Bu nasıl bir terbiyesizliktir!
Cuma günü gazeteci bir kadın arkadaşımıza telefon ederek “ zaten bütün gazeteciler soytarı” şeklinde hakarette bulunan şahsın aynı zamanda gazetecilerin emekleri üzerinden para kazanan bir şirket sahibi olduğunu öğrenince bu hakaretin şiddetle kınanması daha da önem kazanmıştır.
Siyasi iradenin gazeteciler için sürdürdüğü itibarsızlaştırma çabaları ne yazık ki toplumda böyle karşılık bulabiliyor.
Gazeteciler için öfkesini kusan bu kişinin kesin olarak gazetecilerden çekindiği bir tarafı vardır.
Bilinçaltında var olan öfkesini bu şekilde kustuğunu düşündüğüm bu kişinin gazetecileri soytarı olarak suçlamasının altından neler çıkacak bekleyip göreceğiz.
Biz gazeteciler sabırlıyızdır, sabırla bekler, gerçekleri ortaya çıkarırız.
Çanakkale’deki tüm gazeteci arkadaşlar bu hakarete karşı tavır almalıdırlar, burada söz konusu olan gazetecilik mesleğinin onurudur.
Gazetecilik onurlu bir meslektir.
Hiç kimse “zaten bütün gazeteciler soytarı” şeklinde bir hakarette bulunamaz, bulunuyorsa da karşılığını alır, soytarılığın nasıl olduğu uygun bir şekilde anlatılır.
Hakarete uğrayan arkadaşımız, bundan 3 yıl önce aramızdan ayrılan çok sevdiğim, onurlu, cesaretli, ilkeli gazeteciliği ile herkesin takdirini kazanmış, Mustafa Sezek’in eşidir.
Mustafa arkadaşımız ÇOMