sermet@canakkaleolay.com
Belediye meclisi Eylül ayı toplantısına, AKP grubunun Sur Belediyesi ile kardeşlik protokolünün iptaline ilişkin başvurusu damgasını vurdu. AKP grubu bu müracaatından önce de Milletvekili Bülent Turan'ın AKP İl Başkanı Erdener Can'ın aynı içerikteki karalamalarıyla sürdürülen yalan rüzgarları Gökhan'ın insanlık dersiyle bertaraf edildi. Halkların kardeşliğini engellemeye çalışarak sürdürülen savaş politikalarına,zemin yaratmak isteyen kara propaganda insanlık dersiyle hak ettiği cevabı buldu. Ülgür Gökhan bir kez daha barışa, halkların kardeşliğine vermiş olduğu önem ve duyarlılıkla Çanakkale halkının takdirini kazandı.
7 Haziran sonrası bir anda devreye sokulan savaş politikalarının yansımalarını, kentimizde AKP’nin kardeş kent ilişkilerini terörle ilişkilendirerek sürdürdüğü kara propaganda ile yaşadık.
Gökhan bir yandan insanlık dersi verirken, diğer yandan özellikle bu karalamaları yapan kişilerin hukukçu olmalarına atıfta bulunarak aynı zamanda hukuk dersi de verdi.
Çarpıtmadan öte hiçbir değeri olmayan bu kara propagandalar ile prim yapmak isteyen AKP birden duvara tosladı.
Aynı zamanda MHP grubunun da bu konudaki tepkisini göz önüne bulundurursak, milliyetçi cilalarla tribünlere oynamak isteyen tarafların kendi arasındaki rekabetin bir versiyonunu yaşadık.
Bu yol çıkmaz yoldur; halkları birbirine düşman ederek, kin nefret tohumları ekmeye çalışarak bunun sonucunda sürdürülen kirli savaşlardan medet umanlar fena halde yanılıyorlar.
Tarihin hiçbir döneminde savaş ve çatışmalar bu savaşları çıkartanlara fayda sağlamamıştır.
Her zaman kaybeden onlar olmuşlardır.
Savaş politikalarının ayrılmaz bir bileşeni de yalan ve entrika faaliyetleridir.
Bu alanda en büyük görev de bu politikalara destek olan medyaya düşmektedir.
Bunun en son örneğini CHP Milletvekili Muharrem Erkek’in Mardin’de yapmış olduğu bir açıklamayı özünden kopartarak, adeta cımbızlayarak servis eden yandaş medyanın tavrında bir kez daha gördük.
“ PYD ile komşu olalım” şeklinde yansıtılan açıklama “IŞİD’le komşu olacağımıza kardeşlerimiz olan PYD ile komşu olalım” şeklindedir.
Bu açıklama, Mardin’de yapılan bir açıklama olarak; Suriye sınırımızda yaşayanların, bölgede yaşayan vatandaşların akrabaları olması göz önünde bulundurularak aynı zamanda IŞİD terör örgütüne karşı Türkiye Cumhuriyetinin izlemesi gerekli politikaların bir açılımı olarak yapılmış ve halkın genel olarak üzerinde mutabık olduğu bir tespit olduğu düşünülürse yandaş medyanın nasıl bir çarpıtma ile hareket ederek itibarsızlaştırma çabası içersinde olduğu gayet net olarak gözükmektedir.
Böylesi yöntemlerle geliştirilen bu politikalar, savaştan beslenen vahşi sömürü çarklarını döndürmek üzere he türlü yönteme başvurmaktan geri durmayan sermayenin politikalarıdır.
Tüm bu gelişmeleri bir bütün olarak düşündüğümüzde; bugün ülkemizi yangın yerine çeviren, savaş ortamı içersine sokan, her gün yaşadığımız ölümlerle acılara gözyaşlarına boğan politikaları doğru analiz etmeliyiz.
Bu politikalar bir bütün olarak sermayenin kendi düzenlerini sürdürmek adına devreye soktuğu politikalardır.
Özünde sınıfsaldır.
