Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

Gündem Cadı Kazanı…

2442
Memleketin gündemi yoğun ve karmaşık.
İnsan neyi, hangi konuyu yazacağını şaşırıyor.
Biz de gündeme ilişkin kısa notlar düşelim...
Libya`ya yönelik hava saldırısını ve müdahaleyi değerlendiren cumhurbaşkanı, "NATO bir savunma örgütüdür" diye bir belirleme yaptı.
Müsaadeleri ile bu belirlemeye itiraz ediyor ve `sivil itaatsizlik` yaparak; NATO`nun, merkezinde ABD`nin olduğu, bir emperyalist saldırı ve savaş aygıtı olduğunu ifade ediyorum.
Önce Libya konusunda sessiz kalan hükümet ise, Obama ile yapılan telefon istişareleri sonucu rotasını belirledi ve gemiler Akdeniz`e doğru yelken açtı.
Bakalım komşularla `sıfır sorun` diplomasisi, bundan sonra nasıl şekillenecek!...
Saldırı, sivil halkın katliamını önleme perdelemesinin arkasına gizlenerek, esas amaçlar halkların gözünden saklanmak isteniyor.(Bu arada galiba Gazze`de ölen siviller dünyalı değil ki, BM burayı görmüyor.)
Libya`da `balans ayarı` yapılmak istenirken; Mısır, Tunus ve isyan öncesindeki diğer halkların zaferleri çalınmak isteniyor.
Geleceğe yönelik ise Çin, Rusya, Hindistan gibi ülkelerin önlerine barikatlar örülmesinin de hedeflerden biri olduğu şimdiden gün yüzüne çıkıyor.
Bekleyip göreceğiz.
Önemli konulardan biri de BDP`nin başlattığı sivil itaatsizlik eylemleri...
Malum çevrelerin sözcüleri, sağından solundan çekiştirerek, gizli niyetler okuyarak, ağızlarını açıp gözlerini yumarak veryansın edip duruyorlar.
Ne diyor bu sivil itaatsizler: "Anadilde eğitim, askeri operasyonların durması, % 10 seçim barajının kaldırılması ve siyasi tutukluların serbest bırakılması".
Bu taleplerin demokratik nitelikleri açık değil mi?
Ve giderilmemesinin doğurduğu ve doğuracağı sonuçların, toplumsal maliyetleri ortada değil mi?
Bu seçim barajlarının, en önce demokrasinin ve dilinize pelesenk ettiğiniz millet iradesinin önünde kocaman birer baraj, barikat olduğunu daha ne kadar anlamazlıktan, görmezlikten geleceksiniz?
Gündemin bir diğer önemli ve karmaşık konusu da Ahmet Şık`ın yayına hazırlandığı söylenen ‘İmam`ın Orduları` adlı kitap taslağı...
Uzun söze gerek yok.
Halkımız `doğmamış çocuğa don biçmek` diye ne güzel bir ifadeyi genelleştirmiştir.
Galiba bu kez basılmamış kitaba kelepçe vurmak, prangalamak gibi bir `ucube` durumla karşı karşıya mıyız duygusuna, düşüncesine gark oluyoruz.
Allah, basılacak kitapların sonunu hayır eyleye!...
Japonya`da sanki bir nükleer felaketten haberdar değilmiş gibi, başbakanımız Tayyip Bey, Akkuyu`da nükleer santralin temelinin atılacağı müjdesini verdi.
`Ulema`, bu işe ne der bilemem ama konunun uzmanlarının `hayır` dediğini, hükümet çevreleri hariç duymayan kaldı mı; bilemiyorum.
Gündeme ilişkin iki konu da yerelden olsun...
`Kazdağları meydan muharebesi`, giderek şiddetleniyor.
Köylüler, "altıncı filo defol" diyerek; siyanürcü şirket temsilcilerini köylerine sokmuyorlar.
Ama yetmez!...
Daha çok, daha büyük, daha birleşik, daha örgütlü bir mücadele gerekiyor.
Kazdağları vatandır, Kazdağları mitolojidir, Troya`dır, topraktır, sudur, havadır, hayattır diyenler; uzun ve çetin bir mücadele için, altıncıların oyunlarını bozmak için uyanık olmak zorundadır/zorundayız.
Son gündemimiz yeni rektörün görevi teslim alması...
Sayın Laçiner, `Çanakkale`yi bir üniversite kenti yapma` iddiasını yineledi.
Yineledi diyorum, zira önceki tüm rektörler de aynı iddiayı ileri sürmüşlerdi.
Projelendirilmemiş bu iddia yalnızca `hoş bir seda` olarak kentlinin kulağında yıllarca yankılandı durdu.
Üniversite kenti ne demektir, nasıl gerçekleşir; toplumun üniversite bilinci ile üniversitenin üniversitelilik bilinci ekseninde, üniversite kenti konusuna yeniden başka bir yazıda dönmek üzere...