DEĞERSİZLEŞEN TL?NİN NEDENLERİ
Ali Arda Furuncu
Türkiye son 10 yılda dünyanın içinde bulunduğu konjonktürden yararlanarak ülke içine çok yüklü miktarlarda fon akışı sağlamış ama bu fonları teknolojik yatırıma dönüştürmek yerine (yüksek katma değer üreten mal ve hizmetler üretmek yerine ) konut yatırımı vb sektörlere harcamıştır. Bu dönemde sağlanan fon akışını, getirisi yüksek bir yatırıma dönüştürememiştir.
Ülkemizin enerji ve teknolojiye dayanan sektörlerde dışa bağımlılığı devam etmiş ve bu yıllarda bir kalkınma modeli inşa edememiştir.
Son günler de ise ithalatta talep ettiğimiz malların esnekliğinin 1’den küçük olması yani mala olan talebimizin fiyat artışı sonucunda vazgeçme duyarlılığımızın zor olması ülkemizin ekonomisini kur artışlarına bağlı olarak dış ticaret açığımızı arttırmış fon konusunda ise FED’in faiz artırımları ve vergi politikası, ekonomimizi, yabancı ülkelerin ekonomik karar alıcılarının politikalarına bağlı olarak açık bir hedef ülkesi haline getirmektedir.
Son dönemlerde ABD ve ÇİN arasında ki ticaret savaşları, ABD’nin tahvil getirilerinin artması, ABD’nin vergi ve faiz konusunda ki politikaları Kredi değerlendirme kuruluşlarının aldığı kararlar ülkemizde kur artışlarına neden olmuş, bu ise çoğunluğu ara girdi olarak kullanılan ithal mala dayalı olan Türkiye ekonomisinde maliyet artışına ve fiyat artışlarına (enflasyona) neden olmaktadır. Halkımızın satın alma gücü yükselen kur karşısında erimektedir.
Merkez Bankası zorunlu rezerv oranı, Geç likidite penceresi, gecelik Faiz oranlarını arttırarak, gerekli araçlarını kullanarak kur artışına tepki vermeye çalışmıştır ama zaman olarak gerekli refleksi gösterecek kararlar alamamıştır. Kur 4.92 ye kadar yükselerek tarihi bir rekor kırmıştır. Kur artışları dış borcumuzu cari açığımızı arttırarak ekonomimize ciddi zararlar vermektedir.
Kur artışlarının nedenleri sadece egzojen değişkenlere tabi i de bağlı değildir. İğneyi kendimize değdirecek olursak endojen etkilerinden de biz ekonomik karar alıcılar sorumluyuz. Gelirin tüketim payının giderek artması yatırımın doğru sektörlere kaydırılamaması, merkez bankasının iç ve dış gecikme sorunu yaşayarak doğru refleksi gösterememe, faiz oranı farklılıkları, ödemeler bilançosundaki kötü gidişat, enflasyon oranı farklılıkları, işsizlik oranları, dış borca dayalı bir büyümenin olması ve istikrarlı bir büyümenin gerçekleştirilememesi Türkiye’de iç sorunlardan bazılarıdır.
Oluşturulacak kısa vadeli çözüm sıkı para ve maliye politikalarını uygulayarak kur artışına en azından bir süreliğine dur demek olacaktır. Sermaye hareketliliğinin kısıtlama getirilmediği dalgalı kuru benimsemiş ekonomilerde net sermaye girişlerinin en önemli etkeni reel faiz oranıdır.
Sermaye sahibi tasarrufunu fiyat artışlarının parasını eritmeyeceği bir faiz düzeyini tercih edip fon akışını o ülkelere doğru kaydırmak isteyecektir. Bu nedenle Merkez Bankasına çok önemli işler düşmekte gerekli politika araçlarını doğru kullanmaya dikkat etmelidir.
Uzun dönemde ise istikrarlı bir ekonominin yolu gerekli ekonomik altyapı ve tesisleşmeyi oluşturarak üretime dayalı ekonomik kalkınma stratejisini belirlemek ve bu tesisleşme sonucu üretim düzeyini arttırarak halkın refah düzeyini yükseltmekten geçmektedir.
Endüstri 4.0’ın uygulanmaya başladığı robotik sistemlerin geliştirilerek emek piyasasının ilerde olup olmayacağının tartışıldığı bu dönemde ülke olarak gelişmek için diğer ülkelerle oluşan teknolojik ıraksamayı azaltarak yakınsama gerçekleştirmeliyiz. Açılacak olan fırsat pencerelerini iyi bir şekilde değerlendirmeliyiz.