AKP tarafından hayata geçirilen, sonuna kadar sürdürüleceği belirtilen bu savaş haliyle bir yandan çatışma ortamının getirdiği ölümler yaşanırken, diğer yandan demokratik her türlü hakkın ortadan kaldırıldığı, tutuklamalar, fişlemeler ile olağan üstü hal uygulamalarıyla ülkenin tam bir baskı presi altına alınması bu savaş halinin sadece terör ile ilişkilenmiş bazı güçlerle ilişkilendirilemeyeceği, bir bütün olarak demokratik haklara özgürlüklere karşı sürdürüldüğü, mevcut sömürü düzeninin tahkimine hizmet ettiği gerçeği göz ardı edilemez.
Bu gerçeği görmezden geldiğimiz zaman savaş politikalarının ekmeğine yağ sürer, gerçek anlamda savaş karşıtı politikaları hayata geçirmekte zorlanırız.
Geldiğimiz noktada seçimlerin yapılamayacak olmasının tartışılıyor olması hakim sınıfların bu politikalara neden ihtiyacı olduğunu net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Savaş politikalarına, savaşa karşı mücadeleyi sadece güvenlikçi politikalar, terör yöntemine başvuran örgütlere karşı sürdürülen bir uygulama olarak görmek buzdağının sadece su üzerindeki görüntüsünü görmek ile eşdeğerdir.
Savaşa karşı mücadeleyi terör yöntemlerine başvuran siyasi hedefler ile hareket eden örgütlere karşı mücadele ile sınırlamak savaş değirmenine su taşımak demektir.
Buradan hareket ederek bu anlamdaki ilk zaaf dün meclisteki savaş tezkeresine CHP grubunun evet demesiyle gerçekleşmiş olacak.
Bu yazıyı yazdığım sırada CHP’nin kararının bu yönde olduğu şeklinde yansıyan bilgiler üzerine bu değerlendirmeleri yapıyorum.
Tahmin ediyorum ki, CHP içersinden birçok milletvekili oylamaya katılmayarak bu karara ortak olmak istemeyeceklerdir.
Bölgedeki emperyalist, savaş yanlısı politikalara hizmet etmekle eşdeğerde olan tezkerenin, sadece terör örgütlerine karşı olmakla sınırlanarak ele alınması ne yazık ki böylesine bir olumsuzluğa yol açmıştır.
Ancak CHP grubu böylesi bir olumsuzluğa imza atarak savaşın bölge halkları üzerindeki olumsuz etkilerinin suç ortağı olmuştur.
Daha dün savaşın olumsuzlukları nedeniyle ülkelerinden göç ederek, yeni umutlar peşinde olan savaş mağdurlarının dramını Bodrum’da kıyıya vuran bir bebeğin cansız bedeninin görüntüsü ile yaşadık.
Hepimizi insanlığımızdan utandıracak bu görüntüden bile ders alamayanlar için söylenecek bir şey kalmamıştır.
Savaş insanlığın bittiği nokta demektir.
Hiçbir şekilde, hiçbir gerekçe ile kabul edilemez savunulamaz.
Doğru bir şekilde ele alınmadığı durumda ise ; CHP’nin yaptığı gibi böylesi olumsuzluklara imza atılabilir.
Terör bir sonuçtur, teröre başvuran örgütler gerekçe gösterilerek savaş savunulamaz.
Aynı zamanda savaşa karşı mücadele; terör şiddet sarmalının kaotik etkilerini doğru kavrayarak başarıya ulaşabilir.
Sadece terör örgütünü kınayarak sistemin savaş halinden beslenen şartlarını görmeden savaş karşıtı olunamaz.
Son günlerde özellikle ilerici demokrat savaş karşıtı olan bazı çevrelerdeki böylesine gerici yaklaşımların etkisiyle yapılan yanlış değerlendirmelerin, tespitlerin AKP’nin savaş politikalarına son tahlilde destek vereceğini unutmayalım.
CHP’nin tezkereye verdiği evet oyu böyle bir anlayışın ürünüdür.
Barış adına yapılan her türlü girişimi hemen terörle ilişkilendiren AKP tavrının arkasındaki dayanakta budur.
Böylesi bir dönemde yapacağımız değerlendirmelere, tespitlere her zamankinden daha çok itina göstermeli, savaş politikalarını bunların sorumlularını hiçbir şekilde karartmadan, algı karışıklığına meydan vermeyecek şekilde net olarak ortaya koymalıyız.