Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Geziye sahip çıkmak, yaşama sahip çıkmaktır.

1354
Bilim Adamı Charles Darwin’in bir sözü var;”Bilim ve sanat bir kuşun kanadı gibidir.Bu iki kanadı kullanan toplumlar uçar ve özgür olurlar.Uçamayanlar ise tavuk olurlar.Tavuk toplum önüne atılan bir avuç yemi gagalarken, arkadan  yumurtalarının alındığının farkına bile varmaz”
Sanatçı Ceren İlyasoğlu’nun resim sergisini izlerken bu sözün ne kadar anlamlı olduğunu bir kez daha algıladım.
Ceren İlyasoğlu yaratmış olduğu performans ile Darwin’in bu sözünü bir kez daha haklı çıkarmıştır.
Ceren İlyasoğlu sergisini Belediye Sanatçı ve Yazar Evi’nde 31 Mayıs’a kadar ziyaret edebilirsiniz.
Bence kaçırmayın; özelikle “Gezi Parkı”, “Kırmızılı Kadın” ve “Madımak” isimli tabloları güncel konumlarıyla son derece başarılı çalışmalar olarak dikkat çekiyor.
Gezi direnişinin 1. yılında sanatın böylesine toplumcu karakteri, gezi ruhuna daha da bir anlam katmaktadır.
Geçen yıl 27 Mayısta Gezi Parkında iş makineleri, imar izni olmadan, İstanbul 6.İdare Mahkemesi 2 No`lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu kararına rağmen Gezi Parkında Taksim yayalaştırma projesi bahane edilerek yıkıma başlamıştı.
Parklarına sahip çıkan duyarlı insanların tepkisiyle başlayan karşı çıkışı, siyasal iradenin ‘ben ne dersem olur,dediğim dedik yaptığım yaptık’ mantığıyla şiddet kullanılarak engellenmeye çalışılınca;  süreç halkın bu dayatmalara karşı çıkma iradesiyle gelişti.
Gençlerin yaratıcı tarzı, halkın sahip çıkarak desteklediği ve toplumun çeşitli kesimlerinin talepleri ile birleşen sivil direniş kısa bir sürede tüm kentlerde destek buldu.
Bu süreç, demokratik haklar konusunda vatandaşların siyasal iradenin dayatmalarını kabul etmeyeceklerinin bir işaretiydi.
Siyasal sistem bu işareti alınca, tüm demokrasi ve özgürlük düşmanları gibi bu iradeyi şiddet yoluyla ezme girişimi içersine girdi, azgınca saldırılarını 6 genç insanın canı pahasına sürdürdü.
Siyasal irade, bir taraftan ‘benim dediğim dedik’ mantığıyla bu çatışmayı daha da şiddetlendirerek bunun üzerinden yaratmış olduğu ötekileştirme politikaları üzerinden siyasal olarak nemalanma yolunu seçti.
Bunun için en basit demokratik taleplerin savunulmasını bile, “Vandalizm “,”terörizm” adına yaftalayarak demokrasi ve özgürlükler noktasındaki iradenin gelişmesinin önünü almaya çalıştı.
Siyasal iktidar saldırdıkça demokrasi talepleri daha da gelişti ve mücadele daha da büyüdü.
Güvenlik güçlerinin kullandığı şiddetin neticesinde yaşamlarını yitiren gençler bu direnişin onurları olarak şimdi halkımızın kalplerinde yaşıyor.
Halk, katilerinin cezalandırılması için aynı duyarlılıkla mücadeleyi sürdürüyor.
Gezi mücadelesi ile birlikte başlayan süreç, kitlesel mücadele noktasında umut verici bir kıvılcım oldu.
Gezi sonrasında siyasal iradenin gerici her türlü saldırısı, geçmişten farklı olarak meydanlarda daha kitlesel tepkilerle karşılandı.
Gezi mücadelesi ülkedeki demokrasi ve özgürlük mücadelesi adına önemli bir aşamadır.
Bundan böyle bu iradenin, sınıfın talepleri ile birleştirilmiş demokrasi ve özgürlük güçlerinin dayanışması ile kuvvetlendirilmiş mücadele ağı, kapitalist sistemin temsilcilerini daha da telaşlandıracaktır, telaşlandırmaktadır.
Bu telaş onları daha da saldırganlaştıracak, daha çok baskı ve şiddet siyasal hayatın ayrılmaz bir parçası olacaktır ve gelişmelerde bunu göstermektedir.
Soma’da yaşanan katliam, Okmeydanı’ndaki şiddet sonrasındaki ölümler neticesinde Başbakanın söz ve eylemleri bu gerçeği net bir şekilde ortaya koymaktadır.
İşte bu bakımdan Gezinin 1. yıl dönümü son derece önemlidir.
Yaşamsal haklarımıza sahip çıkıp, demokratik ve özgür bir toplum talebiyle her türlü dayatmaya karşı olup, yaşama müdahil olma konusunda Gezi’nin öğrettiklerini kendimize rehber almalıyız.
Gezi mücadelesinde yitirdiğimiz gençlerimizi anmak ve soygun düzenin hepimize dayatmak istediği her türlü gerici uygulamaya karşı olmak için Gezi’nin 1. yıl dönümünde meydanlarda yeniden Gezi ruhunu yaşatmak son derece önemlidir.