Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Diktatörlerin, böyle müdürleri yoktu!

2223

6 Kasım da YÖK’ün kuruluş yıldönümü münasebetiyle Emek Gençliği bir basın açıklaması yaparak YÖK’ü kınadı, demokratik özerk üniversite taleplerini kamuoyuna iletti. Buraya kadar her şey çok normaldi. Sonrasında bir lise müdürü, okulunun öğrencilerini adeta tehdit ederek bu basın açıklamasına katıldıkları için baskı altına almak isteyince, bu müdüre kendisinin böylesi bir hakkı nereden bulduğunu sordum. Bu zat işi gücü bırakmış bir tatil günü öğrencilerini takip ederek, en doğal ve demokratik tercihleri karşısında öğrencilerini tehdit etme cesaretini kendisinde buluyor idi. Bir kez daha anti demokratik, baskıcı sistemin sonuçları ile yüz yüze geldim. Sözde ülkemizde gösteri ve yürüyüş hakkı var idi, kişiler düşüncelerini özgürce ifade edebilmekteydi. Hepsi laf.
Demokrasiden nasibini almamış, iktidara yalakalık amacı ile en doğal demokratik haklarını kullanan öğrencileri karşısında bu tutumu alan yöneticinin, girişimi sıradan bir olay olarak ele alınamaz.
Bir tatil günü öğrenci eylemini takip ederek katılımcı öğrencilerini disiplin cezaları ile korkutmak, baskıcı sistemin bir ürünü, sistemsel bir olgu.
Tahmin ediyorum ki, meydanlara kadar gelip böylesi anti demokratik müdahalelerde bulunan bir müdürün düşünsel dünyası çok karanlık.
İlahiyat Fakültesi çıkışlı bu müdür vicdanının sesini ne zaman dinler, bu baskıcı tavrı ile nasıl yüzleşir bilemem, ben öğrencileri için göstermiş olduğu bu gerici tutum karşısında kendisini şiddetle kınıyorum.
Bu tip lokal olaylar ile gelişen baskıcı iklim gelişerek, ülkemizi şiddetin hakim olduğu özgürlüklerin yok sayıldığı bir noktaya getirmiştir.
Eğer bu yöneticinin bu anti demokratik müdahalesi konusunda ilgili birimler, kendisine vazife olmayan bu müdahalesinden ötürü bu yöneticiyi sorgulamazlar ise demokratik kültürün gelişimi hayalden öteye geçemez
Güzel sözlerin arkasına sığınılarak gerçekler gizlenemiyor.
Bu olay bu konuda tipik bir örnektir.
Parasız demokratik özerk üniversite, sınavsız herkese yükseköğrenim hakkı   temel demokratik talepler olup, lise öğrencisinden üniversite öğrencisine anne babalara kadar can alıcı nitelikteki sorunlardır.
Böylesi can alıcı talepler için mücadele veren öğrencilerini disiplin cezaları ile bizzat basın açıklamasına gelerek, tehdit etmenin altındaki baskıcı ruh halini gerçekten iyi analiz etmek gerekir.
Bu haklı talepler için mücadele eden öğrenci gençliğin böylesi yöntemler ile bastırılmaya çalışılması karşısında öğrenciler yalnız bırakılmamalıdır.
Lise Müdürünün bu anti demokratik baskısı sorgulanmalı, görev ve sorumluğu olmayan böylesi bir konuda yaptığı bu müdahalenin hukuksuzluğu üzerine gerekli girişimler başlatılmalıdır.
Demokratik güçler, geliştirecekleri duyarlılık ile böylesi keyfi uygulamalara karşı çıkarak, demokratik haklarını korumalıdırlar.
Anti demokratik iklimin bu tip uygulamalar ile daha da geliştirilmesi girişimlerine karşı uyanık olmak, uygulamaları sorgulamak, tavır almak bugünlerde önem kazanmıştır.

Sayıları azdı ama, mücadele onurları ile göz doldurdular.
Emek Gençliği basın açıklaması için meydanda toplanıp, YÖK’ü protesto edip, bu gerici kurumun tarihin çöp tenekesine gönderilmesi için yıllardır verdiği mücadele ile onurlu tutumlarını bir kez daha gündeme taşıdılar.
Basın açıklaması halk tarafından da ilgi ile izlendi, sonunda vatandaşlar alkışları ile destek verdi.
Bu vesile ile YÖK’e karşı 29 yıldır verilen mücadele noktasında bir gerçeği paylaşalım istedim.
YÖK’e karşı mücadele sadece üniversite gençliğinin bir mücadelesi olarak ele alınmamalıdır.
YÖK kadrolarının henüz AKP güdümünde olmadığı zamanlarda YÖK’e karşı olduğunu belirten AKP, kendi kadrosu ile YÖK’ü teslim alınca, YÖK’e karşı olduğunu unutuverdi.
Böylece YÖK, üniversiteleri teslim alarak başladığı yolculuğunda önemli vizyon oluşturdu.
Özellik ile eğitimin bilimsel yanı unutularak, eğitimin sermayenin ihtiyaçlarına cevap verme amacıyla yeniden organizasyonunda önemli gerici adımlar atıldı.
YÖK sistemin önemli bir kurumu olarak başta üniversitelerdeki öğrenci öğretim üyesi ve diğer çalışanların önünde, onların gerek eğitim gerekse diğer alanlardaki koşullarını  her geçen gün daha da ağırlaştırır iken, aynı zamanda düzenin önemli bir kurumu olarak düzenin hizmetinde bir takım projelere imza atmaya başladı.
 Bu kapsamda YÖK’e karşı verilecek mücadeleyi demokratik güçlerin bir arada örgütlü mücadelesinin bir parçasına dönüştürmek, önem kazanmıştır.
Öğrenci gençliğin yıllardır sürdüğü bu mücadele, şimdi ülkenin demokratikleştirilmesi mücadelesinin bir parçası olarak kendi sınırlarında öğrencisi, öğretim üyeleri, çalışanları ile başlayan, aynı zamanda sendikalarıyla, emek örgütleriyle, siyasi güç odaklarıyla demokratik bir Türkiye isteyen güçlerin de üniversitedeki mücadeleyi kendi mücadelelerinin bir devamı olarak ele alan bir yaklaşımla hareket etmesi belirleyici önemdedir.
Sermet ATADİNÇ