Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

"Hak Hukuk-Adalet" (2)

Yığınsal eylemlerin sonuçlarından birisi de; hareketle özne-eylemle insan arasındaki ilişkidir. Şöyle söylemeliyiz, Güven Park'tan yürüyüşe başlayan insan/insanlarla ve bu yürüyüşü bitiren, yani Maltepe'ye kadar yürüyen insan/insanlar aynı insan/insanlar değildir.

6939

 

 
Güven Park’ta yürüyüşe başlayan yığınlar, Maltepe Meydanı’na vardığında bir değişime uğramışlardır. Binlerce, hatta on binlerce insanın, aynı taleple birlikte yürümeleri, sadece yürüyüşü değil, 25 gün süresince bir yaşamı paylaşmaları, hayatı ortaklaştırmaları, birbirlerine dokunmaları, el ele, akıl akıla vermeleri, adımlarının ritmini bile birlikte atmaları, öncelikle eyleme katılanların kendilerini değişime uğratır. Birlikte olmanın, birlikte hareket etmenin ortaya çıkardığı moral değerler, kendi güçlerinin farkına varmaları, birlikte başarabilmenin, paylaşıp yaşayabilmenin biriktirdiği sonuçlar, değişimin en temel motivasyon kaynağını oluşturur. 
Hareket öznesini, eylem yaratıcısını etkiler ve değiştirir. 
10 binler ortak bir talebe bağlanmış hareket içerisinde sadece 1+1’lerden ve 1+1’lerin toplamından ibaret olmayan, 1+1’lerin toplamını aşan ortak bir güç ve yaratıcılık oluşturduklarının, kendi sayısal değerlerinin oluşturabileceği yaratıcı enerjiden daha büyük bir enerji ortaya çıkardıklarının farkına varırlar ve değişim buradan şekillenir… 
Yürüyen, harekete geçen yığınlar, adım adım, soluk soluk, deneyim biriktirir ve bu deneyimler üzerinden kendi bilinçlerini yeniler, kendisine yabancı olan, çıkarlarına aykırı düşen kavrayışlarla, geleneksel anlayışlarla hesaplaşır ve kendisini yeniden üreterek, daha doğrusu kendi bilincini yeniden üreterek, yepyeni bir hayat bilgeliğine ulaşır. Bu nedenlerle diyoruz ki; Güven Park’tan harekete geçen yığınlar Maltepe Meydanı’na geldiğinde artık, “yeni bir insandır.” 
25 günlük Ankara-İstanbul yürüyüşü, sadece “Adalet” talebiyle ortaya konulan bir siyasal eylem, daha doğrusu demokratik bir siyasal eylemden daha öte, daha derin bir anlam ifade etmektedir. Yığınların, onca yolu adım adım yürüyüp, Maltepe Meydanı’nda milyonlara ulaşması ve orada görkemli bir tablo oluşturmaları yaratılmış bir sanat eseridir. Harekete geçen, yürüyen ve sonra okyanuslar kadar geniş ve derin birlikteliklerle, aynı yöne bakan, aynı heyecanı duyan, aynı sloganı paylaşan insanın yarattığı bu tablo, devasa bir tuvale işlenmiş, fırça darbeleri ile binlerce dokunuştan ve renkten meydana gelmiş, en dinamik bir sanat eserinden ve onun etkileyiciliğinden, yarattığı büyüden, göz alıcı estetikten başka ne anlam ifade edebilir ki? Bu tablo bir sanat eserinin, toplumların bilincinde bıraktığı izlerden daha derin izler bırakma özelliğine sahiptir ve sahip olacaktır. 
Sonuç olarak hareketle özne, eylemle onu yaratan kitleler arasında kaçınılmaz olarak gerçekleştirilen dinamik bir ilişkidir anlatmak istediğimiz. 
Ve şimdi, sadece yürüyüşe katılanların değil, adalet isteyen, özgürlük isteyen, insanca bir yaşam talep edenlerin, bundan sonra yürüyecekleri yolda, gerilere uzanıp, tarihe uzanıp, yığınsal hareketlerin bütün birikimlerini toparlamalarını; 15-16 Haziran işçi direnişlerinden, Çukurova’nın pamuk işçilerine, Ege’nin zeytin üreticilerine, süt tefeciliğine karşı verilen mücadelelere, 68’in devrimci yükselişine, dinamizmine, Zonguldak maden işçilerinin Ankara yürüyüşüne, grevlere ve Gezi direnişine kadar bütün bu coğrafyanın birikimlerine, onları ilmik ilmik birleştirip, deneyimlerini özetlemelerine ve ortaya çıkan deneyimler üzerinden elde edilen çıkarsamaları günün acil talepleri ile birleştirerek, laik, demokratik cumhuriyeti savunan bir ekseni de unutmadan, var olan mevzileri koruyup, gerçekçi bir programa bağlanmış ve dahi ileri demokratik mevzileri elde etmeyi hedefleyen bir programla, geleceği şekillendirme iddiaları etrafında önümüzdeki döneme hazırlanmaları temel, vazgeçilmez bir ihtiyaç olarak orta yerde durmaktadır!… 
Aksi olan, bütün bu 25 günlük yürüyüşün ve o görkemli Maltepe buluşmasının birikimlerinin kendi içine çekilmesine ve sönümlenmesine yol açar. 
Şimdi birlikte, gerçekçi bir program etrafında daha adımlara yönelmelerinin bütün olanaklarını demokratik bir ülke yaratmak isteyenlere sunmaktadır. 
Elbette bu yürüyüşün ve adalet talebinin bir de karşı cephesi bulunmaktadır, onu gözlemliyoruz. Yürüyüşün ve o görkemli Maltepe buluşmasının egemenlikleri açısından, iktidarlarının geleceği açısından bir tehdit olarak algılandığını zaten ifade etmektedirler. O görkemli buluşmanın moral değerlerini, motivasyonlarını, genişleyip derinleşme ihtimalini düşündükleri içindir ki, şimdiden bir yönüyle Kılıçdaroğlu üzerinden yürüyüşe saldırırken, öte yandan, “biz izin verdik” söylemleri ile de yürüyüşten de fayda sağlamanın ince söylemlerini unutmamaya çalıştıklarını gözlemliyoruz. 
Tek cümle; yüz binlerin yürüyüp, milyonlarca insanın gerçekleştirdiği miting, bir demokratik-anayasal hakkın kullanılmasıdır, yığınların kendi kararlılığı ile anayasal haklarını “izne” bağlı  olmaksızın, kimsenin “icazetine” muhtaç olmaksızın kendi iradeleri ile gerçekleştirdiği tarihe iz bırakan bir eylemdir. Hiçbir söylem, hiçbir propaganda bu tarihsel ve Anadolu tarihine yazılacak olan bu gerçekliği değiştirme gücüne sahip değildir ve asla sahip olamayacaktır…