sermet@canakkaleolay.com
Çanakkale Belediyesi'nin taşeron şirketlerinden biri olan temizlik şirketinin; işçilerin sendikalı olmasını engellemek adına işçilere baskı yaptığını, işten çıkarmakla tehdit ettiğini, geçen hafta Disk Genel İş sendikası tarafından yapılan açıklamayla öğrendik. Taşeron şirketlerin; ucuz işgücü politikalarının uygulayıcısı olduklarını, işçilerin her türü haklarının gasp edildiği, örgütlenme haklarının yok sayıldığı, hukuksuz bir çalışma ortamının aktörü şirketler olduğunu böylece bir kez daha gördük. Taşeron şirketlerin varlık nedenleri de tamda budur. Bir maliyet unsuru olarak gördükleri emeği daha ucuza, güvencesiz, her türlü haklarından mahrum ederek çalıştırarak; daha çok kar elde etmek isteyen sermaye, taşeron şirketleri can simidi olarak kullanmaktadır.
Bu gerçek kapsamında CHP’li belediyelerde taşeron şirketlerinin varlığı ayrıca değerlendirilmelidir.
Ancak, işçilerine sendikalı olmamaları için baskı yapan bu şirket için şimdi bizlere düşen bazı görevlerin var olduğu da unutmayalım.
Bu kentte yaşayan insanlar olarak, kamusal denetim sağlamak adına bu şirketi yakın takibe almalıyız.
Yapmış oldukları iş; halk sağlığı açısından son derece disiplinle yerine getirilmesi gerekli bir iştir.
Her türlü ihmal ve savsaklamanın bedelini Çanakkale halkının sağlığı ile ödeyeceğini unutmadan, bu şirketin yapmış olduğu işleri hep birlikte sıkı bir denetim altına almalıyız.
Zaten bu konudaki performanslarının da iyi olduğu söylenemez.
Özellikle çöp toplama noktasında sebep oldukları her olumsuzluğu yakından takip ederek hemen Çanakkale Belediyesi Temizlik İşleri Müdürlüğü’ne bildirelim, esnek davranmayalım, hiçbir taviz vermeyelim.
Herkes sokağındaki, mahallesindeki çöplerin düzenli bir şekilde toplanıp toplanmadığının takipçisi olsun.
En küçük bir aksamada, Temizlik işlerine rapor ederek, işçilerin en temel hakları olan örgütlenme haklarını engellemenin karşılığında, Çanakkale halkı olarak bizlerde, kendilerini hiçbir esnekliğe meydan vermeden denetleyeceğimizi göstermiş olalım.
Bu denetim, aslında her zaman için olması gerekirse de, böylesi özgün durumda çok daha sıkı bir şekilde yerine getirilerek; kendilerinin işçiler üzerinde kurduğu baskılara karşı bizlerde “gözlerimiz üzerinde” mesajı ile kendilerine bir mesaj vermiş oluruz.
Anlayan anlar, anlamazsa da, alternatifler tükenmiş değildir.
Tabii ki bu duyarlılığımıza Çanakkale Belediyesi Temizlik İşleri Müdürlüğü’nün ortak olması, bizlerin şikayetlerini anında ileterek aksamalarının önüne geçecek bir denetimi onlarında aynı hassasiyetle yerine getirmesi gerekir.
Diğer yandan tabii ki sendika ve emek mücadelesinin tarafları da, bu haksız uygulamaya karşı tavır alarak taşeron politikalarını bertaraf etme iradesini göstermelidirler.
Böylesine bir denetim ve karşı duruş sonrasında, keyfiyetçiliğin kırıldığı bir değişimin yaşanması imkan dahilindedir.
Bu arada şunu da belirtmek gerekir; Çanakkale Belediyesi bünyesindeki diğer taşeron şirketlerdeki işçilerin sorunları konusunda acaba DİSK Genel-İş aynı duyarlılıkla davranmakta mıdır?.
İğneyi başkalarına batıranlar, ara sıra çuvaldızı da kendilerine batırmayı ihmal etmesinler, kendilerine gelirler, uyarıcı olur!
Buradan aynı zamanda şu mesajı vermek istiyorum; emek mücadelesi çok yönlü, çok değişik argümanların kullanılacağı ve desteklenmesinin de aynı şekilde değişik argümanlarla geliştirilebileceği zengin deneyimleri içeren bir süreçtir.
Bakın DİSK kongresinde işçiler emek düşmanı politikaları protesto ederek önemli bir girişimde bulundular.
Protesto hakkı işçilerin en doğal hakkı olmasına rağmen, emek karşıtları sermaye seviciler çılgına döndüler ve hemen saldırıya geçtiler.
Her zamanki tavırlarıyla işçilerin demokratik haklarını yok sayarak bu protestoyu “alçaklıkla” suçlayacak kadar ileri gittiler.
Bugün ülkemizde en küçük bir demokratik hak ve protestoya bile tahammülü kalmamış bir siyasi irade ile karşı karşıyayız.
Sürdürülen operasyonlar, katledilen insanlar, parçalanmış, tanınmaz hale getirilmiş cesetler, öldürülen kadınların cesetlerinin çırılçıplak sokak ortalarına atıldığı, öldürülen insanlara bile işkence yapıldığı bu vahşet uygulamaları sermayenin ne denli insanlıktan uzaklaştığının ifadesidir.
En küçük bir protestoyu bile alçaklıkla suçlayarak, “gereken cevabı vereceğiz” şeklinde tehdit ederek tahammülsüzlük içerinde olanların tekçilik politikalarıyla tek adam diktatörlüğüne giden yolda ne denli fütursuzlaştıkları ortadadır.
Cizre’de, Silopi’de; Sur’da,Nusaybin’de yaşananların arkasındaki gerçekler bu sistemin vahşi yüzüdür.
Demokrasiye, özgürlüklere, haklarımıza sahip çıkmak da bizlerin görevidir.
Yılmadan, usanmadan geri adım atmadan emek güçlerinin birlikteliğinde demokratik yönetim, eşit yurttaşlık, özgürlük mücadelesini ısrarla sürdürmek yeni bir yaşamı yaratarak barışı inşa etmek önümüzdeki tek alternatiftir.
Unutmayın ki, sustukça bir gün sıra size de gelebilir!..