havadurum
Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Dayanılmaz hafiflik

1046
Yalova’da yapılan ağaç katliamı sonrasında bir kez daha bazı gerçeklerle yüzleşme imkânını bulduk.
Çevre bilincinin getirmiş olduğu sorumluluk her şeyden önce katliamı yapanların kimliklerine göre belirlenecek bir durum değildir.
Yalova’da kesim yapan belediyenin CHP’li olması nedeniyle bazı anlama güçlüğü çekenler hemen harekete geçtiler.
Hatta bazıları Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan’a çağrı yaparak, Yalova’daki ağaç kesimine karşı direnişe davet etti.
Öncelikle şunu belirtelim ki kafalarda hiçbir soru işareti kalmasın ve gereksiz polemiklerle uğraşmayalım.
Çevresel değerlere kim zarar verirse versin, bu karşı durulacak tepki gösterilecek bir durumdur.
Yaşam savunucularının, ekolojik sisteme sahip çıkmaları, bu konuda mücadele etmeleri siyasi partilerin kısır çekişmelerinin çok çok üzerindeki bir disiplindir.
Yalova olayı bu gerçeği bir kez daha ortaya koyarken bir başka gerçeği de gün yüzüne çıkarmıştır.
180 ağaç üzerinden CHP ‘yi eleştirmeye soyunanlar bugün ülkede termik santraller, metalik madencilik ,hidroelektrik santraller ve betonlaşma yoluyla ekosistemi yok ederek milyonlarca ağacın yok edilmesi karşısında suçüstü yakalanarak suçlarını itiraf etmişlerdir.
Bu konu CHP yapınca kötü, AKP yapınca iyi, şeklinde ele alınacak kadar basit değildir.
Bu sorun yaşam savunucuları ile yaşamın değerlerini kar uğruna yok sayanlar arasındaki bir mücadeledir.
Tek tek olaylar bazında A partisi de B partisi de olumsuz uygulamalara imza atabilirler.
Bugün ülkemizde ekosistemin yok edilmesi konusundaki girişimler kapitalist sistemin programlı saldırılarıdır.
Bu program; halka düşman, halkın çıkarlarını yok sayan politikalarla sürdürülmektedir, ülkemizdeki yürütücüsü de AKP hükümetidir.
Sorun budur.
İşte Soma Yırca, işte Kurşunlu köyü,İşte Kazdağları ; yaşanan tüm katliamlar siyasal iradenin kontrolünde onların destekleri ve  çıkardığı yasalar ile  sürdürülmektedir.
Yalova’da 180 ağacın kesilmesine karşı çıkanlar, doğanın katledilmesine yol açan neoliberal politikalara karşı olmadıkça samimiyetleri sorgulanacaktır.
Anlaşılan o ki, ‘ben yaparsam doğru benim dışındakiler yaparsa yanlış’ şeklindeki algı şimdi Yalova örneği üzerinden kurgulanarak yaşamsal değerlere yapılan saldırıların gizlenmesi için bir taktik geliştirilmektedir.
 
Akfa’da son nokta
Akfa olarak bilinen arazideki imar plan değişikliği ile ilgili tartışmalar bilinçli bir şeklide proje bazındaki tartışmalara indirgendi.
Son olarak proje değişikliği isteyen şirketin ‘benim projem iyidir’ tartışmalarının tuzağına düşmemek gerekir.
Çünkü sorun projenin iyi ve kötü olmasının çok ötesindeki bir tartışmadır.
Sorun kent halkının yaşam kalitesini belirleyecek politikaların hangi kriterlerle ele alınacağına ilişkindir.
Bu da politik bir tutumdur.
Kıyıların kamusal amaçlarla halka açık olarak kullanılmasını savunmak; bu alanlarda yoğun yapılaşmalara izin vermeden halk tarafından kullanılmasını hiçbir şekilde engellemeden, bu kriterinde kağıt üzerinde kalmayacağı şekilde düzenlemeler yapmayı gerektirir.
Yasa ile belirlenmiş kıyı kenar çizgisi mesafesinin dışındaki özel mülkiyet alanları için bu kıstas hiçbir taviz verilmeden uygulanmalıdır.
Böylesi alanlarda yapılacak ticari işletmeler veya konut türü yapılaşmalar ne kadar allanıp pullanırsa pullasın bu alanların halk tarafından kullanılmasının önünü tıkar.
Akfa olarak bilinen arazi şimdi proje bazında bir tartışmaya kurban edilerek kamusal fayda kriteri delinmeye çalışılmaktadır.
Önümüzde ne yazık ki yaratılmak istenen böyle bir süreç var.
Çanakkale Belediye Meclisi ve Belediye Başkanı Ülgür Gökhan’ın bu konuda hassas davranması böylesi bir tezgâha gelmemesi gerekir.
En azından 1/5000 ölçekli imar planındaki tüm kriterlere uyum gösterilmesi sağlanmalıdır.
Çanakkale halkı bu konudaki titizliğini sürdürmeli ve olumsuz bir duruma izin vermemelidir.
Şu günlerde o bölgedeki bazı uygulamalar referans gösterilerek yapılan savunma için söylenecek tek bir şey vardır; kötü örnek örnek olmamalıdır.
Yapılmış kötü örnekler ne olacak derseniz, emeğin hakim olduğu, sömürünün rantın olmadığı hedeflediğimiz yeni bir düzen sınırlarında çözümü gündeme gelecek bir meseledir.
Bunu hedeflerimiz açısından bir motivasyon cümlesi olarak not etsek de, tabiî ki hukuki olarak yapılabilecek ne varsa harekete geçmek de ayrıca bir görev olmalıdır.