Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Gökçeada’dan, Atikhisar Kır Şenliğine

1439
Gökçeada şiddetli yağmur sonrasında dere yatağının taşmasıyla bir sel felaketi yaşadı.
Öncelikle Gökçeadalılara geçmiş olsun dileklerimi iletirim.
Rant uğruna, siyasi yandaşlık adına doğanın tahrip edildiği her noktada bunun bedeli bir şekilde ödeniyor.
Dere yataklarındaki yapılaşma sorunu ülkemizin önemli sorunlarından biridir.
Bu alanlarda yaşanan taşkınlar nedeniyle tahribatın sonuçlarını vatandaşlarımızın canları pahasına ödediği örnekler ülkemizde maalesef çok.
Gökçeada böylesi bir acıyı yaşamadığı için bir nebzede olsa içimiz rahatlamıştır.
Yaşanan felaket sonrasında yetkililerin sorunun esas kaynağı noktasında sessiz kalmaları manidar.
Oysa ileri sürülen iddialar, yenilir yutulur cinsten değil.
Hafta sonu bir yanda çevresel değerlerimize sahip çıkmak için çabalayan, emek harcayan, mücadele eden, dört yıldır bu mücadeleyi geleneksel Atikhisar Şenlikleri ile farkındalık eylemine dönüştürmek isteyen yaşam savunucuları doğamıza sahip çıkılmasının gereğini üstüne basa basa dile getirirlerken, Gökçeada’da yaşanılan sel felaketi ülkemizin bu noktadaki çarpıcı bir çelişkisidir.
Bir yanda insanlar yaşamsal değerlerimize sahip çıkmak için çabalarken, diğer yanda rant için, siyasi kayırmacılık için doğamız talan edilmektedir.
Dere yatağını yapılaşmaya açıp, sonrasında yaşanabilecek felaketleri düşünmemek aklın kabul etmeyeceği ama cüzdanların kabul ettiği bir gerçektir.
İnsan ister istemez düşünüyor.
Bu konuda sorumlukluları olan yetkililer bunu nasıl yapabiliyorlar.
Onca yaşanmış olumsuz deneyimi görmemek, duymamak için ancak vicdanların engelli olması gerekir.
Engellilik tanımı yakışmadı, ancak vicdansız olmaları gerekir.
Ortalıktaki iddialar çok korkunç bir boyutta
Dere yatağındaki bu binaların tapularının olmadığı ruhsatların olmadığı noktasındaki iddialar son derece ürkütücü.
Öyle anlaşılıyor ki ; gözden ırak unuttuğumuz bu adamız bir muz cumhuriyeti adası olmuş adeta!
Gökçeada Belediyesi eski başkanı zamanında kamuoyu gündemine yansımış bazı uygulamalar var ki bu algıyı kuvvetlendirmekte.
Sit alanında bir otel yapımı için verilmiş olan izinler ve sonrasında yapılan itirazlarla hukuk yoluyla yıkımına karar verilen otel ile ilgili bilgiler hafızalarımızdan silinmedi.
Yılardır çevresel değerlerimize sahip çıkanların söylediği bir gerçek var.
Çevresel değerlerimizi yok edenler; özünde rantçı, istismarcı,kendi karları  için yaşamın değerlerini insanlığın değerlerini yok sayan, sonuçta tüm insanlığı felaketlere götürecek uygulamalara imza atanlardır.
Yaşadığımız her acı olayda bu gerçeği bir kez daha görüyoruz.
Ne yazık ki bu konuda sorumlulukları olan devletin çeşitli kesimleri de, bu yıkım ve felaket operasyonlarında işbirlikçi bir rol üstlenebiliyorlar.
Böyle olmasa zaten, bu felaketlerin önüne geçilmiş olur.
Hangi gerekçe ile dere yatağı yapılaşmaya açılmıştır?
Dere yatağındaki yapılaşmaya kim hangi gerekçelerle izin vermiştir?
Şimdi bu konu sorgulanmalı, üzeri örtülmemelidir!
Gökçeada’da yaşanan bu acı olay nedeniyle çeşitli düzeylerde bölgeye ziyaretler yapıldı, henüz bu konudaki gerçeğin  üzerine gidilmesi konusunda herhangi bir adım atılmadı, bu konuya ilişkin kamuoyuna herhangi bir bildirimde bulunulmadı.
Öyle anlaşılıyor ki; görev yine yaşam savunucularının olacak.
Gökçeada’daki rant ve kayırmacılık adına dere yataklarını yapılaşmaya açıp, böylesi felaketlerin yaşanmasına neden olanları sorgulamak, teşhir etmek yine çevre mücadelesini sürdüren fedakar insanlara düşecek.
Yeni felaketler yaşamadan, gerekli önlemelerin alınması sağlanmalıdır.
Aynı zamanda bu konuda sorumlulukları olanların da yaptıklarının, yanlarına kar kalmaması gerekir.
Bir kez daha yaşanılan acı deneyimle gördük ki; yarınlarımızı teminat altına almak için doğamıza sahip çıkmalıyız.
Doğamızda yapılan en küçük bir tahribat bize misli ile geri döner.
Doğanın kuralı budur.