Çocukları katledilen ülke
Başbakanın “çocuk olması bizi ilgilendirmez” demesinin ardından henüz 5 gün geçmedi; Adana’da 15 yaşındaki bir çocuk başına isabet eden ses bombası fişeği ile yaşamını yitirdi.
Bu ülkede olanları anlayabilmek oldukça zor, yönetim sisteminin vatandaşını bu denli hiçleştiren tarzını kabul etmek ise imkânsız.
Musul da canilerin konsolosluktaki vatandaşlarımızı rehin almasını suskunlukla karşılayanlar, protesto gösterine katıldığı için 15 yaşındaki çocuğun ölümüne neden olacak şekilde şiddete başvuruyorsa; bu sistem halkına düşman şiddet ve terör üreten bir sistemdir.
Bu gerçek artık gizlenemez
Hal böyle iken, hepimize düşen önemli sorumluluklar vardır.
Babalar gününde çocuğu katledilen bir babayı düşünün…
Soma katliamında yitirdiğimiz babaların, çocuklarını düşünün…
İşte ülkemiz gerçeği; insani değerlerini yitirmiş sistemin ürettiği acı gözyaşı ,şiddet ve zulüm
Protesto gösterisi yapmanın hukuksuz olmadığına hükmeden mahkeme kararları söz konusu iken, 15 yaşındaki bir çocuğun gösteriye katıldığı gerekçesiyle kafasından ses bombası ile vurulduğu bir sistemin akıl almaz çelişkisi
İşte bu çelişki ülkede hukukun ayaklar altında olduğunun en temel göstergesidir.
Boşuna yapılmıyor diktatör tanımlamaları…
Dün Gezi mücadelesinde yitirdiklerimiz, birkaç gün önce Lice’de katledilen gençler, şimdi de Adana’da yitirdiğimiz çoçuk.
Böylesi insanlık dışı uygulamalardan medet umanlar, bu iğrençliklerinin üzerlerini ne yaparlarsa yapsınlar örtemeyecekler.
Hamasi nutuklar ile yaratılan milliyetçi dalga, buna alet edilen bayrak provokasyonu, bu cinayetlerin üzerlerinin örtülmesini engelleyemeyecek.
Soma’da yitirdiğimiz 301 işçinin ölümünün 1. ayında, ülkenin muhtelif yerlerinde bu katliamı unutmayan, unutturmayacak olan duyarlı insanlar sokaklardaydı.
Çanakkale Dayanışması altında bir araya gelen duyarlı vatandaşlarımız, Soma gerçeğini bir kez daha Çanakkalelilere aktardılar, aktarmaya devam edecekler.
Çünkü Soma gerçeği bir Türkiye gerçeğidir.
Emekçi hayatının göz ardı edildiği, daha çok para kazanma amacıyla sömürünün en fütursuzca hataya geçirildiği, güvencesiz taşeron çalışma sisteminin ifadesidir;Soma. İhmalin, kontrolsüzlüğün ayyuka çıktığı işçi hayatının yok sayıldığı, işçi sağlığının dikkate alınmadığı bir çalışma düzeninin ifadesidir; Soma.
İşçilerin örgütlenerek kendi çıkarlarına sahip çıkacağı koşuların yasal olarak, aynı zamanda tehdit ve baskılarla yok edilmeye çalıştığı bir sistemin sonucudur; Soma
Kendi karlarından başka bir şey düşünmeyen sistemin ,301 işçinin acıları hala yüreklerde iken herhangi bir önleyici ve düzeltici önlem almadan tekrar işçileri ölüm çukurlarına girmeye zorlayan sistemin adıdır; Soma
İş güvenliği, örgütlenme hakkı, insanca yaşam hakkına sahip çıkıp, bunlar için mücadele eden insanların şiddete uğradığı Soma’da katledilen insanlar için protesto hakkını kullananların şiddete maruz kaldığı sistemin adıdır; Soma
Onun için Soma, Türkiye’dir.
Somayı unutmak demek; baskıya ,zulme, haksızlıklara, sömürüye, taşeron çalışma sistemine, örgütsüzlüğe , onursuzluğa, iş cinayetlerine boyun eğmek demektir.
Çanakkale Dayanışması olarak duyarlılık gösteren vatandaşlarımızın bu tepkilerini son derece önemli buluyorum.
Yalnız bu dayanışmanın daha bir ete kemiğe bürünmesi, daha geniş kesimleri harekete geçirecek organizasyon yapısına ulaşması,siyasal hedeflerini bütünlüklü bir şekilde ülke gerçekleri ile uyumlu bir programda sürdürmesi Çanakkale’deki duyarlılığın geliştirilmesi açısından önemlidir.
Kişiselleşmiş yada grupçu yöntemselliklerin, doğal bir sonucu olarak; kısır bir tarz ile toplumsal hayata müdahil olmaya çalışmak son tahlilde faydadan çok zarar getirir.
Böylesi girişimlerin mevcut potansiyeli de zamanla heba ettiği gerçeğini unutmayalım.
Çanakkale dayanışması adı altında yola çıkan bu duyarlı insanların mücadelenin doğru kodlarından beslenmeleri konusunu işin başında çok iyi analiz etmeleri gerekir.
Bu ülke, zulme sömürüye baskı ve şiddete karşı önemli bir mücadele geleneğine sahiptir.
44 yıl önce işçilerin örgütlenme haklarının gasp edilmesine karşı, sendikalarına sahip çıkmak adına 15-16 Haziran’da işçi havzalarında sürdürdüğü direniş her zaman işçi mücadelesine örnek olacak bir direniştir.
Sendikaların mücadeleci kimliği, özellikle o dönemde TURK-İŞ’den koparak DİSK bünyesinde birleşen işçilerin mücadeleci yönlendirmeleriyle sınıf sendikacılığı anlamında önemli bir açılım sağlamıştı.
İşçilerin mücadelesinin, 68 gençliğinin siyasi mücadelesi ile birleşen yapısı sınıf hareketini önemli ölçüde geliştirmişti.
İşte bugün ihtiyacımız olan işçi sınıfının sınıf sendikası örgütlenmeleri aracılığıyla demokrasi ve özgürlükler mücadelesindeki etkinliğinin ve belirleyiciliğinin geliştirilmesinin ilk adımlarıdır 15-16 Haziran Direnişi.
Yaşadığımız bunca olumsuzluklar altında böylesi bir mücadelenin örülmesi ihtiyacı şimdi kendisini daha çok hissettirmektedir.