Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Bu nasıl övünç?

1785
AKP hükümeti IMF’ye olan borcun son taksitini ödeyerek, bunu kendisine bir övünç kaynağı yaptı,temsili cenaze namazları kıldı, lokmalar döktürdü.
Yıllardır IMF kredilerini ödemek için, inim inim inletilen Türkiye Halkı bugün gelinen noktada çok mu farklı ,müreffeh mutlu bir halde mi,ayın sonunu getiremeyen ,borç denizinde boğulmuş, sokaklardaki çöplerden geçimini sağlayan, açlıktan çocukları ölen vatandaşlarımız yok mu, ne oldu da aldı sizi bir övünç …
Nedir bu hamaset, borç içinde yüzerken nedir bu caka?
Gerçekleri çarpıtarak sürdürülen bu propagandalar artık sökmüyor.
Gelin biraz şu IMF nedeniyle koparılan fırtınanın arkasındaki gerçekleri biraz irdeleyelim.
 
Önce şu “IMF’ye borç verir hale geldik” safsatasına bir bakalım.
Duyanda bu ülkenin hiç borcu yok zannedecek!
1961 yılından itibaren IMF ile ondokuz kez stand-by anlaşması imzaladık.
Ülke ekonomisini felakete götüren acı reçetelerdir bu anlaşmalar.
En son 2005 yılında imzalan stand- by anlaşmasından sonra IMF den borç alınmadı belki, ama uygulanan IMF politikaları nedeniyle para veren her kuruluştan borç alındı.
AKP iktidar olduğunda bu ülkenin dış borcu 130 milyar dolardı. Şimdi 337 milyar dolar.
Bu borcun üçte biri devletin, yani 103 milyar doları.
Böylesi devasa borç dururken “IMF borcunu sıfırladım” havası ne kadar anlamsız değil mi?
IMF ile yapılan stand- by anlaşmaları boyunduruk anlaşmalarıdır.
Yapılan bu anlaşmalar sonunda ekonomi yönetimi IMF denetimine girmiş olup halkın aleyhine olan her türlü uygulamanın IMF programları vasıtasıyla hayata geçirildiği uygulamalar a tanıklık ettik.
IMF talimatları genel hatları ile şu şekilde planlanmıştı :
Çalışma hayatında kuralsızlaştırma ve esnekleştirme getireceksin. İşçileri ucuz işgücüne dönüştüreceksin.
Katma değeri düşük teknolojilerde uzmanlaşacak, sanayini uluslararası şirketlerin taşeronu yapacaksın.
Üretimde ithal girdi kullanacak, üretimde ithal mal tüketimini teşvik edeceksin.
Vatandaşları ‘müşteriye’, kamu hizmeti üreten kurumları da ‘ticarî işletmeye’ dönüştüreceksin.
İştah kabartan kamu kurumlarını özelleştireceksin.
Dün IMF talimatı ile yapılan bu uygulamalar bugün zaten AKP hükümetinin neoliberal uygulamaları nedeniyle hükümetin kendi iradesi ile yapılmaktadır.
AKP gerçekten “IMF’yi aşmıştır “; artık onun direktifleri ile değil gönüllü uygulamaları ile IMF politikaları hayata geçirilmektedir.
Kamu maliyesinde giderlerin kısılması, vergilerin artırılması öngörüldü.
İşgücü piyasalarının esnekleştirmesi gibi Türkiye burjuvazisinin, uluslararası sermayenin canhıraş taleplerine yer verildi. IMF’ye gerek kalmadan…
AKP, neoliberalizmi öyle benimsemiş ki, IMF’ye hacet kalmamıştı.
Ayrıca küresel kriz ortamında Türkiye’ye adeta para yağması da IMF ile bir anlaşmayı gereksiz kıldı.
IMF’yle stand-by imzalansaydı dahi alınamayacak büyüklükte kaynağı belirsiz para girişi oldu. 12-17 milyar dolar arasında değişen…
Eskiden sadece IMF sözcülerinden duyardık. “Emekli maaşlarını azaltın”, “Ülkenizde işçi ücretleri yüksek” vb. sözleri şimdi herkesten duyar olduk.
Örneğin ne demişti bir önceki Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz enflasyon politikalarına ilişkin açıklama yaparken… “Enflasyon hedefi ile uyumlu bir ücret politikası olmalı. Dolayısı ile maaşların, milli gelir içindeki payının mevcut seviyesini koruması ve artmaması gerekiyor. Memura enflasyon üzerinde zam yapmayın.”
Daha sıcak bir örnek Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’ten.
Katıldığı bir televizyon programında şöyle demişti Çelik: Geçinmek İçin Asgari Ücret Yeter!
Türkiye’de IMF politikalarının bir parçası olarak hayatımıza giren çalışanların ücretlerine enflasyon hedefi kadar zam yapma politikası aynen duruyor.
Ve bu politika ücretlerin hem enflasyonun gerisinde kalmasına, hem de çalışanların büyümeden pay alamaması sonucunu doğuruyor.
Şimdi artık bir IMF yetkilisinin gelip şunları demesine gerek bile kalmadı: Vergileri artırın. Özelleştirme yapın. Memur sayısını azaltın. Maaşları kısın, ücretleri bastırın vb.
Özetle değişen hiç bir şey yok; IMF politikaları bugün AKP hükümeti vasıtasıyla modern kölelik koşullarında hayata geçirilmekte.
Bunun sonucu olarak içinde bulunduğumuz durum ortada
Yine uluslararası sermayenin at koşturduğu bir ülke olarak onların çıkarları ile yönetilen boyunduruk altında bir ekonomimiz var.
Bu öyle bir boyunduruk ki, döviz kuru zıplamasın diye ülkenin eli kolu bağlanıyor. Kur düşük tutuldukça da ithalat azdıkça artıyor.
İhracat anca daha çok ithalat yapılarak artırılabiliyor. Ülke sanayisinin ithalata bağımlılığı arttıkça imalat sanayi darbe yiyor, işsizlik sürekli yüksek seyrediyor.
Bu öyle bir boyunduruk ki her geçen gün daha da sıkılaşıyor.
Çırpınan Çanakkale iş dünyası
Uluslararası sermayenin çıkarlarına bağlı olarak izlenen politikalar nedeniyle üretim sektörünün darbe aldığı koşullarda Çanakkale’de adeta çırpınan üreticiler bugün kendilerini tanıtmak, ifade etmek anlamında düzenledikleri Expotroia Ticaret ve Turizm Fuarı’nın açılışını yapacaklar.
ÇASİAD öncülüğünde yapılan bu organizasyon Çanakkale’de bir ilk olup Çanakkaleli üreticilerin daha verimli işlere imza atmak adına ortaya koydukları bir çabadır.
Emeği geçen herkesi kutlamak gerekir.
Fakat şunu da tahmin ediyorum ki; bu organizasyona öncülük edenler bu çalışmayı bu düzeye getirinceye kadar kim bilir ne zorluklar ile karşılaşmışlardır.
Çünkü hükümetin politikası; özünde üretime destek veren koşulları desteklemiyor.
Benimkisi sadece bir tespit.
Yaşayanlar, karşılaştıkları engelleri bizzat görenler, içinde bulunduğu zor şartlar altında üretim yapmaya, istihdam yaratmaya çalışanlar bir konuşurlarsa işte o zaman yer yerinden oynar…