanakkale Belediyesine verilecek destek daha bir anlam kazanmaktadır.
Kent halkının iradesini hiçe sayarak, Ankara’da haritalar üzerinde karar verenler, Tekel işçilerinin haklı talepleri karşısında da aynı mantık ile hareket etmektedir.
Tekel işçilerinin mücadelesi çok öğretici bir o kadar da örnek bir mücadele olarak sürmektedir.
Hakim sınıflar için kendi çıkarları dışında hiçbir şeyin anlamı olmadığı için,2 aydır süren aş, iş ve gelecek noktasındaki haklı talepleri için mücadelelerini sürdüren tekel işçileri her fırsatta karalanmaya çalışılmaktadır.
Tüm yapılan saldırılara rağmen emekçilerin ortak mücadelesine dönüşen bu haklı mücadele şimdilerde kritik bir noktaya taşınmıştır.
Bir yanda hükümet güçleri bu mücadeleyi zor yolu ile yok etmek için hazırlık içersinde iken, tekel işçileri başta olmak üzere emekçi sınıflarda bu mücadelenin başarıya ulaşması için eylemselliklerini geliştirme çabası içersindeler.
Tekel işçilerinin talepleri bu hükümet tarafından göz ardı edilmekte bir o kadarda hükümet, vicdansız uygulamaları nedeniyle halkın öfkesini üzerine toplamaktadır.
Hükümet cephesinde artık sorun tekel işçilerinin hak mücadelesi olmaktan çıkmış, sömürülen, ezilen mağdur edilen kesimlerin dayanışma ile büyütecekleri mücadelenin önünü almak noktasındaki karşı saldırının organizasyonu görünümüne bürünmüştür.
Çünkü tekel işçileri kazanırsa işçi sınıfı kazanacaktır.
Demokrasiyi ağzından düşürmeyenlere en güzel cevabı yine direnişteki bir tekel işçisi vermektedir.
“Hodri meydan”
Tekel işçisi direnişçi Mithat şunları aktardı “Hükümetin en sağlam, en eğitimli, en dirayetli, en iyi siyasetçilerinden birini seçsinler, çıksın karşımıza. Ben ortaokul mezunuyum, kendileri Amerika’da okudular. Ben emekçiyim, yıllardır çalışıyorum. 70 milyonun önünde çıksınlar karşımıza konuşalım. Bir kamuoyu yoklaması yapalım. O tartışma için halk derse ki hükümet haklı, biz çadırlarımızı sökelim. Ben o aldığım 28 milyarı da kendilerine hibe edeceğim. Ama halk oylamasından biz haklı çıkarsak, haklarımızı versinler, gidelim.”
Tekel işçisi Mithat’ın çağrısı açık ve bir o kadar samimi.
Sözde demokrasi savunucularının dikkatlerine sunulur.
Sermet ATADİNÇ