Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Farklılıklarımızla bir arada yaşamayı başarabilmek.

1384
Son günlerde nefret söylemi, buna bağlı ırkçı ve ötekileştirici söylem ve eylemler öyle yoğunlaştı ki; herkesin üzerinde bir kez daha düşünmesi gerekli bir süreçten geçiyoruz.
Aksi durumda son derece olumsuz bazı gelişmeleri yaşamak işten bile değil.
Hala bu ülkede demokratik siyaset yapan insanlar ve partiler linç edilmek isteniyorsa, Sivas ve Maraş katliamlarının benzerleri yaratılmak isteniyorsa durup düşünmek zorundayız.
Tabiî ki şu bilincimizi de hiçbir zaman karartmamalıyız; barış, kardeşlik, dostluk gibi bazı değerlere karşı sürdürülen provokasyonlarla çatışma, nefret ve düşmanlığın yaratılmaya çalışılması bu düzenden nemalanan bazı kesimlerin iradi olarak ürettiği bir politikadır.
Daha dün eski sanayi bakanının “Nasıl bir zihniyetle mücadele ettiğimizi bu millet çok iyi görüyor. Sizlere anlatacağım çok şey var. Ama bunları bize bir Yahudi, bir ateist, bir Zerdüşt yapsa anlarım. Ama bunları yapan Müslümanım diye geçiniyorsa yazıklar olsun" sözleri ile ötekileştirme kültürünün geldiği noktayı net olarak görmekteyiz. 
Bu düşmanlık politikasını daha iyi kavrayabilmek için bazı ince noktaları doğru ele almak zorundayız.
Öncelikle, hiçbir zaman hepimizin tornadan çıkmış gibi aynı şekilde hareket etmesi, düşünmesi düşünülemez.
Ayrılıklarımıza saygılı olmak zorundayız.
Farklı düşündükleri için insanları ve kurumları yaftalamak, bunun üzerinden karalama kampanyaları organize etmek yaratılmak istenen çatışma kültürünün ilk adımlarıdır.
Bu kafadaki insanlar son tahlilde nefret kültürünün bir parçası olurlar.
Bu insanları incelediğinizde; çatışmadan nemalandıklarını anlamakta zorluk çekmezsiniz.
Bu tipler kendileriyle de barışık değildir, her fırsatta sorun çıkarmak üzerine kurulu bir tarzları vardır.
Yerel seçimler sürecinde ortalıkta; kraldan çok kralcı konumlarıyla, ukalaca ve saygısızca, sözde eleştirdiğini zanneden böylesi tiplerden çok var.
Onlarda renklerimiz, olsunlar böylesi tipler oldukça; eleştirdikleri kişiler daha çok itibar kazanmaktadır.
Mevlana’nın bir sözü var; “Her söze verecek bir cevabım var, ama bir söze bakarım söz mü diye, bir de söyleyene bakarım ADAM mı diye?” işte tamda bu …
Diğer bir konuda protesto hakkının doğru bir şekilde ele alınmasıdır.
Demokrasilerin olmazsa olmazı protesto hakkıdır.
Barışçı, şiddet içermeyen, protesto hakkı her zaman korunmalıdır.
Bu hakkın yok sayılması, protesto hakkını kullanan insanların engellenmesi, şiddet görmesi; bir başka kaosun ifadesidir.
.
Protesto hakkı ile, son günlerde demokratik siyasete karşı geliştirilen linç girişimlerini birbirine karıştırmamak gerekir.
Son günlerde Halkların Demokratik Partisine(HDP) karşı muhtelif yerlerdeki saldırılar linç girişiminden başka bir şey değildir.
Yaşanılanlar bazı özel kurgular ile barışın, demokrasinin, eşitliğin, itibarsızlaştırılması anlamındaki provokasyonlardır.
Farklılıklara tahammülsüzlüğün ve ötekileştirmenin, genelde sistemden beslenen ve mevcut düzenlerini korumak adına görev üstlenmiş bazı çevrelerin bilinçli sürdürdüğü bir politika olduğunu hiçbir zaman unutmayalım.
Barışı demokrasiyi savunan insanların; ötekileştirici, yok sayıcı, tekçi anlayışlarla hiçbir zaman ilgisi olmaz.
Dezenformasyon denilen bir yöntem ile ne yazık ki bu ötekileştirici, yok sayıcı kültür aklanmaya çalışılmakta ve bu süreçte de özel bazı görevler üstlenen kesimler ortaya çıkmaktadır.
Günümüzde medya bu rolü üstlenen en önemli kurumlardan biridir.
Gerçekleri çarpıtmak, algı yönetimini şekillendirmek için  “Alo fatih” hatlarından,  oluşturulan havuzlara kadar türlü türlü organizasyonlar yapılmaktadır.
Bunun karşısında  gazetecilik meslek ilkelerine bağlı, gerçek gazeteciler her türlü zorluğa rağmen mesleklerinin gereklerini yerine getirmek için çabalamaktadırlar.
Bugün bu ayrışma çok net bir şekilde kendisini göstermektedir.
Bu anlamda medyanın ayrışması hayırlı bir gelişme olmuştur.
Hafta sonu, iki ay önce faili meçhul bir saldırıya maruz kalan Cemal Oral arkadaşımız için yapılan dayanışma yemeğine katıldım.
Öncelikle bu yemeği organize eden Çanakkale Sol Cephe Yürütme Kuruluna teşekkür ederim.
Bu yemekte medyanın ayrışması gerçeğini bir kez daha yaşadım.
‘Boyun eğmeyeceksin, boyun eğeceksen gazeteci olmayacaksın’ gerçeği artık daha belirgin bir gerçek olarak önümüzde.
Yoksa “Alo fatih” hattının veya paralelindeki bir hattın uydusu olmaktan başka bir alternatifin kalmaz.
Cemal arkadaşımıza saldıran failin hala tespit edilememiş olması bizleri tedirgin etmektedir.
Cemal arkadaşımıza yapılan saldırı sonrasındaki gelişmeler; ülkemizde bazı karanlık ilişkilerin bir şekilde varlılığını ortaya koymaktadır.
İşte bundan dolayı; demokrasi, barış ve özgürlüklerden yana olan herkesin daha çok dayanışma ve birlik ihtiyacı ortaya çıkmaktadır.
Bu ihtiyaç yaşanılan gelişmelere bağlı olarak önümüzdeki günlerde çok daha acil olarak kendisini hissettirecektir.