Çözümsüz müyüz? Çözüm Biz miyiz?

Çözüm odaklı olmak! Kolayca söyleyiveririz. Cv'lerimize yazar, iş başvuru ilanlarında sıkça görürüz.

8115

 

MERAL ŞEN

 
Acaba içini nasıl doldurmalıdır bu söylemin?
Öncelikle çözüm odaklı olmaktan bahsediyorsak çözülecek bir sorun olduğunu kabul etmek gerekir. Belki de en zor aşama budur. Kabullenme süreci.
Çünkü sorunlar ve çözümleri sürecinde çok farklı psikolojik dinamikler devreye girer .Önce bir reddediş, psikolojik zorlanma yaşarız.Bazılarımız da görmezden gelerek yok sayma yoluna gideriz.Sonra  soruna yaklaşma ve kaçınma ve ardından nedenlere inmeye çalışma süreci gelir.Nedenleri saptarız ancak  farkındaysak hala sorunun çözümünden çok uzakta; geçmişteyizdir.El yordamıyla çözümler yaratmaya çalışırız.Bu süreç çokça analiz,analiz…sürecidir.
"Başarılı girişimcilerle başarısız girişimcileri birbirinden ayıran şeylerin yarısının sadece sabır olduğunu gördüm." diyen Steve Jobs’a kulak verirsek bu süreçte pek çok başarısız çözüm girişiminin olması olağandır.Planlarımız gerçekleşmeyebilir de elbet..Ancak eğer bulmaya çalıştığınız çözümünüz örneğin personelinizi etkiliyorsa bizim dışımızdaki kişileri etkiliyorsa yani sadece sizi bağlamıyorsa kararlar almak ve uygulamak bir o kadar da zorlaşabilir..Vicdan, etik değerler gibi pek çok farklı dinamikle de karşılaşabiliriz.Aslında seçimler süreci kendimizle, sınırlarımızla ve sınırlamalarımızla yüzleştiğimiz süreçtir.
Geri çekilip   ve her şeye uzaktan bakabildiğimizde, düşünce şeklimizi ve bilincimizi biraz daha yüksek bir noktaya çektiğimizde içinde bulunduğumuz tabloyu daha net görebiliriz.
Tüm bu olan biten arasında acı çeken, umutsuz hisseden” ben”i fark ettiğimizde mazoşist olmak anlamıyla değil ancak ruhun ilerlemesinde bir adım daha attığını düşünebiliriz. Yazık ki biz insan varlıkları ancak acı çektiğimizde farkındalığımızla ilgili hareket edebiliyor ve bir yerlerde bir problem var galiba diye kendimize sorabiliyoruz. Çünkü ruhumuz bizi her daim kalbimizin yolunda tutmaya çalışırken zihnimizin hesapçı ve bencil tarafı farklı aklileştirmelerle kendi seçimlerini yapabilme ve sonucunda sorumluluğunu alabilme yetimizi köreltiyor. O nedenle hayatta farklı psikolojik örüntülerle gerçekleştirdiğimiz davranışların gerisinde yatan nedenler çoğunlukla soylu nedenler değil de akılsal kılıflara sarıp sarmaladığımız korkularımız, dürtülerimiz, zihinsel kalıplarımızdır.
Bunları apaçık gördüğümüzde değişim başlar. Dolayısıyla korkular da başlar... Çünkü her değişim belirsizlikler, riskler içerir ve ne olursa olsun bizler daha iyi bir şey yapmaya çalışmaktayızdır.
Hala karar almadık,seçim yapmadık.Seçim yapmanın en büyük zorluğu yeni bir şeyi tutmaktan çok, bir şeyi bırakmak gerekliliğidir.. Çünkü orada alışkanlıklarımız, bildiğimiz, keşfettiğimiz bir alan, kendimizi güvende hissettiğimiz bir nokta bulunur.Oysa değişim bizi bir bilinmeze davet eder.Yani alışageldiğimiz ruhsal ve fiziksel düzenimizi bırakmamız gereklidir.Farklı söylencelerde evi terk eden kahraman figürünün psikolojik açılımı budur. Fiziksel bir gidiş değil işimize yaramayan ve ruhumuzun alanını daraltan surları yıkmanın zamanının geldiğinin bir göstergesidir  aslında.
Böyle bir durumda ne yapmalıdır?
“Yaşamımın altı üstüne geldi diyorsun. Nerden biliyorsun altının üstünden daha iyi olmadığını?” diyen Mevlana’nın sözü hatırlayalım.Böyle durumlarda yapılabilecek tek şey yaşama ve kendine güvenmektir.Çünkü bir karar verirsiniz ve bunu onaylamayacak pek çok kişi olabileceğini de göze almak gerekebilir.Bizimki gibi sosyal ve kültürel gelenekleri baskın olan toplumlarda ve süper egonun çokça önemli bir etkisi olan bireylerde onaylanma ve sevilme eğilimi ile karakterize olan karar süreçleri bu nedenle zor olabilmektedir.Öyle ya da böyle hayatımızda kararlar veririz.Bazı kararları mantığımızla bazı kararları da kalbimizle veririz.Ancak ne zaman ki ikisi de uzlaşır o zaman gerçekten çözümleri bulabilir, çözüme doğru hareket edebiliriz.
Bakınız çevrenize. Her şey değişiyor. An be an, gün be gün. İyi ve kötü, mutlu ve mutsuz, durumumuz, ne olursa olsun, çevremizdeki şeyler ne olursa kalıcı olanı arayan ruhumuz ateşe uçan pervaneler gibi iyiye doğru hareket etmeye çalışıyor. İşte o değişmeyen şeyleri içten içe biliyoruz her birimiz.Bildikçe sevgimiz artıyor ve daha bir insan oluyoruz belki de. Hep birlikte her şey gelip geçtiğinde kalan o değerleri keşfedelim.
Haydi kalıcı olanları keşfedelim!