Turgut Çamer

turgutcamer@hotmail.com

DEPREMİN KİMYASAL TEHLİKELERİ

4812

Değerli okurlarım 30 Ekim saat 14:51’de İzmir Seferihisar yakınlarında 6.9 büyüklüğündeki depremde 115 insanımız yaşamını yitirdi, binlerce insanımızda yaralandı. Ülkemizin % 92’si deprem riskiyle karşı karşıyadır.

*Olası depremlerde oluşabilecek kimyasal tehlikeler nelerdir? Ve bu tehlikelerin en aza indirilmesi için neler yapılmalıdır konusunda TMMOB Kimya Mühendisleri Odası Ege Bölge Şubesinin 10 Kasımdaki basın açıklamasını paylaşmak istiyorum.
*** 
“Ülkemiz deprem riski açısından Dünyanın en riskli bölgelerinden biridir. Topraklarının % 92’si deprem bölgelerinin içerisindedir. Nüfusumuzun %95’i bu bölgelerde yaşamakta, büyük sanayi merkezlerimizin %98’i bu bölgelerde olup barajlarımızın %92’si deprem bölgelerinde bulunmaktadır. Geçtiğimiz 25 yılda 6.5 üzerinde şiddete sahip bir çok deprem ile karşı karşıya kaldık. Yaşanan bu depremlerin en sonuncusu 30.10.2020 saat 14:51’de Ege Denizi Seferihisar yakınlarında 6.9 büyüklüğünde bir deprem sonucu, 115 kişi yaşamını yitirmiş, binlerce kişi yaralanmış, yüzlerce binada hasar tespit edilmiştir. Yaşanan bu deprem, akla olası daha büyük depremlerde kimyasallardan kaynaklanabilecek neler olabileceğini getirmiştir.

Ege bölgesi İzmir başta olmak üzere Manisa, Aydın, Balıkesir gibi sanayi ve tarım bakımından oldukça zengin gelişmiş bir bölgedir. Başta Aliağa bölgesi olmak üzere, Çiğli, Kemalpaşa, Manisa ve Torbalı’da ki organize sanayi bölgelerinde kimya sanayi birçok sektöre hammadde ve ürün sağlamaktadır. Ayrıca günlük yaşantımızda da temiz su, kişisel bakım ve temizlik ürünleri dahil olmak üzere bir çok kimyasal ile temas halindeyiz. 
Bundan dolayı;
   Endüstride kullanılan, üretilen kimyasallar,
   Evlerde kullanılan kimyasallar,
    Kent yaşamında kullanılan kimyasallar,
    Taşımacılık sektöründeki kimyasallar,
   Depolanan kimyasallar.
Olası bir doğal afet durumunda potansiyel tehlikeler kaynağıdır. Bu potansiyel tehlikelerin başlıca risk noktalarına bakacak olursak; petrokimya rafineleri, LPG ve Doğalgaz dolum, depolama tesisleri, boya ve kimya fabrikaları, solvent ve kimyasal tank çiftlikleri, kimyasal madde depoları, doğalgaz boru hatları, akaryakıt ve oto gaz istasyonları, bina altlarındaki üretim atölyeleri yer almaktadır. Bu noktalarda yaşanabilecek herhangi bir olumsuzluk; patlama, yangın, gaz ve solvent kaçakları, zehirlenme, ciltte tahriş, ekolojik kirlenme, biyo çeşitliliğin azalması, su kaynaklarının kirlenmesi ve ölümle sonuçlanabilir.

