Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Demokrasi nöbetlerine katılmadınız mı?

Sorumun muhatabı ÇOMÜ Rektörü Prof. Yücel Acer'dir. Eğitim öğretim yılının açılışı ile başlayan anti demokratik uygulamalar nedeniyle, üniversitelilerdeki demokratik ortamı irdelemek zorunda kalmak; ne yazık ki özgür düşünce, bilimsel özerklik, demokratik üniversite kavramlarının ne denli sorunlu olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır. Daha ilk günden "hoş geldin' bildirisi dağıtmak isteyen öğrenciler özel güvenlik güçleri tarafından engellenmiş, kendilerini ifade etmenin önü kesilmiştir. Hele tarihimize kara bir leke olarak geçen 101 barış gönüllüsünün ölümü, yüzlercesinin yaralanması, onlarca insanın sakat kalmasıyla sonuçlanan insanlık düşmanı IŞİD canilerinin gerçekleştirdiği Ankara katliamını protesto etmek, yaşamını yitirenleri anmak için bir araya gelen öğrencilerin gözaltına alınmasına kadar varan olaylar demokrasinin özgür düşüncenin merkezi olması gereken bir üniversite için kabul edilemez.

1712

 Her şeyi bir yana bırakalım, vicdanlarımızın sesini dinleyelim.

Bütün insanlığın başına bela olmuş IŞİD çetesinin gerçekleştirdiği bir katliamı protesto edenleri engellemeye kalkmak nasıl bir mantıktır?

Böylesi bir yaklaşım katliamlara onay veren bir anlayışın, insanlıktan nasibini almamış, vicdanlarını yitirmiş kişilerin bir uygulaması olabilir!

Üniversitelerin demokratik olmasını, bilimsel özgürlüğü, çok sesliliği özgür düşünceyi, öğrencilerin üniversitelerin asli öğesi olarak kendilerini her koşulda ifade etmesi gibi gerçekleri bir yana bıraktım.

Biraz olsun insanlık diyorum!..

Böylesi bir insanlık düşmanı katliama karşı sesiz kalmanın kendisi bir vicdansızlık iken, bu katliamı protesto edenleri engellemeye çalışanlar için ne diyeceğimi gerçekten bilemiyorum.

FETÖ’cu çetenin darbe girişimi sonrasında halkın darbelere gösterdiği tepkiyi kendi siyasi kotalarında biçimlendirmek üzere demokrasi nöbetlerini organize edip, meydanlarda boy gösterenlerin ilerleyen günlerde yaşanan olaylara bağlı olarak demokrasiden ne anladıkları bir bir ortaya çıkıyor.

FETÖ’cu çetenin yüzlerce insanımızı katlederek hayata geçirmeye çalıştıkları darbe girişiminin bizzat kendisi; kendileri dışındaki herkesin yok sayıldığı, muhalif her türlü düşüncenin zor yoluyla yok edilmesini sağlamak için yola çıkılan bir hareketti.

Peki şimdi soruyorum; üniversitede bir insanlık dramına karşı ses veren öğrencilerin sesini kesmek, onların gözaltına alınmasına kadar varan uygulamalar neyin nesidir!

Güvenlik güçlerinin bununla yetinmeyip Halkevi yöneticilerini gözaltına alması nasıl bir şeydir!

Bu yapılanların darbecilerin yaptıklarından ne farkı var!

Rektör Yücel Acer’inde katıldığı demokrasi nöbetlerinde benim gibi düşünmeyen herkesin sesi kısılmalıdır anlayışı mı pekiştirildi?

Yoksa sizin demokrasi anlayışınız şiddetin dozuna göre mi belirleniyor!

Bir insanlık vahşetine karşı, insan olmanın onuru ile tepkilerini gösteren gençlere saldırmak katliamlara davetiye çıkarmak, faşizmin baskı politikalarını rehber almak demektir.

Eğer böylesi bir anlayışın önüne geçilmez ise, bundan sonraki sürecin çok daha karanlık olması, üniversitelerin içinden çıkılmaz kaosun yaşandığı merkezlere dönüşmesi olası bir gelişme olacaktır.

Henüz eğitim öğretim yılınız başındayız, demokratik üniversitelerin olmazsa olmazı olan özgürlükleri sağlayınız, öğrencilerin kendilerini ifade etmelerinin önünü yandaşlık hizmeti kapsamında kesmeyiniz!

Sizlerin görevi siyasal iktidarlara hizmet etmek değil, özgür düşüncenin geliştirilmesi, bilimsel gelişmenin sağlanması için demokratik ortamların sağlanmasıdır.

Ancak siyasal erk, kendi tahakkümlerini geliştirmek için üniversiteleri kendisine bağlı kurumlara dönüştürmek adına her türlü yönteme başvurmaktadır.

Bugüne kadar sürdürülen baskılar yetmiyormuş gibi şimdi de üniversitelerin akademik açılışı sarayda yapılarak, üniversitelerin önüne tam bir biat kültürü konmaktadır.

İşte böylesi koşullarda başlayan bir eğitim öğretim yılının zor geçeceğini söylemek çok yanlış olmayacaktır.

Her yerde, her noktada, her koşulda olduğu gibi görev yine demokrasi güçlerine düşmektedir.

Bu gerçek artık toplumsal hayatın değişmez bir kuralı olmuşken hala bazı demokratik çevrelerin suskunluğunu, tavırsızlığını anlamakta güçlük çekiyorum.

Çanakkale CHP örgütü, gün geçtikçe demokratik mücadelenin dışında olmak noktasında bir performans sergiliyor.

Ankara katliamının protesto edilmesine bile duyarsız kalan bir CHP örgütü, önümüzdeki günlerde, bu performansının faturasını kendi hanesine yazılan olumsuzluklar temelinde ödeyecektir.

Tabi ki Çanakkale’deki anmaya katılan, duyarlılık gösteren CHP’li vatandaşlarımızın katkılarını bunun dışında değerlendiriyorum, buradaki tespitim CHP örgütünün iradesine ilişkindir.

Toplumsal hayat, yaşamın sorumluklarına karşı ilgisiz kalanları gün gelir cezalandırır, ancak bu cezalandırmanın sonuçları tüm demokratik çevreleri etkileyecek sonuçlar doğurabileceği için bu duyarsızlığı kendimize dert etmeye de devam etmek zorundayız!