sermet@canakkaleolay.com
Altıncılar, termikçiler, nükleerciler, Bu halk sizi ve yatırımlarınızı istemiyor. Onlar yaşam alanlarına sahip çıkıyor, doğanın tahrip edilmesine izin vermeyeceklerini her geçen gün artan tepkileri ile dile getiriyor. Karabiga’da Elmalı’da, Şahinler’de Kuşçayır’da halk bu konuda iradesini belirledi. Kirazın, elmanın gerçek zenginlikleri olduğunu belirten halkı anlamamakta direnenler, kendi çıkarları için doğayı, halkı, bir bütün olarak yaşamı yok sayanlar; yeter artık…
Çevre konusundaki değerleri hiçe sayıp, yatırımları ile yaşam adına risk yaratan uygulamaların sonuçlarını maalesef en acı bir şekilde bugünlerde yaşıyoruz.
İşte Japonya’daki deprem sonrasında nükleer santraller noktasında yaşanılanlar, insan hayatı için oluşan riskler.
Değer miydi tüm bu gelişmelere, enerji noktasında risksiz birçok alan var iken; bu konuda adım atmayan çıkar çevreleri şimdi bunun bedelini nasıl ödeyecekler.
Ders alınması gerekli acı bir tecrübe olarak, gerçekleşmeler şimdi önümüzde.
Hala siyanür havuzları ile yapılacak altın üretimi için girişimde bulunmak, pimi çekilmiş bir bombanın elimize verilmesinden başka bir şey değil.
Halkımız buna izin vermeyeceğini her fırsatta gösteriyor.
Fakat nafile, anlamayanlara anlatacak yeni lisan da bulunur, bu böyle biline.
Bu süreçte duyarlı yaklaşımları ile destek veren başta Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Hicri Nalbant olmak üzere, katkısı olan herkese teşekkür ediyorum.
Eski zeminde yeni filizler.
Yeni valimiz göreve başladı.
Yeni rektörümüzün ataması yapıldı.
Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası yeni başkanını seçecek.
Seçimler nedeniyle siyasi partiler ne kadar yenilenecek bunu söylemek için henüz erken.
İyi güzelde, bu eski zemin nasıl yenilenecek.
Ülkemiz gerçekleri için, kişilerden bağımsız kendi nesnelliklerinin olduğunu unutmayalım.
İşte esas sorun da burada.
Öze ilişkin değişimlerin yaratılamadığı süreçlerde, yeni insanlar ile çok fazla bir değişim yaşamak bizim gibi ülkelerde olası gözükmüyor.
Yeni göreve başlayan ve başlayacak tüm aktörlerin geliştirecekleri yeni koşullar bir hava değişikliği yaratabilir.
Değişen havanın devamının nasıl olacağını yaşayarak göreceğiz, önümüzdeki günlerde.
Gerçeklerden kaçış yok.
Siyasetin ısınan gündemi, İbrahim Tatlıses olayı derken; Japonya’daki deprem, tsunami ve sonrasındaki nükleer santrallerin oluşturduğu tehlikeyi ıskalıyoruz.
Öncelik ile yaşanılan bunca acı deneyim sonrasında; deprem ülkesi Türkiye’de nükleer santralin kurulması noktasındaki ısrardan vazgeçilmelidir.
“Tüp de kullanıyoruz, doğal gaz da kullanıyoruz” gibi gerekçelendirmeler çocukça yaklaşımlardır.
Diğer bir noktada depreme ne kadar hazır olduğumuz gerçeğidir.
Bu konuda özellik ile kentimiz açısından çok şeyler konuşuldu, yazıldı.
Fakat bir adım boyu mesafe bile kat edilemedi.
Bu kentin bir deprem master planı yok, binalarının depremselliği noktasındaki envanteri çıkarılmamış durumda.
Türk usulü ’bize bir şey olmaz’ hallerinden artık sıyrılmalıyız.
Bu kentin yönetim organları, yerel bazdaki organizasyonları bu konuyu ciddi bir şekilde gündemlerine almalıdırlar.
Bu konuda ne zaman etkilendiğimiz acı olaylar yaşasak; bir rüzgâr bazı konuları konuşur, sonrasında çok çabuk unutur, gideriz.
Biz söylemekten usanmayacağız.
Sorumluları bu konuda es geçseler de, bize düşen görev de budur.
Bir kez daha hatırlatıyoruz.
Gerekenler için seferber olunuz, yarın çok geç olabilir.
19 Mart saat 14.00 de Saat Kulesi Meydanındayız.
Basın kuruluşları ve gazeteciler olarak, özgürlükler anlamındaki kaygılarımızı bir kez daha kamuoyu ile paylaşacağız.
Bu konu sadece gazetecilerin sorunu olarak algılanmamalıdır.
Özgür basının olmadığı toplumlar özgür olamazlar.
Tüm duyarlı kesimler bu etkinliğe katılmalı, halkın bilgi edinme hakkının yansıması olarak yorumlanacak, gazetecilerin görevlerini yerine getirmesinin yegâne koşulu olan özgür ortamlardaki gazetecilik konusunda destek vermelidirler.
Gazetecilerin kaygılarının bu boyuta ulaştığı ülkemizde biliniz ki; bir takım şeyler yolunda değildir.
Mevcut sistemin şu günlerdeki ihtiyacı; gazetecilerin seslerini kısmak olsa gerek ki, bu alanda yoğunlaşan baskılara tanık olmaktayız.
Aynı zamanda toplumsal kaygıda her geçen gün artmaktadır.
Doktorlar, işçiler, emekçiler, mimarlar, mühendisler, kamu çalışanları, öğretmenler, gençler “susmayacağız “diyerek alanlara çıkıyorlar.
Böylesi bir dönemde önce biz gazetecilerin hep birlikte mesleğimizin gereklilikleri için duyarlı davranmamız, birlik ve dayanışma içersinde olmamız, sonrasında toplumsal dayanışmanın bir parçası olacak şekilde hareket etmemiz bir zorunluluk haline gelmiştir.
Gelin hep birlikte, bir adım atalım;19 Mart günü saat 14.00 de Saat Kulesi Meydanında olalım.
Sermet ATADİNÇ