Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Bu nasıl yurt?

1982
Devlet, öğrenci yurdunda kalan öğrencisinin can güvenliğini sağlayamıyorsa oturup düşünmek lazım. Gecenin bir yarısı 30-35 kişilik bir grup elerini kolarını sallaya sallaya yurda giriş yapıyor, 3 öğrencinin kaldığı odayı basıyor öğrencileri öldüresiye dövüyor ve sonra da geldikleri gibi çekip gidiyor. Bu nasıl olabilir?
 
Şimdi yetkililer bu saldırının arka planındaki gerçeklere ulaşmak zorundadırlar.
 
Bu saldırganlar kimler tarafından korunmuştur, kimler ile ne tür işbirlikleri gerçekleştirmişlerdir?
 
Bu zaten şiddetten medet umanların, böylesi eylemlerinin en can alıcı konusudur.
 
Dünkü yazımda bu saldırganlara prim verilmemesinin altını çizmiştim.
Bir an önce bu saldırganlar yakalanmalı ve haklarında cezai işlem başlatılmalıdır.
Yetkililer Çanakkale’nin huzuru açısından bunu sağlamalıdırlar.
Aksi durumda böylesi saldırılar için bundan sonrası için zemin hazırlanmış olur.
Bu gelişmeyi hep birlikte izleyeceğiz ve saldırının faillerinin akıbetini takip edeceğiz.
Demokrasi özgürlük ve barış yanlılarının önündeki görevlerden biri şimdi budur.
Bu saldırganlıklara prim vermemek, faillerini bulup adalet önüne çıkarmak Çanakkale’nin huzuru için önemlidir.
 
Kes, yok et, kirlet
Dünkü gazetemizde okumuşsunuzdur; her kafasına esen artık kendi mülküm deyip ağaçları bir bir keser duruma geldi. Eee ne de olsa yönetmelikler kendilerine Ağustos ayından itibaren bu hakkı vermiştir.
 
Bu mantık içersinde olan bir yönetim çok doğal olarak, altın üretimi için ormanlarımızın yok edilmesine sessiz kalır , çevreyi kirletecek her türlü girişim karşısında da tavırsızlığını sürdürür.
 
Nitekim yaşananlar tam da bu noktadadır.
 
Çanakkale halkı çevresel değerler itibarıyla kaygı içersindeyken, yetkilerden hiç bir ses çıkmamaktadır.
Sanki yaşanan ve yaşanabilecek bu olumsuzluklar bir başka dünyada gerçekleşmektedir.
 
Hele hele belediye gibi bir kurumun maden ruhsatlarını sorması karşısında para karşılığında bu bilgilerin verilmesi tam bir skandaldır.
 
Artık anlaşılmaktadır ki yönetimde olanların yaşamsal değerlerimizi korumak gibi bir dertleri kalmamıştır. Onlar artık tamamıyla “duygusal” davranmaktadırlar. Onlarca yıl içinde yetişmiş ve yetişen o ağaçları mülk edinme sürecinin getirmiş olduğu sonuçlar itibarıyla kendi bahçesinde bulmuş bu kişilere, bu ağaçları kesme hakkının tanınması bile olaya yaklaşımdaki çarpıklığı ortaya koymaktadır.
 
Bir nevi parayı veren düdüğü çalar misali toplumsal fayda ve kamusal kriterleri yok sayan bu anlayışın ülkemizi götüreceği nokta son derece tehlikeli sonuçlar yaratacak niteliktedir.
 
Zaten bu mantık değil midir; kamusal kaynaklarımızı, özelleştirmeler başta olmak üzere bir takım yöntemler ile peşkeş çeken anlayış...
 
Dinimizin ağaç sevgisi ve korunması noktasındaki duyarlılığı ortada iken yöneticilerimizin çıkardığı yönetmelik şu şekildedir:
 
"3 Ağustos 2012 tarih ve 28373 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan ve aynı tarihte yürürlüğe giren Orman sayılmayan yerlerdeki ağaç ve ağaççıklardan faydalanılması hakkındaki yönetmeliğin 9. Maddesi 8. Fıkrasında yer alan “Sahipli arazide bulunan ve civarındaki ormanlarda tabii olarak yetişmeyen ağaç ve ağaççıklarla örtülü yerlerden sahipleri her türlü zati ihtiyaçları ve pazar satışları için bu Yönetmelikteki hiçbir kayıt ve şartta tabi olmadan kesim ve taşıma yapabilirler”
 
Çık çıkabilirsen işin içinden…