Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

Gençlikten Neden Korkuyorlar?

2677
2010 yılının son haftaları, gençlik eylemlerinin tartışıldığı, sorgulandığı ve hatta suçlandığı söylemlerle geçti.
Türkiye’nin genç bir nüfusa sahip olduğunu ve hatta bunu övünerek, bir güç, yaratıcı bir potansiyel olarak ifade edenler; gençliği sorgulayan çevrelerin başını çekiyordu.
Sorgulanan, suçlanan yalnızca gençliğin bugünü, bugünkü eylemleri değil, aynı zamanda geçmişi ve geçmiş eylemleriydi.
Özellikle 68 gençliği iktidar sözcüleri tarafından yeniden hedef tahtasına kondu.
Bay Burhan Kuzu, SBF’deki yumurtalı saldırı sonrası yaptığı açıklamaların birisinde “68 gençliği bu memleketin başına bela olmuştur” diyerek, tarihsel kinini ortaya dökmenin yanı sıra, günümüz gençliğinin önemli devrimci referanslarından birisi olan döneme, egemen sınıf sözcülerinin bakışını da ifade etmiş oldu.
Peki sorunun özü nedir? Gençlik ne istiyor?
‘Yumurtaya kulp takmak’ yerine sorunun özüne bakmak, daha akılcı, daha çözümleyici ve ilerletici olurdu. Ancak siyasi iktidarların ve egemen sistemin, gençliğin sorunlarını çözmek gibi bir niyetlerinin olmadığı da, gerçeğin bir başka yönü olarak değerlendirilmelidir.
Evet, Türkiye genç bir nüfusa sahiptir. Bu bir güç, bir dinamizm kaynağı olduğu gibi aynı zamanda gençliğin sorunlarının genişliği ve derinliğinin de temel kaynaklarından birini oluşturmaktadır.
Egemen siyasi iktidarlar, gençliğin devasa sorunlarını çözmek yerine, gençliği baskı altına almak, gücünü bölmek, parçalamak, diğer emekçi sınıflardan tecrit etmek, devrimci tarihsel referanslarını unutturmak yolunu seçmektedir.
Gençliği, sisteme ve siyasi iktidarlara entegre ettiği ölçüde onu varsaymak…
İzlenen yöntemin özü ve özeti budur.
Toplumsal gerçeklik açısından bakıldığında, bu durum anlaşılabilir bir şeydir.
Gençlik açısından ve onun en dinamik kesimlerinden birisini oluşturan üniversite gençliği bakımından sayısız sorunlar yaşanmaktadır.
Özellikle son dönemlerde üniversite gençliği, bu sorunların çözümüne yönelik taleplerini ortaya koyan çeşitli eylemler yapmakta ve mücadele isteğini ortaya koymaktadırlar.
Gençliğin dikkate alması gereken temel noktalardan birisi; kendi özgül ve özgün sorunlarını unutmadan, küçümsemeden buna yönelik örgütlenmeler yaratmanın yanı sıra, kendi taleplerini ve mücadelelerini, emekçilerin mücadelesi ile birleştirmek, ilişkilendirmek olmalıdır.
Çünkü dünyanın hiçbir yerinde ve hatta hiçbir tarihsel dönemde, emekçilerin sorunları çözülmeden, yaşama koşulları iyileştirilmeden, gençliğin sorunları çözülememiş, talepleri gerçekleştirilememiştir.
Bir avuç burjuva gençlik dışında, geniş gençlik kitleleri ile emekçilerin çıkarları arasında kopmaz ve doğrudan bağlar mevcuttur.
Siyasi iktidarlar bu gerçeği bildiği için, emekçilerle gençlik kitleleri arasında var olan bu yaşamsal bağı gizlemek, örtbas etmek, yok saymak için her türlü yolu yöntemi denemekten kaçınmamışlardır ve bundan sonra da kaçınmayacaklardır.
Ne polis copu, gaz bombaları, ne sözde aydın neo liberal sağ ve sözde sol kalemşörlerin gerçek dışı söylevleri, ne de sanki bir güvenlik görevlisi edası ile hareket eden Manisa’da olduğu gibi rektörlerin müdahaleleri gençliği yolundan alıkoyamayacaktır.
Manisa’da tanık olduğumuz tutum bir rektörün davranış biçimi olamaz; olsa olsa  rektör taklidi yapan bir palyaçonun komikliği olabilir.
Tüm gelişmelerin gösterdiği gibi gençliğin düzene muhalefeti yükseliş yoluna girecek;
gençliğin birleşik, örgütlü mücadelesi sorunların çözümü için 2011 yılında da tayin edici olacaktır.
Önümüzdeki süreç mücadelenin yükseleceğinin ipuçlarını ortaya koymaktadır. Bu nedenledir ki siyasi iktidarlar, hükümetler ve onların gönüllü savunucuları, gençlik mücadelesini daha kitlesel bir güce dönüşmeden bastırmak ve paralize etmek için tüm güçlerini ve olanaklarını seferber etmişlerdir.
68’e dönersek, 68 gençliğinin devrimci ruhu ve bıraktığı gelenek ve tarihsel izler, öyle anlaşılıyor ki emperyalistlerin ve onun yerli işbirlikçi ve uşaklarının ve zalimlerin yüreğine hala korku salmaya devam etmektedir.
Onlar korkmaya devam etsinler, geniş emekçi yığınlarını koyun, gençliği kuzu yapamayacaklardır.
Ne 68 gençliğini teslim alabildiler ne de bugün ondan referans alan devrimci, demokrat, halk gençliğini teslim alabilecekler.
Korku, telaş, saldırganlık ve öfkenin arkasında yatan gerçek, tam da bu noktadır!...