akadirkenar@hotmail.com
Bu sabah kalktığımda Çanakkale'nin üstünü sis bürümüştü. Şehitlikler puslu bir sabahın ağırlığı altında yatıyordu. Birden aklıma Zülfü Livaneli'nin türküsü geldi;
“Topraktan mı sürmüş candan mı kopmuş, Açar yediveren kan çiçekleri. Türkü mü şiir mi yoksa, açar yedi veren kan çiçekleri. Bölük bölük olmuş çaylar dereler, hiçbiri denize varabilmezmiş. Duvarın dibinde bir yaralı gül, gülleri solduran gülebilmezmiş. Bu şehrin üstünü duman sis almış, tomurcuk çiçekler kana belenmiş. Dağlar çiçek açmış usta dert yanmış, umudun goncası kan çiçekleri”
Ve Türküyü mırıldanırken çocukluğuma gittim. (Merak etmeyin Ahmet Kaya’dan ‘Hani benim gençliğim Anne’ şarkısını da yazmayacağım!) Evet çocukluğumun en güzel günlerini anımsamaya çalıştım. Her bayram bacaklarım titreyerek çıktığı kürsüde okuduğum şiirleri düşündüm. Ama hiçbiri aklıma gelmedi. Sonra ‘keşke onları saklasaydım” dedim. Ne kadar değerli bir hazinem olurdu şimdi diye içim cız etti! Çok üzüldüm. Bayram alanlarında haykırdığım şiirler! İliklerime kadar hissederek, en temiz duygularla, bazen gözlerim dolarak okuduğum şiirler.
Dedim ki, bugün yazımı Büyük Ata’mın huzurunda yazayım. O ne diyordu; “Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir” Bilgisayarımın başına geçtim. Ruhumu Anıtkabir’e gönderdim! Ne kadar zor bir yazı olacak bugün diye düşündüm. Ama öyle olmadı, güneşin sis bulutunu dağıtışı gibi benim içimde aydınlanmaya başladı..
Yalnız bir şeye kafam takıldı. 29 Ekim 2020’de Çanakkale’mizin, ilçelerimizin ya da beldelerimizin meydanlarını düşündüm. “Cumhuriyet’in önsözü”nü yazmış bu memlekette çok özel bir köşe aradı beynim.. Bulamadım..
O zaman dedim ki; Cumhuriyetimizin 97 yılında, büyük şair Nazım Hikmet’in dizeleriyle veda edeyim bugün..
“Karlı kayın ormanında, yürüyorum geceleyin
efkarlıyım efkarlıyım, elini ver nerde elin
memleket mi, yıldızlar mı, gençliğim mi daha uzak?
kayınların arasında bir pencelere sarı sıcak…