ÇOMU YENİ REKTÖRÜNÜ BEKLERKEN

1888
Prof. Dr. Sevinç ÖZER
           Üniversitede rektörlük seçimleri dört, bilemediniz sekiz yıllık bir iktidarı fazlasıyla ciddiye alan, hiç bitmeyeceğine inanarak küçük bir padişahlık ilan edip, yeni seçim zamanı geldiğinde de kaçacak delik arayan bir takım adamların yarattığı drama gibi gelmeye başladı artık bana.
            Aslında bu yazının başlığı “ÇOMÜ Rektörlerinin Görevden Hüzünlü Ayrılışları” olmalıydı. Bir üniversite için oldukça kısa geçmişinde ÇOMÜ tarihinde adı kurucu rektör olarak geçen Prof. Dr. Mete TUNÇOKU (duyduklarıma göre) Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel kararıyla görevinden alındı; mahkeme kararıyla döndü, göreve başlamadı; Prof. Dr. Şemsettin BAĞIRKAN vekaleten geldi YÖK aldı; Prof. Dr. Abdurrahman GÜZEL Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet SEZER tarafından görevden alındı; Prof. Dr. Ramazan AYDIN YÖK tarafından vekaleten atandı, sekiz yıl (iki dönem) süren bir rektörlükten sonra yerini Prof. Dr. Ali AKDEMİR’e bıraktı; ama her nedense bir kez daha üniversiteye adımını atmadı; Prof. Dr. Ali AKDEMİR seçimlerde Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL’ün yakın çevresinde bulunan ve ter-ü taze profesör Sedat LAÇİNER tarafından alaşağı edildi; yakın çevresi tarafından resmen aldatıldı ve şimdi sıra (şu ana dek adaylığını koymamış olan) Prof. Dr. Sedat LAÇİNER’de.
            Bu kısa tarihine bakılınca üniversitenin sürekli politikanın kaynayan kazanında dönüp durduğu; Prof. TUNÇOKU dışında hiçbir eski rektörün bırakın üniversiteye geri dönmeyi, kente bile adımını atmak istemediği (ya da atamadığı) görülüyor. Rektörlerin iktidar partisine ve tabii cumhurbaşkanlarına bağlı kaderi, üniversiteye de – ne yazık ki – yansıyor ve burada ne bilimsel bir gelenek, ne de haksızlıklara karşı eleştiri yapabilecek demokratik bir gelenek kurulamıyor. Yani ÇOMÜ binaları ne denli artarsa artsın, bir lunapark gibi gece ışıkları ne denli geniş bir alanda parlayıp sönsün bilimsel istatistiklerde hep geriye düşüyor. İronik bir biçimde büyüdükçe küçülüyor.
            Artık üniversiteye bilimsel bir damga vuracak, üniversiteyi politik kadrolaşma yerine bilimsel kadrolaşmaya açacak, üniversitenin teamüllerini ve geleneklerini gündeme alacak bir rektörü bekliyor ÇOMÜ. Bu üniversite ve onu kuşatan politikalar, bu kente değer katacak bir üniversitenin politik kadrolaşma ile değil, bu kentte en iyi bilim adamlarının istihdam edilmesiyle sağlanacağını artık görmeliler. Sanıyorum görüyorlar da çünkü hiç kimse Prof. LAÇİNER’i bir kez daha adaylığını koyması için cesatlendirmiyor.
            Doğrusunu söylemek gerekirse AKP iktidarı Çanakkale için büyük bir fedakarlık yaparak bu üniversiteye inanılmaz büyüklükte bir para aktardı. Ben bu denli hızlı yatırımı hiçbir üniversitede görmedim. Son dört yılda büyük bir bolluk içinde yaşadı ÇOMÜ. Ne yazık ki bilimsel değişim içerikle uyuşmadı; içinden iftiralar, gözyaşı, öfke, beddua ve nefret çığlıkları sürekli ulusal ve yerel basına yansıyan bir kurum oldu Çanakkale’nin üniversitesi.
            İçinde yaşadığı maddi refahı bir türlü yansıtamayan, insanların birbirleriyle selamı sabahı kestikleri, gülümsemeyi unuttukları bir kamu kurumudur artık burası. ÇOMÜ’de akademisyenlerin büyük bir kesimi mezuniyet törenlerine çıkmadı, bayram kutlamalarına katılmadı, öne çıkarılmaya çalışılan tek bir dünya görüşünün baskısı, ÇOMÜ’nin evrensel fikirlerin paylaşıldığı, eleştirel ortamın yeşerdiği, paylaşımların dostluklara dönüştüğü bir yer olmasını engelledi. Üniversitenin içine düştüğü bu kısır döngü; propagandayla, iftiralarla, sürgünlerle, soruşturma ve cezalarla, mahkemelere taşınan davalarla aşılmaya çalışıldı fakat hep ters tepti.
            Oysa ki artık ideolojik farklılıklarımızı bırakıp, “Ermeni yalanı” davasında olduğu gibi birleşebiliyoruz. Yani Türk demokrasisi öğreniyor, olgunlaşıyor. Üniversitenin emeklemeye çağını aşamayan çocuk düzeyinde kalması beklenemez. Kent büyüyor, politikalar büyüyor, üniversite de büyümelidir. Üniversitenin büyümesi bilimsel çeşitlilik, toplumsal liderlik, kent ve çevre ile ahenkli ilişkilerle olur. Rektör ve ekibi açısından hukuku, yasayı tanımakla, gelişmiş bir vicdan ve yurt sevgisi ile olur, yönetim bilimini uygulamakla olur. Kişisel ihtiraslarla, iftiralarla olmaz.
            Bugün ÇOMÜ uzaktan ışıl ışıl ışıldıyor. Ama içinde soruşturmacılarla, soruşturmaya uğrayan akademisyenlerin psikolojik savaşı, hocalarına karşı iftira atmaya zorlanmış öğrenciler, akademik hiyerarşinin bozulması ile aşağıdan yukarı, yukarıdan aşağı mobbingin ortaya çıkardığı bir yıkım görüntüsü var. Kısacası “rektör eskiten” bir yapı, “kral öldü, yaşasın kral” diye bir gözü ağlayan, diğer gözü gülen bir duruş sergiliyor ve yeni rektörünü bekliyor.
            Doğrusu böyle bir kuruma rektör adayı olmak için de büyük bir cesaret gerek. Yeni rektörün önce imzasız mektuplarla açılan soruşturmaları bitirmesi, soruşturmacılarla soruşturulanları barıştırması, üniversite hiyerarşisini usta çırak ilişkisi bazında yeniden tesis etmesi, lüks bir kütüphane binası içine yığılan ve hiçbir araştırmacının kullanmayacağı binlerce “abesle iştigal” kitabın temizlenmesi, üniversitenin geçmişinde yaşananların tekrarlanmaması (yani kendi başına da aynı şeylerin gelmemesi için) iyi bir vizyoner, demokrat bir kafa ve çalışkan bir bilim adamı olması gerek. Aksi halde kendisinden önceki her rektörün son günlerde yaşadığı katlanılmaz bir yalnızlığı göze alması gerekiyor- ki bu doğrusu herkesin katlanacağı bir acı olmasa gerek… Çünkü ÇOMÜ de artık sade vatandaş herkes tehlike karşısında kaplumbağa gibi kendi kabuğuna çekilmeyi ve tehlike geçince de yavaş yavaş yoluna koyulmayı yılların tecrübesi ile öğrenmiş durumda.