Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

ÇTSO ve siyaset

1620
ÇTSO’nun bugün gelinen noktadaki siyasetle ilgisini irdelemek için, önce ÇTSO yönetiminde değişen vizyon değişikliğini iyi analiz etmek gerekir.
Niyazi Önen’in Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yaptığı dönemdeki genel kurul ile Kale Grubunun profesyonel yöneticisi İlhami Tezcan’ın Yönetim Kurulu Başkanı olarak seçilmesi sonrasında yönetim kurulu başkanları için; iş dünyasının sahiplerinin temsili yerine, profesyonel yöneticiler devri başladı.
İlhami Tezcan milletvekili aday adayı olarak görevinden ayrılınca yerine gelen, Bülend Engin de yine bir profesyonel yönetici olarak dikkat çekti.
Her iki profesyonelin de Türkiye’nin büyük gruplarının yöneticileri olarak ÇTSO Yönetim Kurulu Başkanı olmalarının ayrıca bir anlamı vardır.
Günümüzde siyaset ve iş dünyası ilişkilerinin iç yüzünü biraz düşünürsek; Türkiye’nin sanayi devlerinin yöneticilerin ticaret ve sanayi odalarındaki başkanlık görevleri neticesinde oluşan bu ilişkiyi daha da iyi kavrayabiliriz.
Bülend Engin’in ÇTSO Yönetim Kurulu Başkanı olmasıyla birlikte, ilk önce oda içinde başlayan bir tartışma yaşanmıştır.
Bu tartışma şirketlerin profesyonel yöneticilerinin Çanakkale iş dünyasını ne denli temsil edebileceği ve iş dünyasının sorunlarını hangi sorumlulukla ele alabileceği konusundaki kaygılar üzerinedir.
Bu kaygılar, Bülend Engin ile birlikte ÇTSO yönetiminin çalışmaları değerlendirildiğinde kendisini göstermektedir.
Bülend Engin göreve geldikten sonra Tezcan döneminde başlatılan kongre ve turizm merkezi yatırımını sonlandırmış ve Çanakkale’ye böylesi bir imkânı kazandırmıştır.
O günden bugüne üzerinde durduğu bir yat limanı projesi vardır ki; bu proje ÇTSO’nun yeni vizyonunu değerlendirmek için Çanakkale halkına çok önemli deneyimler sunmuştur.
Bu deneyimleri incelersek ÇTSO’nun ne kadar siyasetin içersinde veya dışında olduğunu çok net bir şekilde anlayabiliriz.
Önce konuyla ilgili yapılan ÇED toplantısında kuruluş yeri kaygıları konusunda görüşlerini belirten bir öğretim üyesine “siz kimsiniz” şeklinde bir tavır takınılmıştır.
Sonrasında kent konseyinin kuruluş yeri konusundaki çalışması ve kararı dikkate alınmamış, yok sayılmış, bu kararın itibarsızlaştırılması için Barbaros Mahallesi Muhtarlığı’nın sözde vatandaş tercihini değerlendirdiği anketler üzerinden savunma mekanizmaları geliştirilmeye çalışılmıştır.
Bununla da yetinilmemiş, Çanakkale Belediyesi’nin yat limanı projesi imar düzenlemesi için yetkili olmadığına ilişkin verdiği karar üzerine Çanakkale Belediyesi hedef haline getirilmeye çalışılmış, fakat sonunda Çanakkale Belediyesinin dediğine gelinmiş ve bakanlık düzeyinde girişimde bulunulmuştur.
Bu yöntemsellikle ilk günden beri halkı yok sayan, Çanakkale Belediyesini yok sayan, benim dediğim dedik ben Çanakkale’nin gelişimi için çabalıyorum diye yola çıkan bir anlayışın tüm bu uygulamaları halka karşı sürdürülen belli güçlere hizmet eden siyasetten, başka  bir şey değildir.
Çanakkale iş dünyasının  yarı kamusal nitelikteki bir meslek örgütünün Çanakkale halkı ve kurumları ile bu denli çatışması söz konusu olamaz.
Bu uygulamalar ne yazık ki; son dönemlerde görülen uygulamalar olarak, manidardır.
Çanakkale iş dünyasının yapısal özelliği küçük ve orta ölçekli bir yapıdır.
Türkiye’nin büyük sanayi kuruluşlarının yöntemselliği ile benim dedim dedik tarzındaki zorlamalar Çanakkale’nin sosyolojik yapısının ve ilişkilerinin kabul edemeyeceği bir durumdur.
Nitekim son meclis toplantısında Başkan Bülend Engin bu konuda bazı ipuçları vermiştir.
“İçimizden bazıları bizim ne işimiz var yat limanı ile? Bizim ne işimiz var kurvaziyer limanı ile?Bize ne çarşı projesinden? Diyebilir.Bu düşüncelere de saygı duyarım”sözleri ile Engin ÇTSO üyelerinin  bir anlamda hislerine tercüman olmuştur.
Buradan hareket ederek, bir değerlendirme yaptığımız zaman; neden ÇTSO yönetimi, bizzat üyelerinin sorunlarına çözüm bulacak, onların daha iyi ekonomik koşullara ulaşması için neler yapılmalı konusunda çalışmalar yapmıyor diye sormadan geçemiyor, insan.
Yarı kamu niteliğindeki bir meslek örgütünün temel yönelişinin bu olması gerekirken Çanakkale için siyasal iktidarın sorumluğundaki bazı görevleri üstlenmek tamda bu anlamda siyasetin içinde olmaktır.
ÇTSO çalışma performansının temeline daha çok üye bazlı girişimleri koymalıdır.
Yine son dönemde Başkan Bülend Engin eleştiriler karşısında ambargocu, kestirip atan, yargıç gibi hüküm veren tavrı ile Çanakkale’deki demokratik kültürün alışık olmadığı bir görüntü sergilemektedir.
Belki bu tarz, bir şirket kültürünün tarzı olabilir, ama Çanakkale’nin bir sivil toplum örgütü başkanı açısından  uygun değildir.
Son olarak Belediye Başkanı Ülgür Gökhan’ı hedef alarak yapmış olduğu, göndermelerdeki üslubunu bir kez daha Çanakkale halkının dikkatle değerlendirmesi gerekir.
Ancak siyasetin içinde olup da hizmet üretme sıkıntısı çekenler, kendilerine zemin yaratabilmek için ÇTSO’ya “sataşarak” hedeflerine ulaşmak istemektedirler. ÇTSO’yu kimse siyaset malzemesi yapmaya kalkışmasın, sataşmasın. Herkes hizmet üretmek Çanakkale’yi kalkındırmak için çalışsın.
ÇTSO’ya “siyasete bulaşmış” iddiasında bulunan her kim olursa olsun önce “kendi işimi ne kadar doğru yapıyorum?” sorusuna cevap vermeli. İş yapamayan hizmet üretemeyen kişilerin tarzı, başkalarına sataşarak prim yapmaktır. ÇTSO, hiçbir zaman bu anlayışı kabul edemez. ÇTSO kabul etmediği gibi Çanakkaleli de kabul etmez !
ÇTSO, dün olduğu gibi bugün ve yarın da Çanakkale’nin hak ettiği yerde olması için doğru bildiği hizmet yolunda yürümeye devam edecektir”
Başka bir emriniz ?