Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Büyüyoruz, hisseden var mı?

1817
Türkiye ekonomisi ikinci çeyrekte %8,8 büyüdü.
Çin ekonomisinden sonra dünya ülkeleri arasında, büyüme oranı itibarıyla ikinci ülke.
Bu durum hiç de küçümsenecek, yabana atılacak bir ölçüt değil.
Bu gelişim ekonomik ticari sosyal ve kültürel yaşamda nasıl etkiler yaptı diye düşünürseniz; ülkemizin başka bir gerçekliği ile yüz yüze kalırsınız.
İşte bütün mesele de zaten bu…
 
Ülkemiz gelir dağılımı konusunda, uçurumların olduğu bir ülke.
Ekonomik sistem ve mülkiyet ilişkileri itibarıyla böylesi gelişmeler, toplumun çok küçük bir kesimi için anlam teşkil etmekte.
Büyük yığınlar bu gelişiminden hiçbir şekilde faydalanamamakta, bilakis yaşam koşulları itibarıyla her geçen gün koşulları daha da kötüleşmektedir.
Büyümeye rağmen, işsizliğin yerinde saydığı, ücretlerin artmadığı, esnafın emeklinin daha iyi şartlara ulaşamadığı bugünkü koşullar, kapitalist sistemin en temel gerçekliğidir.
Siyasal ve toplumsal gelişmeler noktasında bu bakış ile olaylara yaklaştığımızda gerçekleri daha net olarak kavrayabiliriz.
Sadece milli gelirin artıyor olması tek başına bir şey ifade etmez, önemli olan bunun nasıl dağıtılıyor olmasıdır.
İşte eşitlik, hakça bir düzen, insana saygı, mutluluk, gibi kavramların temelinde yatan gerçeklik burada yatmaktadır.
 
Okullar açılıyor, çocuklarımız için ne yapıyoruz!
Kapitalist ekonomilerin temel kriterlerinden biri de daha çok para kazanmak olduğu için özelik ile insana dönük bir çok şey es geçilmektedir.
1 yıl önce gündeme getirilen; kullanılan malzemelerin kanserojen etkisi nedeniyle zararlı olacak, okul malzemeleri, bugün gelinen yerde de aynı şekilde tehlikeli konumunu sürdürmektedir ve gündemdedir.
Nasıl bir mekanizmadır ki; tespit edilen bertaraf edilmesi gerekli konular için hiçbir tedbir üretilmemektedir.
Bu konuda önlem alacak kimdir, kontrol edecek mekanizma hangi birimdir, bu ürünler ithal ürünler ise bu ülkeye nasıl girmektedir, ülkemizde üretiliyor ise nasıl becerilmektedir?
Bu soruların cevabını bulmadığımız sürece bir sonraki yılda aynı şeyleri konuşacak olacağımızdan emin olabilirsiniz.
İşte kapitalist ekonomiyi biraz daha kendi gerçekleri ile artık tanımaktasınız.
 
12 Eylül’de Çanakkale 
12 Eylül darbesinin 31. Yılında iki nokta dikkatimi çekti.
CHP Çanakkale örgütünün ve yerel basının sessizliği
Her iki kurumda sanki bu ülkede 31 yıl önce böylesi acı, vahşet, yaşanmamış gibi davrandı.
Yerel basın için, fazla diyecek bir şey yok.
Ülkemizin basın gerçeği halkımız tarafından artık daha iyi kavranıyor.
CHP il örgütünün bu konudaki sessizliği ise çok daha farklı.
CHP örgütü siyasal ekonomik sosyal yaşama müdahil olma konusunda çok yetersiz.
CHP artık parti içi mücadeleler ile anılan bir parti olmaktan çıkarak, yaşamın gerçeklikleri ile yoğunlaşmalıdır.
İl başkanının 12 Eylül mağduru olduğu CHP’nin bu suskunluğu hayra alamet değil.