sermet@canakkaleolay.com
5 Ocak tarihli yazımda Eceabat Belediye Başkanı Adem Ejder'in AKP'ye katılması sonrasında, yerel yönetimler ile merkezi hükümetin ilişkileri noktasında çarpıcı bir gerçekliği görmek imkanına sahip olacağımızı belirtmiştim. Yılların belediye başkanlığı tecrübesiyle Adem Ejder, AKP'ye geçerek; merkezi hükümetin kendisinden olmayan yerel yönetimleri dikkate almadığı gerçeğinin kanıtlayıcısı olmuştur. Zaten kendisinin de ifadeleri bu kapsamdadır; Eceabat'a daha iyi hizmet almak için böyle bir tercihte bulunduğunu söylemiştir. Şimdi Eceabat halkının iradesinin yok sayıldığı bu sistemin sorgulanmasından daha doğal ne olabilir ki!
Yerinden yönetim, yerel yönetimler özerklik şartı, özyönetim kavramlarının tartışılması işte bunun için gereklidir.
Yerelde ki iradenin sadece siyasi kriterler ile yok sayılarak merkezi hükümetin üvey evlat muamelesi yaptığı uygulamalar kabul edilemez, demokratik değildir.
Sistemin bu temelde olduğu koşullarda uygulamalar da buna uygun olmaktadır.
Merkezi hükümetin imkânlarından faydalanmak adına bazı yerel yöneticiler parti değiştirmek gibi bir tercih içerisine girmektedirler.
Bu durum AKP Çanakkale Milletvekili Ayhan Gider’in belirttiği gibi AKP’ye duyulan ilginin bir sonucu değil, AKP’nin teslim alma politikalarının bir ürünüdür.
Halkın iradesinin yok sayıldığı bir uygulamayla başlayıp, beraberinde bir çok demokratik soruna yol açan bu sistem yerel yönetimlerin merkezi hükümetler karşısında zayıf yapısal özeliklerinin sonucudur.
Yerel yönetimlerin güçlendirildiği, yereldeki yetki ve sorumlulukların arttırılarak buna uygun dönüşümlerin yapılmış olduğu sistemlerde böylesi parti değiştirme ihtiyaçları kalmayacaktır.
Özetle yerelden yönetim, özyönetim kavramları; bugün propagandası yapıldığı gibi sadece Kürt özgürlük hareketinin tartıştığı, buradan hareketle bölücülük olarak suçlanan bir yaklaşım olarak değerlendirilemez.
Eceabat Belediye Başkanının AKP saflarına katılması noktasında yapılacak tartışmalar, sonuçta gelir özyönetim tartışmalarına dayanır.
Özyönetim tartışmaları siyasi irade tarafından yapılmak istenildiği gibi kriminalize edilecek bir tartışma değildir, bir demokrasi sorunudur, özgürce tartışılmalıdır.
Bu noktada yaratılan kavram kargaşası ve kirliliğe ilişkin; mecliste yaşanan bir tartışmanın arka planındaki gerçekler çok şeyi anlatmaktadır.
Cumhuriyet’ten Mahmut Lıcalı’nın haberine göre Demokratik Toplum Kongresi (DTK)`nin yayımladığı özerklik deklarasyonunun tartışıldığı 2015’in son mesaisinde kürsüye gelen HDP’li Garo Paylan, “Lüften dinleyin, buna da kızacaksınız biliyorum” diyerek ‘başka bir siyasetçinin‘ görüşlerini açıklayacağını söyledi.
Paylan,
Bu sırada AKP’li vekiller, Paylan’a laf atmaya başladı. AKP’li Faruk Özlü ise tutanaklara göre “Kâğıdı eline Kandil mi verdi? Onu Kandil’de kim verdi? Kandil mi verdi?” diye sordu.
Paylan ise “Kandil mi tutturdu?’ diyorsunuz, değil mi? Bunu, 30 Mart 2013’te Erdoğan söyledi. ‘Kandil mi tutuşturdu?’ diyorsunuz değil mi? Erdoğan tutuşturdu. Bakın, üzerinden daha iki yıl geçmedi, daha mürekkebi kurumadı" yanıtını verdi.
İşte özyönetim tartışmalarında gelinen noktadaki gerçeklik böyle iken, özyönetim kavramını tartışmak isteyenleri linç etmeye kalmak; tek adam diktatörlüğüne gidilen yolda, günün ihtiyaçlarına göre atılmış bir adımdır.
Bakalım daha neler göreceğiz, çünkü bu yol karanlığa, çıkmaza, yıkıma açılan bir yoldur, yıkıcı etkilerini çok daha kuvvetli hissedeceğiz…