Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Evet ile hayır arasındaki demokrasi…

2502

   Anayasa Mahkemesi, aldığı kısmı iptal kararı sonrası Anayasa değişikliği paketi halkın oyuna sunulacak. 
 
   Anayasa Mahkemesi’nin kararı çok tartışıldı, sonuçta AKP’nin elini güçlendiren bir gelişmenin ilk adımı atılmış oldu.
   Aynı zamanda bu karar ile sürecin, hukuksuz anti demokratik gelişimine bir katkı da Anayasa Mahkemesi’nden geldi.
   Mahkemenin de kendi itirafıyla gündeme taşıdığı “esasa girdik” tavrı, başından beri anti demokratik gelişen sürece yeni bir halka ekledi.
   Bir AKP Anayasası olarak hazırlanan, toplumda hiçbir kesimin görüşlerine başvurulmadan, özellik ile halkın ihtiyaçlarının tamamıyla unutulduğu bu süreç, şimdi bizlere ‘demokratik gelişim’ olarak sunulmaya çalışılmaktadır.
   Halkın demokrasi talebi günümüz koşullarında son derece sorumluluklu, bir o kadar da zor ve mücadele gerektiren bir süreci gerektirmektedir.
   ‘Evet’ ile ‘Hayır’ arasına sıkıştırılarak dayatılan bu referandumdan halkın demokratik anayasa beklentilerine ilişkin en küçük bir şey bulmak imkansızdır.
   Her zaman olduğu gibi AKP hükümeti bir takım makyajlar ile bu paketi demokratik göstererek, özellik ile 12 Eylül darbe anayasasına karşı bir girişim olduğunu öne sürerek, toplumdaki hassasiyeti kendi emellerine alet etmeye çalışmaktadır.
   Bu Anayasa değişikliğinde; darbe ve özel savaş hukuku ve kurumlarını ortadan kaldıran bir demokratik devlet yapısını, halk iradesi ve örgütlenme hakkı önündeki baraj vb. engelleri ortadan kaldıran, emekçilerin sosyal hak ve kazanımlarını koruyan bir düzenleme yoktur.
   Bu anayasa değişikliğinde; halkların kardeşçe barış içinde, kendi kültürlerini her türlü engelden arındırılmış biçimde yaşayabilecekleri bir yaklaşım yoktur.
   Bu anayasa değişikliğinde; halkın çözüm bekleyen sorunlarına demokratik bir çözüm imkanı yoktur.
Sürecin, halkın demokratik geleceği için halkın taleplerinin savunulacağı bir mücadele zenginliği kazanabilmesi noktasında demokratik güçlerin mücadelesinin ve birliğinin gelişebileceği bir yaklaşım ile ele alınması temel olmalıdır.
   Bunun için demokrasi güçleri kendi gerçeklikleri ile donanmış bir ‘HAYIR’ kampanyası örgütlemelidir.

   Bir tartışmanın ardından yeni bir festivale doğru.
   Troia Festivaline 1 ay gibi bir sürenin kaldığı şu günlerde, geçen sene Kültür ve Turizm İl Müdürü Şinasi Haznedar’ın yaptığı değerlendirmeler aklıma geldi.
   Haznedar şunları kaydetmişti:
Evet…Festivaller ve şenlikler kentlerin renkleridir ve prestijidir. Bu nedenledir ki Uluslararası niteliği de olan Troia Festivali’nin hem uluslararasılığının, hem içeriğinin hem de katılımcı paydaşlarının daha zengin olması, Troia’nın “Kültür Değeri” büyüklüğünün bir gereğidir. 46. Troia Festivali bu haliyle bir kurum ve belli bir anlayışın vesayetinde oluşan ve gelişen, kent kültür mirası üstünde tek seçici ve belirleyici durumuna kendini konumlayan, dünyaya kendini aktaramayan, toplumsal dokunun tümünü kucaklamayı amaçlamayan, sınırlı bir görüntü vermektedir. Oysa Troia bir dünya kültür mirasıdır. 47.Troia Festivali’ne kültür ve sanatı tekelinde gören, toplumun farklı kesimlerini ötekileştiren ve yalıtan, ben merkezci, ben bilirimci anlayışların gölgesi düşmemelidir. 47. Troia Festivali, “ULUSLAR ARASI” tanımına uygun konu, konuk ve kurumlarla, zengin içerikle dünyanın farkındalığına kendini sunmalıdır. Bu konuda Troia mirası üzerinden kendilerini ifade edenler vesayetçi tarzlarını terk edip, Çanakkale’nin akademyası, kültür kurumları ve devlet aklı ile ortak üretme kültürünü hayata geçirmeli, bu kültüre sahip olduklarını, ilgili kesimleri karar süreçlerine katarak göstermelidirler. ÊEvet. Bir kentin değerini bilmek, dünyaya tanıtmak ve geleceğe taşımak hep birlikte mümkün. Ama böyle “SÖZDE” değil. Birlikte dünya kültür mirası “Troia” farkındalığı yaratacak “ORTAK İŞ YAPMA” kültürünü geliştirmek, özde “KÜLTÜRÜMÜZ BARIŞ OLSUN” temennisini seslendiren bir kültür kentinin uyması gereken yol haritasıdır
   Bu değerlendirmeler sonrasında Belediye Başkanı Ülgür Gökhan da ekonomik kriz nedeniyle bazı programlarda kısıtlama yapıldığını, bunun ötesinde Haznedar’ın eleştirileri için şunları kaydetti:
   “Tarlada teri olmayanın harmanda da yüzü olmaz. Kültür Müdürü olarak hangi noktada katılım gösterdi ki, böylesi eleştiriler yapabiliyor, hangi katkıyı sundu da biz ret ettik, hangi projeyi getirdi de biz kabul etmedik, böylesi kolaycı, aynı zamanda karalamaya dönük bir tarz ile katılımcılıkta olmaz, ortak iş yapma kültürü de gelişmez.”
   Bu tartışmadan sonra neredeyse bir yıl geçti. Birlikte iş yapma kültürümüzün oldukça zayıf olduğu kentimizde her fırsatta bu alanda adımların atılması noktasını çok önemsiyorum.
   Bu tartışmanın da bu platformda, bu arada tartışılan veya yaşanılan bir çok şeyi de bir kenara bırakarak, festivale sayılı günlerin kaldığı şu günlerde, Kültür Müdürlüğü ile Çanakkale Belediyesi Festival Komitesi şöyle güçlü bir etkinliğe imza atarak ‘birlikte iş yapma kültürü’ noktasında yeni bir hava estirebilseler, ne kadar güzel olur.