GÜCÜ YETEN YETENE

Bu yazımı toplumdaki bireyler arasında kültür akımı haline gelmiş olan zorbalığa ayırmak istedim.

3162

 Askerlik yapmış olanlar bilir “ Çayda dem askerde kıdem” sözü askerliğe yeni başlamış olanlar için haddini bildirmenin bir yöntemidir. “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” sorusuyla moda haline gelen zorbalık, ben ve benim gibi düşünenleri fazlasıyla rahatsız etmesiyle beraber, yapacak birşey olmadığını görmek durumun vehametini daha da arttırmaktadır.

Sosyolojik bir sorun haline gelen zorbalık, artık okul öncesi eğitim kurumlarında bile görülebilmektedir. Arkadaşlarına, öğretmenlerine hatta anne babalarına şiddet uygulayan çocukları görmeye artık çok şaşırmıyoruz.

Zorbalığın bireylerin bir sorun çözme işlevi kazanması nasıl oldu da bu kadar yaygınlaştı?

Bu sorunun cevabı için sosyolojik anlamda ülkenin yakın tarihine göz atmak daha anlamlı olur sanırım.

Siyasi akımların marjinal grupları barındırması ve siyasi oluşumun içerisinde bu grupların söz sahibi olabilmesi, zorbalığın siyasi boyutunu oluşturmuştur. Siyasi otoriteyi arkasına alan bu marjinal gruplar, mafya oluşumlarının tohumları olmuşlardır.

Memleketimizin sosyolojik anlamda  kanayan başka bir yarası aşiret kültürüdür. Köy enstitülerinin kapatılmasından sonra, eğitimsiz ve işsiz bırakılan Anadolu köylüsü aşiret ağalarının kölesi olmaya ve onların kanunsuz her türlü işlerini yapmaya mecbur bırakılmıştır. Zorbalığın tertemiz Anadolu insanına öğretilmesi de böyle başlamıştır.

Gücün kalemin ucunda değil de namlunun ucunda olduğu öğretisi ülkemizin zorbalık kültürünün başka bir sosudur. Güçlü olmak için her yol mübahdır düşüncesi, siyasetten ekonomiye her yerde geçerliliğini ısrarla sürdürmesi, zorbalık bombasının pimini çeken başka bir el olmuştur.

Sosyolojik yapının, ekonominin etkisiyle toplumsallıktan bireyselleşmeye evrilmesi, vatana aidiyet duygusunun azaltıp, gemisini kurtaran kaptan düşüncesiyle biat kültürünü yaygınlaştırmıştır. Vatanseverlik yerini güçseverliğe bırakmıştır.

Ekonomideki istikrarsızlık ise aile huzurunu bozmasıyla ailedeki zorbalığın ortaya çıkmasınınbir başka  nedenidir. Eşler arasındaki kavgalar, çocuklara bu konuda yeterince model olabilmektedir. Sorununun çözümünü sosyal ortamlarda anne babasından gördüğü gibi halletmeye çalışan çocuklarımız öğrenim gördüğü okullarda yeterli rehberli ve psikolojik danışmanlık desteği bulamadığı için potansiyel suçlu kimliği kazananabilmektedirler.

Magazin kültürünün pompaladığı emeksiz ama lüks yaşam tarzının özendirilmesiyle maalesef “Para gelsin ama nasıl olursa olsun “ mantığını benimseyen yeni bir nesil yetişmektedir. Bu durumdan hoşlanmayanlar ise yurtdışına gidebilmek için emek harcamaktadırlar. Sosyolojik seleksiyon ve zorbalık dürüst ve ahlaklı gençlerimizi vatanlarından koparmaktadır.

Zorbalığın ve nezaketsizliğin toplumda bu kadar kabul görmesi aslında eğitim sisteminin de bir sorunudur. Daha ortaokul çağlarında şiddetin en kolay çözüm olduğu düşüncesiyle yanlarında suç aleti taşıyan bir sürü çocuğumuzun olduğunu düşündükçe çok üzülüyorum. Okullarımızda yeterli sayıda olmayan rehber ve psikolojik danışmanlar, bu konuda işlevsiz kalmaktadırlar.

İki kelimesinden biri şiddet ve küfür içeren sohbetleri kanıksadık artık. Ayıplanmaktan, utanmaktan bu kadar uzaklaşmış olmak bir eğitimci olarak beni o kadar rahatsız ediyor ki anlatamam. Kabalık ve nezaketsizliğin toplumdaki etkilerini azaltacak tek sihirli değnek adil, demokrat laik bir yönetim ve eğitim sistemi olduğunun farkındalığı ile bu konudaki bıkkınlıklarımızın son bulması dileklerimle sağlıklı günler diliyorum.