Deniz olmalıyız
Hafta sonu ülkenin en büyük ihalelerini gerçekleştirmekle övünen hükümetin propagandaları arasında Karabiga’da halkın termik santral öfkesini yaşadık.
Milyar dolarlar ile ifade edilen havaalanı ve Sinop nükleer santral ihalelerinin övünülecek yanı yoktur.
Bilakis, önemli çevresel risklerin yeni nedenleri olarak yaşam alanlarımızı tehdit edecek gelişmelerdir.
Övünülecek olan ülkenin doğasını, tarihini, kültürünü yok etmeden, teknolojinin imkânlarından sonuna kadar yararlanarak; yenilebilinir, doğa dostu yatırımlara yönelmektir.
Bütün dünyanın hızla vazgeçtiği, Çernobil ve Fukuşima felaketlerinin henüz yaralarının dahi sarılamadığı nükleer tehlikelere kapı açmak nasıl bir övünç olabilir?
Onlar açısından övünülecek bir şey varsa; iç ve dış sermaye çevrelerine yaratılan imkânlardır.
Sorun; kapitalizmin artan krizine bağlı olarak sermaye çevrelerine imkân sağlamak olunca gözleri bir şey görmeyenler amansızca saldırılarını sürdürüyorlar.
Duyarlı insanlarda geleceğine, doğasına sahip çıkarak; tüm bu saldırılara karşı direniyorlar.
Tıpkı Karabiga halkının yaptığı gibi…
Sermayenin çıkarlarına hizmet edenler her türlü entrikayı da devreye sokmayı ihmal etmiyorlar.
Bakınız şu Çevre ve Şehircilik İl Müdürü’nün yaptığına; ÇED toplantısı halkın tepkisiyle yapılamayınca müdür beyin ‘toplantı bitmiştir’ tutanağını düzenleme çabası içersine girmesini nasıl açıklayacağız?
Yapılmayan bir toplantının ‘bitmiştir’ tutanağını düzenlemek nasıl bir şeydir?
Kendisine verilen talimat herhalde bu şekildedir.
Hukuki süreç itibarıyla bir tezgahın parçası olsa gerek, tıpkı bundan önce halkın tepkisi ile yapılmayan ÇED toplantıları için ‘halk bilgilenmek istememiştir’ tutanağı düzenlendiği gibi.
Halkın tepkisine rağmen sürdürülen bu saldırılar sistemin himayesi altında sürdürülmektedir.
Bundan dolayıdır ki; her türlü entrika yapılmakta her türlü hukuksuzluğa başvurulmakta son tahlilde bu uygulamaları haklı çıkartacak şekilde hukuka müdahalelerde bulunulmaktadır.
Ayrıca yaşanılan ihanetler, satın alınan şahıslar, dönekler, sürecin bonusları olarak hep karşımıza çıkacaktır.
Bundan dolayı yaşama sahip çıkan bizlere daha çok görev ve sorumluluk düşmektedir.
Cumartesi günü altın madenciliğine ve termik santrallere karşı tepkisini koyan duyarlı vatandaşlar Çanakkale’de gerektiği gibi destek bulamamışlardır.
Daha güçlü ses vermeliyiz, omuz omuza daha yoğun bir dayanışma ile alanları doldurmalıyız.
O gün meydanda gözlerimiz kimleri, kimleri aramadı ki…
CHP Çevre Komisyonu Sözcüsü Milletvekili Serdar Soydan’ın Çanakkale’de olmasına rağmen orada bulunmaması özellik ile dikkatimi çekti.
Bir şey daha dikkatimi çekti; bu tür etkinliklerde artık şu protokol kültürünün getirdiği dili bırakalım.
Konuşmacıların sayın belediye başkanım ile başlayıp ardından sıraladıkları protokol bazlı söylemlerine bir son verelim.
Orada hepimiz kendi varlıklarımızla biz olalım.
6 Mayıs gibi anlamlı bir günde Deniz’lerin 41 yıl önce 12 Mart askeri diktatörlüğünce katledilmelerinin yıl dönümünde onların mücadele geleneğini kendimize rehber edinelim.
Kuru kuruya denizleri anmak, onlara sahip çıktığını söylemek bir anlam taşımaz.
Darağacındaki 3 fidan bugün halkların devrimci mücadelesinin ormanı olmalıdırlar.
Onların darağaçlarında kendi bedenleri ile yarattıkları mücadele fidanlarını hepimiz şimdi Kazdağları’nda altıncılara karşı, Biga yarımadasında termikçilere karşı mücadele ormanlarına dönüştürmeliyiz.
Onların “Kahrolsun Amerikan emperyalizmi” şiarlarını “ ‘Altın’cı filo ülkemizden defol şiarları” ile desteklemeliyiz.
Deniz ve arkadaşlarının Amerikan altıncı filosunu Dolmabahçe’den denize döktükleri gibi Kazdağları’ndaki ‘altın’cı filoyu da biz defetmeliyiz.
Hepimiz birer Deniz olmalıyız…