Kadir Kenar

akadirkenar@hotmail.com

Çanakkale'nin iki patronu!

8317
Pazartesi günü sosyal medyaya düşen bir görüntü hepimizi üzdü. Dünyada marka olmuş DARDANEL`in, bütik bir üründeki üretim tarzı ben de dahil herkesi şaşırttı. Ama, biraz sakinledikten sonra ve firmanın resmi açıklamasının ardından, durumun o kadar da vahim bir tablo olmadığını anladık. Hatta şu deyim de aklımıza keldi; "Et, balık, kelle; hepsi yenir elle" Yalan mı, değil. Kibarlık olsun diye balığı çatal bıçakla yemeğe çalışmak kadar zor bir iş yoktur, herkes bilir. 
 
Evet, Dardanel fabrikasının zeytinyağlı bu kısa üretim görüntüsü inşallah firmaya ciddi bir zarar vermez diyeyim. Üç yanı denizlerle çevrili bir memlekette, balık ürünü olarak marka olmayı başarmış tek bir firmanın, üstelik de Çanakkaleli bir işadamının zarar görmesini hiçbirimiz istemeyiz herhalde.
 
Unutamadığım iki anı!

Neyse, devam edelim. Böyle bir arıza konuyla birlikte paylaşmak istemezdim ama, bakın Çanakkale`den çıkmış iki değerli iş adamımızla ilgili anılarımı paylaşmak istiyorum bugün. Dardanel mevzusu vesile oldu. Yoksa, unutup gitmiştim. Yenice`nin Nevruz Köyünden rahmetli İbrahim Bodur ve Ayvacık kökenli Niyazi Önen. Birisi Demokrat Parti geleneğinden gelen İbrahim Bodur ve diğeri CHP geleneğinden gelen Niyazi Önen!
 
Önce rahmetli işadamımız İbrahim Bey`den başlayalım. Anadolu`nun sanayileşmesinin öncülerinden birisi kendisi. Genç Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurduğu devasa fabrikaların ardından özel müteşebbisin ilk insanlarından birisi. Babası Yenice`nin tütün tüccarı Hasan Bey. Hasan Bodur`un ismini pek çok insan bilmez, onu da belirtmiş olayım! Evet, İbrahim bey zamanın şartlarında çok iyi eğitim almış bir insan. Robert Koleji mezunu. ABD`de de üst düzey eğitimler almış. Sonrasında da önce İstanbul`da tekstil fabrikası kuruyor ama başarısız oluyor. Sonra yönünü Türkiye`de bir ilk olan `fayans` üretimine çeviriyor. 1957 yılında fabrikanın temelleri atılıyor. O zamanın ilk limited şirketi. 750 ortaklı. Fabrikayı Yenice`ye kurmak istiyor, ama hemşerileri sıcak bakmıyor. Sonra o da kızıyor Çan`a gidiyor. Fabrikanın ilk binaları yapılırken, ahali arasında şöyle deniliyor; "İbrahim deve damı yapıyor!" Zamanın Çan pazarında durum bu. Bir de çok ortaklı bu şirket, babasını kızdırıyor. Bu da pek bilinmez. Onun için de baba oğulun arasında sert bir tartışma geçiyor ki, İbrahim Bey bir daha Hasan Bey`in adını pek anmıyor. Özel bir konu. Detayları var ama, yazmanın da bir anlamı yok bence. 
 
İşte memleketimizin ilk sanayicisi böyle doğup büyürken hiçbir şey kolay olmuyor. Ben bu kısa özetlemeyi biraz bilginiz olsun diye yaptım. Ama, anı meselesine yeni geliyorum. Bakın İbrahim bey geceleri çalışmayı çok sever. Sabah ezanına kadar fabrikanın içinde çalışır durur. Tabii o çalışırken müdürleri de yanında olur. O `deve damı` denilen her hangarı da metre değil, santimetrekaresine kadar bilir. Bir gece şöyle bir olay olur. Odada otururlarken, yeni bir makine alınmasına karar verir İbrahim bey. Ve der ki, şuraya koyacağız. Müdürler hep bir ağızdan `olmaz efendim, sığmaz oraya bu makine` derler. Hayır `sığar` der. Ve kalkıp giderler ve bakarlar ki, sığıyor. İbrahim bey haklı çıkar. Müdürlerinin yüzü de yere düşer kalır!.. Böyledir İbrahim Bey, fabrikanın her metrekaresi kafasının içindedir. 
 
Şimdi gelelim Niyazi Bey`e. Yıl 1998`in sonu. Ben Ankara`dan Dardanel Medya`ya geliyorum. Niyazi Bey patronum oluyor. Bir gün Niyazi beyle odasında konuşuyoruz. İçeriye mavi önlüklü bir kadın giriyor. Elinde bir tabak ve kaşık. Tabağın içinde ise bezelyeler. Sohbeti kesiyoruz, bayan tabağı ve kaşığı Niyazi Bey`e uzatıyor. O da bir kaşık alıyor ve kıvamına bakıyor; `Tamam` diyor. Yani bezelyeli ton balığı ya da bezelyeli bir konserve üretime hazır demek oluyor bu. Yüzlerce insanla çalışan iki işadamımızdan, iki anımı paylaştım sizinle. Sanayici olmak, üretmek, öyle makinayla, teçhizatla falan tek başına bir anlam ifade etmiyor. Ya da mühendislerle de... Bu insanlar işlerine o kadar aşıklar ki, bunca yükün altına girmelerinin yegane sebebi de bu. Evet, emek her zaman kutsaldır; ama emekçiye iş yaratan insanlarımız da kutsaldır. Ben işçiyi de, patronu da ayırt etmek gerektiğini düşünüyorum. Yeter ki, herkes emeğinin karşılığını alsın.