Kadir Kenar

akadirkenar@hotmail.com

Çöpe giden emekler

3405

Matbaa bu ülkeye üç yüz yıl geç geldi. Avrupa aydınlanma sürecini yaşarken biz okuma yazma bilmeden yaşadık. 

800 yıl önce rasathane kurmuş Mevlana’nın yaşadığı bu topraklarda, insanlarımız zır cahil yaşadı yüzyıllarca. Mevlana fal bakmak için bakmadı o yıldızlara! Ya da Tanrı’yı inkar etmek değil di derdi! Zamanın en büyük teleskoplarının başında geceler geçiren ama bir yandan da dünyanın sırrını arayan ve bu sırrı satır satır kağıtlara işleyen Mevlana’yı hiç anlamadı yüzyıllar boyunca Anadolu! 
 
Osmanoğulları Beyliği Anadolu’yu çekip çevirirken, büyük bir imparatorluğun ilk tohumları atılırken böyle değildi hiçbir şey. Büyük Selçuklu’nun yıkılışından ders almışlardı çünkü!
 
Eğitim ve bilim olmadan bir ülkenin kalkınması düşünülebilir mi? 
 
Bakın bu büyük laflarla ördüğüm girişi neden yaptım biliyor musunuz! Çok basit, çok acı bir kare!.. Ama bence çok önemli. Onun için beyninizi biraz zorlamak istedim. Bakın bu memlekette çöp kutularına binlerce ‘DERGİ’ atılıyor!. Evet yanlış okumadınız dergi. Ne dergisi diyeceksiniz! Kurum ve kuruluşların bastırdığı dergiler. 
 
İsim vermek istemiyorum. Kurum ve kuruluşlar. Kurum ve kuruluş başkanları, müdürleri vs vs.. Ya da genel sekreterleri ya da basın danışmanları. Süslü süslü 50 60 sayfa dergiler bastırıyorlar. İçleri bom boş. Kendi reklamlarını yapıyorlar komik bir şekilde. Biz şunu yaptık, bunu yaptık, şunla görüştük, çay içtik. Çorba içtik. Bize geldi, biz gittik vs vs..
 
Bu basılan binlerce dergi sonra üç beş yere dağıtılıyor. Geriye bir ton dergi kalıyor. Ve yapacak bir şey yok hop çöpe. Bir derginin bir kitabın çöpe atılması kadar acı bir şey olabilir mi? 
 
Son zamanda çok gezip tozmadığım için bilmiyorum. Belediyelerde durum nedir? Ama Türkiye’de çok sayıda dergici simsar vardır. Siz belediye başkanı olursunuz hop gelip sizi bulurlar. “Başkanım biz Ankara’dan geliyoruz. Bilmem ne dergimiz var. Sizi kapak yapacağız.. Baş kapak!”  Sizi Türkiye tanıyacak! Ankara tanıyacak! Tamam, ne yapacağız? Meblağ yüklüdür. Ama reklam da tatlı gelir. Tamam be denir. Yapın. 50 sayfalık bir dergiye bilmem kaç tane kapak hazırlarlar. Çanakkale’de bu başkan. Maraş’ta bu başkan. Ordu da bu başkan. Kapaklar başkadır derginin diğer sayfaları aynı. Ondan sonra sana üç beş bin de dergi verirler. Sende başta makam odanın sehpasına ve kahvelerine bu dergiyi dağıtırsın. Vatandaş da der ki, ya ta Ankara’dan bizim başkanı takip etmişler! Çalışkanlığını görmüşler. Vay be!
Bu hafta bir çöp kamyonunda bir ton dergi gördüm. Bu konuyu yazmamın sebebi bu. Yazık. Günah. O kağıda yazık. Masrafa yazık. Evet herkes kendi reklamını yapmak ister. Hakkıdır. Güzel işler yapıyorsa halkta bunu bilmelidir. Ama artık bu iş dergi bastırmakla olmuyor. Bakın dijital dergiler var. Gazeteler var. Korona belası yüzünden kimse dergi falan da ellemiyor artık. Onun için tonla para verip, çöpe atmayın be Başkanlar! Vallahi içim açıyor..
 
Birde zaten hemşerileriniz sizi tanıyor, biliyor, görüyor. Allanıp pullanıp neyi değiştireceksiniz. Yalan bir dünya da yaratamayacağınıza göre, değer mi böyle işlere. Belediye gelirleri de çok düştü. Yapmayın arkadaşlar vatandaşın parasını çarçur etmeyin sağa sola. 
 
Gereksiz uzattığım bir yazı oldu biliyorum ama, bir şey daha diyeceğim; sokak çeşmelerinin başındaki sıralara görüyorsunuz değil mi? ‘Sudan ucuz’ bir memleket değiliz artık. İnsanlar üç kuruşluk su lafını da unuttu! Kimse evine dergi falan götürmüyor, sokak çeşmelerinden sadece su akıyor su!..