Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Gasp edilen hakkımız iade edildi...

1895
Gazetecilere yıpranma hakkı 1961 yılında 212 sayılı yasa ile verilmiş ancak 2008 yılında AKP hükümeti tarafından 5510 sayılı Genel Sağlık Sigortası yasası ile gasp edilmişti. O günden bu yana gazeteciler çeşitli platformlarda bu haklarının iadesi için mücadele etiler. Bu mücadelelerin sonunda bu hakkımız iade edilmiştir. Yoksa estirilmeye çalışıldığı gibi bu AKP hükümetinin gazetecilerin koşullarının iyileştirilmesi konusundaki bir uygulaması değildir. Öncelik ile bu gerçeğin altını çizmek zorundayız.
AKP hükümeti bu yasayı aynı zamanda milletvekilleri için işleterek toplumda gelişecek tepkinin yumuşatılması içinde bir taktik olarak ele almıştır. Bu yasanın içersine milletvekillerine de aynı hakkı sağlayan madde sokularak toplumun vicdanı bir kez daha sızlatılmış, gerçek yıpranma toplumun vicdanlarında yaratılmıştır.
 
Şimdi çok merak ediyorum, böyle bir yasa sadece milletvekilleri için çıkarılmış olsaydı tepki göstereceğini tahmin etiğim gazeteciler ne yapacaklar.
 
İşte size gazeteciler için bir sınav.
Övgüler dolusu yazılar, buket buket çiçekler mi göreceğiz acaba?
 
Dolayısıyla gazetecilerin son derece haklı bu talebi ne yazık ki milletvekillerinin sözde yıpranmalarının meşrulaştırılmasına alet edilmeye çalışılmıştır. Gasp edilmiş hakkımızın yine gazetecilerin mücadelesi sonrasında kazanılması karşısında; AKP’ye prim yaptırmak isteyen gazeteciler şimdilerde çok olacak. Buna aldanmayalım…
 
Diğer özlük haklarımız, güvenceli iş talebimiz sendika ve sigorta haklarımız için mücadelemizi sürdürmeliyiz. Basın çalışanlarının kıdem tazminatı haklarının bile, yasa gereği 5 yıllık bir fiili çalışma süresini zorunlu kılması bu konuda özlük haklarımız için daha alınacak çok yol olduğunun göstergesidir.
 
Basın emekçilerinin kıdem tazminatı haklarının 5 yıllık bir fiili çalışma süresini gerektirmesi aynı zamanda sektörümüzde işten çıkarmalarında bu denli yoğun olmasının beslendiği kaynaktır. Tüm bunların ötesinde gazetecilerin düşüncelerinden dolayı cezaevlerine atıldıkları bir hukuki zeminin olması, bir de buna siyasi iktidarın çeşitli platformlardaki baskıları vasıtasıyla oluşturduğu koşullar eklendiğinde ortaya çıkan tablo karşısında hala AKP hükümeti için “gazeteci dostu” algısı için rol almak önümüzdeki günlerin gazetecilik açısından yeni bir tehlikesini yaratacaktır.
 
Basın emekçilerinin iş güvencesi için hiç bir düzenleme yapılmaması konusu da içinde bulunulan bu durumu anlamak istemeyenlere ayrıca kapak olsun.
 
Hafızalarımızı bir tazeleyelim; başbakan, bu ülkede gazete patronlarına “maaşlarını siz veriyorsunuz, nasıl olurda istedikleri gibi yazarlar” diyerek açık bir şekilde gazetecileri patronlar aracılığı ile tehdit etmemiş miydi?
 
Yine bu ülkede 70 yakın gazeteci cezaevlerinde, hükümet bu yaşanılan anti demokratik uygulamayı bir yandan görmemezlikten gelirken diğer yandan 4. Yargı paketi hazırlığı ile bu gerçeği de kabul ettiğini ortaya koyuyor.
 
Gazetecilere özgürlük mücadelesi AKP hükümetine bu gerçeği de kabul ettirmek zorunda kaldı. Bugün bir yandan gazetecilik yaptıkları için cezaevlerinde hiçbir gazetecinin bulunmadığını söyleyenler, gelişen tepkilere bağlı olarak yeni bir düzenleme ile bu konudaki ayıplarını örtmeye çalıştıkları gibi aynı zamanda gazetecilik faaliyetinden ötürü tutuklu gazeteciler gerçeğinin de altına imza atmış oluyorlar.
 
Sonuç itibarıyla kimse pembe tablolar çizmesin, daha yapılacak çok işimiz var, alınacak çok yolumuz var. Sorunlarımızın çözümü vereceğimiz mücadelenin sonucu olacaktır. İktidar milletvekillerine yaranmak bizim işimiz olamaz, bizim yerimiz demokrasi özgürlük barış ve insanca bir yaşam mücadelesi veren halkın yanıdır.