sermet@canakkaleolay.com
Emperyalizmden kurtuluş yerine, bir kentin işgalini kutlayan bir anlayışın sakatlığı her haliyle kendisini göstermektedir. Böylesine sakat bir anlayış ne kadar allanır pullanırsa, ne kadar şatafatlı gösterilere dönüştürülürse dönüştürülsün; fetihçiliğin Osmanlıcılık üzerinden sürdürülen Türk İslam sentezi propagandası çarpıklığının üzeri örtülemez. Milyonlarca lira harcanarak bir AKP propagandasına dönüştürülen bu şatafat aynı zamanda hangi yandaşlara yeni yollar yaratacaktır, buda ayrı bir gerçek! Bu törenler sonrasında kim bilir kimin gemicikleri yeni fetihlere yelken açacaktır, hem de karadan yeni entrikalarla, yeni yollarını bularak!
Birinci Dünya Savaşında Alman emperyalizmi yanında savaşa giren Osmanlı İmparatorluğun yenilgi sonrasında Sevr anlaşmasıyla işgal edilmesi sonrasında; Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde sürdürülen anti emperyalist mücadele ile işgalden kurtulan İstanbul’un kurtuluş gününün bu fetihçiler için bir değerinin olmamasının elbette bir anlamı vardır.
Bu noktada parlatılmak istenen Osmanlıcılık; “yeni Türkiye’nin” yaratılması bağlamında stratejik bir hamledir.
AKP tek adam diktatörlüğü amacıyla çizdiği yol haritasında bu hedefe ulaşmak için dindar kindar ve milli bir nesil yetiştirmek adına fetih kültürünü göklere çıkarmakta, bunun için de dünyanın en büyük üç boyutlu sahnesi, orijinal büyüklükte gemiler silahlar takılar ile milyonlarca para dökerek, yerel yönetimin ve devletin imkânlarının sonuna kadar kullanıldığı şatafatlı törenler düzenlenmektedir.
Öğrencilerin ve velilerin törenlere katılması zorunlu hale getirilmiş, yerel yönetimin imkânlarıyla binlerce insan taşınmıştır.
Ulusal bayramların güvenlik gerekçesiyle engellendiği, Ankara ve Suruç’ta olduğu gibi yüzlerce gencin öldürülmesiyle sonuçlanan katliamlarda güvenlik adına parmaklarını oynatmayanlar, 9 bin polis, 5 helikopter, 1 denizaltı, 1 firkateyn, 3 sahil güvenlik teknesi ve 27 polis detektör köpeğinin görev yaptığı törende uçakların güzergahları bile değiştirilerek güvenlik önlemleri almaktadırlar.
Ötekileştirme, yok sayma propagandasının en düzeyden yapıldığı bu şatafatlı törenlerde kendileri gibi düşünmeyen herkes hakkında karalamalarda bulunulmuş, gezi direnişinden tut, demokratik taleplerine, insanca yaşam için haklarına sahip çıkan herkes hedef haline getirilmiştir.
“Yaratılanı, yaratandan ötürü severiz” diyenler, Zerdüşt, Ateist gibi ötekileştirici, nihayetinde nefret söylevi olan ifadelerle insanları inançlarından dolayı kutuplaştırarak bir kez daha gerçekten bölücü bir rol üstlendiklerini ortaya koymuşlardır.
Fetihçi bu anlayış, ülkemizi emperyalist sistemin bir uydusu haline getirmekte hiçbir sakınca görmemektedir.
Yükselen değerini; işgal, bir ülkenin zenginliklerinin ele geçirilmesi demek olan fetih üzerinden tanımlayanlar, bunun her fırsatta propagandasını yapanlar özellikle Kazdağlarında uluslararası maden şirketlerinin değerlerimizi yok etme girişimleri karşısında da sessiz kalmakta ve kendilerine her türlü kolaylığı göstermektedir.
Ne de olsa fetihçiyiz değil mi?
Kazdağları ve Biga Yarımadası’nın yok edicilerin yoğun saldırılarına maruz kalması gündemdeyken siyasi iradenin Çanakkale’deki temsilcileri susmayı tercih etmekte ve kendilerine her türlü kolaylığı sağlayacak hizmetlerde de kusur etmemektedirler.
İşte fetihçiliğin günümüzdeki post modern hali tam da budur.
Sonuçta bu fetihçilik günümüzde tamamıyla “duygusal” bir hal almıştır.
Herkes cebine girecek para ile meşgulken, bunun yollarını yaparken , bu yollardan gemiciklerini yürütmek için milletin a…. koyanlarla işbirliği içerisine girip geleceğimizi ve yaşamsal değerlerimizi fethetmek için fetih kültürünü hakim kültür haline getirmeye çalışırken ,geleceğimize ve yaşama sahip çıkmak halkın sorumluluğu haline gelmiştir.
“Bu daha başlangıç, mücadeleye devam ”diyelim, yeni yaşamı hep birlikte öreceğiz, inadına barış.