sermet@canakkaleolay.com
AKP Grup Başkan Vekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan'ı manşetlere çıkarmayı alışkanlık haline getirenler bir yıl önceki bir tartışmayı ısıtıp; "Kazdağları müjdesi" diye neden önümüze koydular? Yandaşlık hali icabı şirin gözükmek ise, seçim; bence çok kötü olmuş! Bir yıl önce Ağustos ayı başlarında CHP Milletvekilleri Muharrem Erkek ve Bülent Öz Kazdağları Milli Parkı sınırlarının genişletilmesi için bir kanun teklifi verince AKP Milletvekili Bülent Turan bir dizi eleştiride bulunmuştu. Bu haberin bugün ısıtılıp servis edilmesinin ardından bakalım neler çıkacak bekleyelim, ancak ortaya çıkan bazı gerçekleri de irdeleyelim.
Milli parkın sınırlarının genişletilmesi için kanun teklifi veren CHP milletvekilleri o gün adeta fırçayı yemişlerdi Bülent Turan’dan…
Neymiş; “Kazdağları Milli Parkı`nın sınırlarının büyütülmesi kanuni bir işlem değil, Bakanlar Kurulunun vereceği bir kararmış. İş değil şov peşinde olanların Meclis`te her konu için kanun teklifi vermesi, verirken sonuç almak için değil, dostlar alışverişte görsün anlayışından kaynaklanıyormuş”
Bir de bir öneri geliyor Bülent Turan’dan; “Kanun teklifi verip sadece basına çıkma gayreti göstermek yerine ilgililerle gerekli görüşme ve toplantıları yapıp 14 Temmuz 2015 tarihli kararla Çanakkale il sınırlarındaki Kazdağları`nın da milli park içerisinde olması için süreci iki ay öncesinde başlattık. İlgi gösterenlerin ilgisiz kanun teklifi verme yerine süreci takip edip destek olmalarını öneririz”.
Hal böyle olunca, şimdi bize de bu işin akıbetini sormak düşer;14 Temmuz 2015 tarihli kararla Kazdağları’nın milli park içine alınması konusunda 2 ay önce başlattığınız çalışma, aradan 15 ay geçmesine rağmen ne olmuştur?
Madem kanuni bir işlem değil, bakanlar kurulu kararı ile olacak bir iş idi; toplanamadı mı bu bakanlar kurulu?
Yoksa işin özüne ilişkin gerçek karşınıza kapı gibi dikildi de, bundan dolayı mı vazgeçtiniz?
Kazdağları milli park olsa da, ‘madencilik faaliyetlerinin engellenmesi mümkün olmayacak’, bu gerçeğin farkına varıp, bir de milli parkta madencilik faaliyeti ile ün yapacak bir hükümet olmaktan mı çekindiniz?
Alın size, “maden arama yönetmeliği” altıncı bölüm ;
“Milli Parklar, Tabiat Parkları, Tabiat Anıtları, Tabiatı Koruma Alanlarında
Madencilik Faaliyetleri
Arama faaliyetleri
Madde 31 – Maden ruhsat sahibi, milli parklar, tabiat parkları, tabiat anıtı ve tabiatı koruma alanlarında; prospeksiyon, jeolojik harita yapımı, numune alımı, jeofizik araştırma gibi herhangi bir kazı faaliyeti gerektirmeyen maden arama faaliyetleri yapılmadan önce gerekli belgelerle valiliği veya Genel Müdürlüğü ya da Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğünü bilgilendirerek arama faaliyetlerinde bulunur.
Maden ruhsat sahibi, milli parklar ve tabiat park alanlarında; sondaj, yarma, galeri gibi maden arama faaliyetleri yapılmadan önce gerekli belgelerle valiliğe veya Genel Müdürlüğe ya da Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğüne bir dilekçe ile başvurur. Başvuru tarihinden itibaren bir ay içinde Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğünce yapılacak değerlendirme sonucu uyulması gereken esaslar belirlenerek izin verilir.
Üretim faaliyetleri
Madde 32 – Ruhsat sahibi; üretim faaliyetinde bulunmak için gerekli belgelerle valiliğe veya Genel Müdürlüğe ya da Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğüne başvurur. Milli parklar ve tabiat park alanlarında, maden üretim faaliyetlerinin yapılmasına 2873 sayılı Milli Parklar Kanununun 11 inci maddesinin birinci fıkrası doğrultusunda izin verilebilir”
Neymiş; milli parklar sınırlarında hem arama hem de üretim yapılabiliyormuş!
İşte sorun, tam da burada; siz milli park ilan etseniz ne değişecek ki?
Milli park da maden üretimi yapan bir iradenin temsilcisi olmak istemiyorsunuz anlaşılan!
Buna da saygımız var…
Basın üzerindeki baskılara son verilmelidir
Darbe girişiminin ardından devreye sokulan OHAL uygulamaları konusundaki kaygılarımız itibarıyla anti demokratik uygulamalara tanıklığımız sürmektedir.
Bu puslu havanın, FETÖ’cü çetenin darbe girişiminin üzerini örtüp gerçeğin sulandırılmasına dönüşmesi ihtimalini hiçbir zaman unutmayalım.
Değil mi ki; darbe girişimi akşamı darbeci askerlerin medya kuruluşlarına yaptığı baskınlar misali uygulamalar aynen sürdürülüyor, gazeteler kapatılıyor, gazete çalışanları gözaltına alınıyorsa darbelere giden yolun zemin taşları sağlamlanıyor demektir.
Hele hele darbe girişiminin sabahında özgür basın için bir çok güzellemede bulunmuşken!
Siyasal irade, ısrarla ‘sapla samanı karıştırmayacağız’ propagandası yapsa da, ‘OHAL’in devlete karşı ilan edildiğini’ söylese de her geçen gün demokrasi adına kaygılar daha çok artmakta; haklar özgürlükler kapsamında olumsuzluklar çoğalmaktadır.
Özgür Gündem gazetesinin kapatılması basın özgürlüğüne vurulan büyük bir darbedir.
“Özgür basın susturulamaz” diyerek tüm demokrasi ve emek güçleri anti demokratik uygulamalara karşı tepki vermelidir.
Özgür Gündem’in kapatılma kararı derhal kaldırılmalı, gözaltına alınan gazeteciler serbest bırakılmalı, basın üzerindeki baskılara son verilmelidir.