havadurum
Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Cepheleşme ve Çanakkale…

2406

Hafta sonu TKP Merkez Komite Üyesi Metin Çulhaoğlu’nun katılımı ile gerçekleşen “Cepheleşme ve Türkiye” konulu panel sonrasında gündeme getirilen tespitlerin yerel boyutu önem kazanmıştır. Diğer bir gelişme de, sosyalist solun Çanakkale’deki etkinliklerinin giderek daha çok ilgi görmesidir. Çulhaoğlu tarafından ele alınan solun cepheleşmesi noktasındaki kavramlar için söylenecek bir söz yoktur.... Bu kavramın, idelojik yönünün anlam kazanması ancak yaşamsal alanda gerçekleşecek pratikler ile şekillenecektir. Onun için şimdi bu alandaki adımlar neler olmalı, bu konuda kafa yorulmalıdır.
Cepheleşme kavramının altının doldurulması yaşama müdahale edecek talepler ile anti kapitalist hedefler temelindeki cepheleşmenin yol haritası, yerel bazda belirlenecek talepler temelindeki mücadeleden geçer.
Şimdi sosyalist sol’un genel hedefleri dışında, bu kentin özelliklerine uygun olarak hangi talepler için mücadele edeceği, bu mücadele için nasıl bir güç birliği yaratacağı konusu ele alınmalıdır.
Bunun gereklilikleri için cephenin özneleri bir araya gelip tartışmalı, sonuçlarını kamuoyu ile paylaşmalıdır.
Çulhaoğlu’nun açıkladığı gibi, bu çalışmanın sadece seçimlere yönelik bir girişim olmaktan kurtulması için yerel koşullarda belirlenecek bir program önem kazanmıştır.
Kentin ekonomik sosyal, kültürel hayatına nasıl müdahil olunacaktır,
halkın ve yoksulların lehine kazanımlar için hangi halkalar esas alınacaktır?
Yaşamın her alanında, sosyalist sol kendi ilkeleri ile nasıl var olacaktır?
Bu perspektif ile belirlenecek bir program atılacak adımların ilk halkası olacaktır.
Taleplerini yerelleştirip, kent yaşamına müdahil olamayan sol, örmek istediği cephe konusunda sağlıklı bir gelişme yaratamaz.
Her halde bunun gereklilikleri konusunda tüm bu gelişmeler sonrasında bir çalışma başlatılır diye düşünüyorum.

“Demokrasinin” yeni yıl armağanı…
2010 yılında, işçiler öğrenciler, memurlar, çeşitli kesimlerden emekçiler, en basit demokratik talepleri için göstermiş oldukları tepkiler için kafalarına indirilen coplar ile karşılaştılar.
Son olarak DİSK üyesi bir grup işçi, 12 Eylül’de işkence merkezi olarak kullanılan Davutpaşa Kışlası’ndaki restore edilerek açılan Otağ-ı Hümayun binası için toplumsal hafızanın gereği olarak insan hakları müzesi olarak kullanılması taleplerini gündeme getirdiklerinde yine coplu karşılamaya maruz kaldılar.
Öyle anlaşılıyor ki, “demokrasimiz” yeni yıl armağanı olarak copları kullanacak.
Bu durum son derece tehlikeli bir gelişime doğru yol almaktadır.
“İleri demokrasi” iddiası ile bugün işbaşında olanlar, halkın temel hakları karşısında bu şekilde tavırlarını sürdürürler ise; bu halk copu yiye yiye  mücadelesini sürdürür, ve demokratik haklarına da sahip çıkar.
Bu halkın onuru olacak, onlara bu uygulamayı reva görenler her gün lanetleneceklerdir.
Kendi çıkarlarını hedefleyen her demokratik girişim için bu şekildeki baskıcı tutum, bir takım gerçeklikleri de böylece ortaya çıkarmaktadır.
Ağızlardan düşürülmeyen “İleri Demokrasi” herhalde şimdi daha iyi anlaşılmaktadır.
“Yetmez ama” diyenler için daha çok uygulama vardır, şöyle bir çevremizde olanlara bakmak  yeter…

Gençlikten Neden Korkuyorlar?
27/12/2010  tarihli gazetemiz köşe yazarlarımızdan Ensar İlyasoğlu’nun yazısının başlığı “Gençlikten Neden Korkuyorlar?” idi
Bugün ise İstanbul Üniversitesi’nde öğrencilerin 1 yıl süreyle istenilen her yerde aranmasına ilişkin çıkan haberleri okuduk.
Adeta İstanbul Üniversitesi’nde olağanüstü hal ilan edildi.
Muhtemelen bu karar emsal teşkil edecek, diğer üniversiteler için birbiri ardına aynı uygulamalar gündeme gelecektir.
İlyasoğlu, yazısında çok net bir şekilde, bugünkü bu gelişmenin maddi temellerini ortaya koymuş idi.
Gelişmenin önemine bağlı olarak bir kez daha sizler ile paylaşıyorum
“Tüm gelişmelerin gösterdiği gibi gençliğin düzene muhalefeti yükseliş yoluna girecek;
gençliğin birleşik, örgütlü mücadelesi sorunların çözümü için 2011 yılında da tayin edici olacaktır.
Önümüzdeki süreç mücadelenin yükseleceğinin ipuçlarını ortaya koymaktadır. Bu nedenledir ki siyasi iktidarlar, hükümetler ve onların gönüllü savunucuları, gençlik mücadelesini daha kitlesel bir güce dönüşmeden bastırmak ve paralize etmek için tüm güçlerini ve olanaklarını seferber etmişlerdir.
68’e dönersek, 68 gençliğinin devrimci ruhu ve bıraktığı gelenek ve tarihsel izler, öyle anlaşılıyor ki emperyalistlerin ve onun yerli işbirlikçi ve uşaklarının ve zalimlerin yüreğine hala korku salmaya devam etmektedir.
Onlar korkmaya devam etsinler, geniş emekçi yığınlarını koyun, gençliği kuzu yapamayacaklardır.
Ne 68 gençliğini teslim alabildiler ne de bugün ondan referans alan devrimci, demokrat, halk gençliğini teslim alabilecekler.
Korku, telaş, saldırganlık ve öfkenin arkasında yatan gerçek, tam da bu noktadır!...”
Sermet ATADİNÇ