Bu tehlikelerin riskleri minimuma indirilmeli. Bu amaçla;
- 6269 sayılı “Kimyagerlik ve Kimya Mühendisliği Hakkında Kanun” da belirtildiği üzere kimya hizmetleri ile kimya teknolojisi ve uygulamasına ilişkin işleri bulunan işyerleri, bu işlerle ilgili olarak bir “sorumlu müdür” bulundurmak zorundadır. Belediye ve Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanlığı yetkilileri gerek ruhsat, gerek denetim aşamalarında bu zorunluluğu uygulamalı ve Kimya Mühendisi Sorumlu Müdür bulundurmayan işyerlerine yaptırım uygulamalıdırlar.
- İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelikte tanımlanan ilgili Meslek Odaları Temsilcisi sorumluluğu gereğince, yerel yönetimlerce kurulan ruhsatlandırma komisyonuna Kimya Mühendisleri Odası dahil edilmelidir. 
- Yerel Yönetim, Kimya Sanayicileri, Valilik, Kimya Mühendisleri Odası ve ilgili diğer kurumlardan oluşan kentsel risk yönetim kurulları-komiteleri-birimleri oluşturulmalıdır. Kimyasal maddelerden kaynaklı risklerin yönetimindeki tüm kademelerde, hem toplumun yararını gözettiği için hem de bilgi birikimi dolayısiyle, Kimya Mühendisleri Odası’nın taraf olarak yer alması sağlanmalıdır.
- Tehlikeli kimyasalın üretiminden son ürüne kadar oluşumu aşamalarında meydana gelecek her türlü emisyon, imisyon ve ortaya çıkacak atık miktarlarının tespitinin yanı sıra; doğal afet ve olası kazalarda can ve mal güvenliğini önlemeye önemli katkı sağlayacağı nedeniyle il ve bölge bazında “Tehlikeli Kimyasal Maddeler Envanteri” çıkartılması gerekmektedir. Kent içindeki kimyasalların envanteri tek bir elde toplanmalı ve kamu ile paylaşılmalıdır.
- Büyük Endüstriyel Kazalara yönelik acil durum planları hazırlanarak, kamuoyu ile paylaşılmalı ve vatandaşlar hangi durumda tahliye olacakları vb. bilgilere sahip olmalıdırlar.
- Yerleşim alanlarının içinde kalmış kimyasal üretim, depolama vb. tesislerinin kent dışına taşınmasının gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
- Kimyasal üreten, depolayan tesislerin sel yataklarından kaldırılması gerekmektedir.
- Genel bir kural olarak, solvent şeklindeki kimyasal maddeler havuz ve ayrı bir drenaj içine alınmadan depolanmamalıdır. Bu konuda var olan mevzuatın uygulamadaki denetimi eksiksiz sağlanmalıdır.
- Kimyasalların güvenlik bilgi formlarının işyerlerinde ve ilgili birimlerde bir veri tabanı çerçevesinde bulunmasını sağlayacak bir organizasyon kurulmalıdır.
* Deprem sonrası yaşanabilecek bir başka önemli nokta ise su kaynaklarına erişim zorlaşabilir, su kaynakları kirlenebilir. Bu tarz acil durumlar için temiz içme ve kullanma sularına erişim için yerel yönetimler acil durum planları bulundurmalıdır.
* Ege bölgesi jeolojik yapısı gereği jeotermal kaynaklar bakımından zengin bir bölgedir. Deprem sonucu ortaya çıkan sıcak su ve gaz emisyonları ile ilgili olarak her ne kadar İzmir bölgesindeki jeotermal kaynaklar yüzeye çok yakın derinlikte olduğu için çıkan suyun sıcaklığı 35-40 dereceyi geçmediği ve çıkan gaz veya buhar emisyonları ağırlıklı olarak su buharı içermekte olup emisyon miktarları azdır. Ancak Aydın yöresi için ayni şeyi söylemek doğru değildir. Bu bölgedeki buhar çok daha yüksek sıcaklıkta ve basınçta olduğundan; yüksek sıcaklıktaki buhardan kaynaklanabilecek yanıklara ve buhar içerisindeki toksik kimyasalların neden olabileceği zehirlenme riskine karşı acil durum planlarında gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.”
Kamuoyunun bilgisine sunarız.
*** 
Sevgili Çanakkale OLAY okurları açıklamayı okudunuz.. Hiç kuşkusuz bu açıklama Çanakkale’mizi de diğer illerimizi de yakından ilgilendiriyor. Umalım ki bizi merkezde ve yerelde yönetenler “Kimyacıların” yukarıdaki uyarılarını da önemseyerek dikkate alırlar ve gereğini yaparlar. 
Tarihte Bugün:  Atatürk’ümüz 24 Ağustos 1925’te Kastamonu’da “Her bakımdan medeni bir insan olmamız için, kıyafetimizle, fikrimizle, zihniyetimizle değişmemiz gerekiyor” demişti. Üç ay sonra da 25 Kasım 1925’te kıyafet devrimi Büyük Millet Meclisinde kabul edildi.