Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Çevre günü bu yıl daha anlamlı…

1953
5 Haziran Dünya Çevre Günü, bu yıl yine bildik hamasi nutuklar ile kutlanacak.
Sistemin ekonomik kaygıları nedeniyle, çevresel tüm değerlerimizin yok edilme riski ile karşı karşıya olduğumuz bu günlerde Dünya Çevre Günü bir mücadele günü olarak ele alınmalıdır.
Geleceğimizin karartılmak istendiği, havamızın suyumuzun topraklarımızın ağaçlarımızın yok edilerek, çevreyi bir rant olarak ele alan zihniyet ve girişimlere karşı mücadele etmek bir insanlık görevi haline gelmiştir.
Sağlıklı bir çevrede yaşamak, en temel insan hakkı olarak anayasal güvence altındadır.
Kural, hukuk, yasa tanımayan bu girişimlerin son derece korkutucu sonuçlarını bertaraf için 5 Haziranlar mücadele günlerine dönüştürülmez ise; ortada ne anayasa, ne hukuk nede yaşanabilir bir çevre kalacaktır.
Kapitalizmin rant dünyası her şeye hakim olacaktır.
Çanakkaleliler olarak çevresel değerlerimizin ciddi bir risk altında olduğunu biliyoruz.
Kazdağları’ndaki altın arama ve sonrasındaki siyanürlü üretim süreci bir yandan, termik santraller ile tahrip edilecek bir çevre, deprem gerçeğine bağlı olarak taşıdığımız riskler, daha yerel bazda çevre değerlerine sahip çıkmayan uygulama ve anlayışlar ile hepimizi ilgilendiren önemli sorunların varlığı dahilinde;  çevre günü kutlamanın pek bir anlamı olmasa gerek.
Çevre sorunlarına sahip çıkmak noktasındaki girişimlerin temelinde, toplumsal sistemin gerçekleri ile yüz yüze kalmaktayız…
En canlı örneği ‘Büyük Anadolu Yürüyüşü’ katılımcılarının Ankara’da karşılaştığı uygulamadır.
Sağlıklı bir çevrede, yaşamın sadece bizler için olmadığı gerçeği ile taleplerine sahip çıkan ‘Büyük Anadolu Yürüyüşü’ katılımcıları Ankara girişinde engellendiler, Ankara’ya sokulmadılar.
Yürüyüşçülerin talepleri bakın neler idi?
* Yaşayan her canlının en doğal hakkı olan su, yatağından çalınıp 49 yıllığına şirketlere satılıyor.
* Uluslararası maden şirketleri, kendi ülkelerinde uygulayamadıkları, doğayı ve insan sağlığını hiçe sayan madencilik faaliyetlerini Anadolu topraklarında devam ettiriyor.
* Yerli tohumlarımız yok edildi. 5-10 yıl öncesine kadar topraklarımızda yetiştirebildiğimiz yüzlerce ürün artık ithal ediliyor.
* Yerli ırk hayvan soyu bitirilirken, köylü ithal hayvan yetiştiriciliğine zorlanıyor.
* Tüm dünyanın tamamen terk etme yoluna gittiği nükleer santraller Sinop, Akkuyu ve İğneada`da yapılmak isteniyor.
* Her geçen gün yeni bir termik santral projesi için onay veriliyor.
* Bir avuç vekilin mecliste aldığı kararla, doğaya vereceği zarar bilimsel olarak kanıtlanmış tüm bu projeler, ÇED`den muaf tutulabiliyor.
* Kıyılar, meralar, yaylalar, ormanlar birer birer satışa çıkartılıyor.
Bu taleplerin savunulmasından rahatsız olup, engelleyenleri yaşamımızın birçok alanında daha görüyoruz…
Aynı kesimler, işçilerin ekonomik hak arayışlarında engel çıkarıyorlar, öğrencilerin demokratik bilimsel eğitim taleplerine karşı çıkıyorlar, kadınların eşit koşullarda yaşamlarını sürdürüp, cinsiyet ayrımcı uygulamalara karşı olmalarına tepki veriyorlar, dil, din, ırk üzerinden yaratılan ayrımcı uygulamalara tepki gösterenlerin karşılarında da bunlar var.
İşte bu bakımdan 5 Haziran Dünya Çevre Günü; toplumsal olarak hedeflerin ortaklaşacağı yeni bir mücadele hattı ile örülmesi durumunda, daha bir anlam kazanacaktır.
Çanakkale’den Diyarbakır’a uzanan dostluk elinden rahatsız olanlar!
Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası’nın Diyarbakır’a yapmış olduğu iş gezisi sonrasında bir yerel gazetede bazı kişilerin ÇTSO yönetimini topa tutuğu ve bu ziyaretten rahatsız olduğu noktasında haberler çıktı.
Bunlar kimdir bilemiyorum.
Halkların dostluk ve kardeşliğinden rahatsızlık duyan bu kesimlerin içinde bulundukları ruh hali son derece tehlikelidir.
Çanakkale ve Diyarbakır arasında Ticaret ve Sanayi Odaları’nın aracılığı ile oluşan bu dostluk ortamından rahatsız olmak kelimenin tam anlamıyla kafatasçılıktır.
Böylesi kafalardaki insanlar, kardeşlik ve barış ikliminin en tehlikeli unsurlarıdır.
Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası’nı ben bir kez daha böylesi bir dostluk köprüsünün oluşmasına vermiş olduğu katkı nedeniyle kutluyorum.
Kardeşlik ve barış ortamından rahatsız olan bu kavrayış içersinde olan kişileri de kınıyorum.
Yıllardır bu ülkenin kardeş halkları, bazı kesimlerin çıkarları nedeniyle karşılıklı acılar içersinde yaşadılar.
Şimdi bunu hep birlikte aşmamız gereklidir.
Önce bizler; bu gerçek ile yüzleşerek, ön yargılarımızdan kurtularak, bu yakınlaşmanın aracısı olmalıyız.
Aksi durumda; akan gözyaşı ve yaşanan acıların yeni mimarları olarak anılacaksınız…
Dostluk, kardeşlik ve barış için bir kez daha düşünün.
Çağdaş Çanakkale’nin, çağdaş insanlarına yakışır adımları hep birlikte atalım ve örnek olalım.