Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Erkek’in ardından…

2248

Yaşı benden oldukça büyük olmasına rağmen sanki bir arkadaşım, yeri geldiğinde abim gibi olan Erkek Muzaffer’i kaybetmenin acısını yaşıyorum. Erkek Muzaffer, sevecenliği, dostluğu, fedakarlığı, mütevazi yapısı ile her alanda herkes ile olumlu ilişkiler geliştirerek adeta herkesin arkadaşı konumunda yaşamını sürdürmüş ender insanlardan biridir. Bir dönem Muzaffer abi ile birlikte çalıştığımız günlerde onu daha yakından tanıma imkanına sahip olmuş idim. Benim olduğu kadar herkesin arkadaşı, bir o kadar abisi, hatta babası konumunda olan yapısı ile zengin bir kişiliktir Muzaffer Erkek. Onu şimdi sizlere bu satırlardan anlatmam imkansız. Kendisi ile Troy Dergisi için yapmış olduğumuz röportajımızı bugün gazetemizde bulabilirsiniz. Onu gerçekten çok arayacağız.  
Erkek Muzaffer enerjisi ile göz dolduruyor idi, yaşama bağlılığı, pozitif yönü ile örnek alınması gerekli bir kişilik idi.
Bir o kadar da fedakar olunca, gençlere taş çıkartan bir iş performansı var idi.
Dardanel’de birlikte çalıştığımız 1988-1994 yılları arasında onun bu özelliğini hayranlık ile izlerdim.
Kendisinin sorumluğunda olmamasına rağmen, onun gönüllü olarak diğer çalışma arkadaşlarının görevlerini üstlenerek, “onlar gençtir, ben giderim” demesini hiç unutamam.
Bir tarih olarak son derece renkli hayatı ile dolu dolu yaşamını sürdürmüş, herkesin saygısını kazanmış bir kişi olarak Erkek Muzaffer’in yaşamını kaybetmesi bütün kentte üzüntü yarattı.
Anıları ile hep aramızda olacak Muzaffer abi.

Yaşam, acıları ve sevinçleri ile iç içe.
Hafta sonu gazetemiz sahibi Aynur Ganiler’in kızı Çağlar’ın  düğün törenleri için İstanbul’daydım.
Onun bu mutluluğunu hep birlikte paylaştık, sevindik, mutlu olduk.
O akşam Muzaffer Erkek’in damadı,  bence bir arkadaşı gibi olan Cengiz abi ile beraberdik.
Birlikte sohbet ettik, Çağlar ve Yasin kardeşlerimizin mutluluklarına ortak olduk.
Muzaffer abimizin son sağlık durumuna ilişkin konuştuk.
Bir sonraki akşam Çanakkale’ye ulaştığımda, gecenin ilerleyen saatinde cep telefonum çaldı.
Hani bir algı vardır; böyle ilerleyen saatlerdeki telefonlardan iyi haberler çıkmaz diye .
Telefonumu açtığımda Cengiz abi, acı haberi iletti.
Muzaffer abimiz yaşamını yitirmişti, işte hayat acısı ile tatlısı ile bir gün varsın bir gün yoksun misali gözlerimin önünden aktı gitti.
Hep güzellikleri hakim kılmaya çalışalım, lüzumsuz hırs, kavga, düşmanlıklardan uzak duralım.
Çünkü hepimiz için son, bir telefon kadar yakın olacak, birileri bu acı haberi yakın çevremize ulaştırmak zorunda kalacak .
Bunu unutmayalım.

Seri bant hızında nikahlar ve büyük kent yaşamları.
Büyük kentler de hayat artık zamana karşı bir yarışa dönüşmüş durumda.
Böyle bir yaşam için ne denilebilir, neresi yaşamdır bilemem ama, bir çok gariplikleri bağrında taşıyan adeta bir komedi.
Çağlar’ın, nikahı için İstanbul’da olunca, aynı tarihe denk  gelen bir arkadaşımın kardeşinin de nikahına katılmak, bu vesile ile bir araya gelecek üniversite arkadaşlarımı görmek üzere, tuttum Beşiktaş Evlendirme Dairesi’nin yolunu.
Yoğun trafik azizliğini yaşamamak için biraz erken çıktım yola, nede olsa İstanbul trafiği ve özellik ile Cumartesi günleri Beşiktaş trafiği bir çetin olur doğrusu.
Bir üretim bandı gibi 15 dakikada bir nikahın yapıldığı, vatandaşların bir kapıdan alınıp, başka bir kapıdan bir başka alana salındığı bir ortamda katılacağım nikah saati olan 15.00 i beklemeye başladım.
Saat 15.00 olmuştu.
Arkadaşlarım bir yandan yoğun bir telefon trafiği yapıyor, bir yandan da oradaki görevlileri ikna etmeye çalışıyordu.
Çünkü henüz, daha gelin ve damat gelememişti.
Telefonun öbür ucundaki damat, trafik ilerlemiyor; araçtan indik, bütün hızımız ile yürüyoruz, 5 dakika içinde ordayız diyor, görevliler bekleyemeyiz, diğer nikahlar aksar tartışması ile yaşanan bu kargaşayı izledikçe şaşırıp kaldım.
Arkadaşlarım, “saat 15.10,  5 dakikamız daha falan var” der iken gelin ve damat çıkıp geldi.
Bu seferde nikah şahidi  yoktu.
Neyse bir başka kişi şahit yapılarak, son 5 dakika içinde nikah tamamlandı.
Salon görevlileri o anda “acilen salonu boşaltın” uyarıları ile seri üretimin ritmini yeniden ayarlamanın uğraşı içindeydi.
Bu arada yetişemeyen şahit de kan ter içinde kendisini salona atmıştı.
Şimdi siz böylesi bir kentte zaman planlaması sorumluğu için bundan böyle bu insanlardan nasıl bir performans beklersiniz?
‘Yahu kardeşim, ben kendi nikahıma bile zamanında gidemedim sen ne diyorsun’ deseler, çokta haksız sayılmazlar.
İşte böyle, büyük kent yaşamları…

Sermet ATADİNÇ