havadurum
Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Demokrasi, özgürlük ve bilimsellik…

2367

Üniversiteler bilimsel düşüncenin merkezleridir.
Bilimsel düşünce, özgür ve demokratik ortamlarda gelişir.
Üniversitelerin demokratik ve özgür olması gerçeğinin, YÖK gibi anti demokratik bir üst kurumun müdahaleleri ile çeşitli olumsuzlukların birbiri ardına yaşandığı anti demokratik bir ortama dönüştürüldüğü de ayrı bir gerçektir.
Eğitim- Sen ile ÇOMÜ yönetimi arasında son yaşanılan ve ‘öğrencilerin fişlenmesi’ noktasındaki tartışma bu gerçek kapsamında değerlendirilmelidir.
Bilimsel, demokratik, özerk bir üniversiteyi savunan Eğitim-Sen, çok doğal olarak Üniversite yönetimin öğrenci velilerine gönderdiği, şık olmayan bu mektuba karşı tepki göstermiştir.

Özgür, toplumsal olaylara duyarlı, bilimden yana tavır alan yüksek öğrenim gençliğinin ‘terör etkisinde tanımlanmaları’, ‘genç olarak yapısallıklarının tutarlılıktan uzak’, ‘heyecanlı’, ‘toplumsal gerçekliklerin dışında’  ve ‘hayalci’ olarak sunulması ve son tahlilde ‘terör örgütlerinin etkisinde kalarak’ değerlendirilmeleri, bilimsel, demokratik, özgür üniversite gerçekleri ile çelişmektedir.
ÇOMÜ yönetimi, öğrencilerin özgür iradelerini yok sayarak, toplumsal sorunlar ile ilgili üniversite gençliğinin tavırlarını manipüle eden ‘ailelerine mektup’  girişimi ile YÖK’ün anti demokratik vesayetinin etkisi altında hareket etmiştir.
Demokratik, özgür, üniversite kültürü kapsamında; öğrencilerin özgür iradeleri ile gerçekleştirdikleri ve tavır aldıkları çeşitli toplumsal alanlarda,
üniversite yönetimleri öğrencileri baskı altına alacak girişimlerden kaçınmalıdırlar.
Aksi durum üniversite gençliği üzerinde estirilen baskıcı bir atmosferin gelişimine hizmet etmek olur ki;  bilimsellik ile bağdaşmaz.
Eğitim- Sen Çanakkale Şubesi bu soruna işaret etmiş, üniversite yönetiminin bu tutumunu çok doğal olarak kınamıştır.
Bu gelişme karşısında Üniversite yönetiminin tavrı başka bir olumsuzluğu oluşturmuştur.
Yönetim, olayın özüne ilişkin gerçekleri irdeleme yerine anti demokratik bir tarzın yansıması olarak ‘yasal işlem yapma’ gibi klasikleşmiş son tahlilde tehdit içeren bir tavır geliştirmiştir.
Üniversitelerin, eleştirilere karşı daha hoşgörülü olup, demokratik işleyiş konusunda topluma örnek olmaları beklentiler arasındadır.

ÇOMÜ  ‘mektup’ olayında öğrencilerine aynı zamanda haksızlık da yapmıştır.
Bir nevi yargısız infaz yöntemselliği ile, mahkemelerce yapılan işlemler neticesinde (mahkemelerce yapılan işlem var mıdır, yok mudur  buda ayrı bir tartışma) öğrenciler, ailelerine  suç işlemiş gibi sunulmuştur.

ÇOMÜ yönetiminin,  özgürlükler, demokratik işleyiş ve üniversite gençliğinin özgür iradesine müdahale etmeyen bilimsel tavrını, üniversite gençliğinin toplumsal ilgisine saygılı, duyarlı bir gençlik yaratılması noktasındaki geleneğini, yeni eğitim yılında hayata geçireceği konundaki inancımı korumak istiyorum.
Her ne kadar sistemin bu alanlardaki baskısı gün geçtikçe yoğunlaşmasına rağmen …

Gazetecilerin feryadına kulak verelim.
Zaman her şeyin ilacıdır derler…
Yaklaşık 2 yıldır Ergenekon davası kapsamında tutuklu bulunan gazeteci Mustafa  Balbay ve Tuncay Özkan’ın son mahkemedeki sözlerini, son gelişmeler ile irdeleyerek analiz ettiğinizde, bazı gerçekleri daha net anlama imkanına sahip olacaksınız.
Olayların birbiri ile bağlantılarını kurarak düşündüğünüzde, feryatlarına hak vermemek mümkün değil.
Balbay şunları kaydetti :
“Kuvvet komutanları darbeye eksik teşebbüste bulunmuş da, Mustafa Balbay tam teşebbüste de mi bulunmuş. Vicdanınıza sorun. Yasımızı tutanların hükümetle pazarlık gücü olmaması nedeniyle burada tutuluyoruz. Bu dava görüldükçe uzayan, kabaran bir dava olarak tarihe geçecek”

Tuncay Özkan’da yargıçlara niçin tutuklu olduğunu sorarak şöyle devam etti:
“Bizi koyun gibi, dana gibi burada tutamazsınız. Arkamda ordum yok diye beni burada tutamazsınız. Suçum nedir? Bana suç sayılan delilleri gösterin. Balyoz davasında ‘böyle tutuklama yapılmaz’ diye insanlar salıveriliyor? Orada mı hukuk yok, burada mı? Böyle yargılama olmaz. Zulüm altındayım. Burada faşizm var. Ben AKP muhalifiyim, ırkçılığa karşıyım. İnsanları toplayıp aynı kazan içine koyarak bir yere varamazsınız. Burada zulüm var. Eğer bu sorularıma cevap verilmezse ve ne ile suçlandığım söylenmezse, Cuma gününe kadar açlık grevi yapacağım. Gerekirse ölüm orucuna başlarım”

Son gelişmeler kapsamında taşları üst üste koyun, Balbay ve Özkan’ın sözlerini de üstüne oturtun.
Ne görüyorsunuz ?
Korku cumhuriyetine açılan yolun kavşağında mıyız?
Sermet ATADİNÇ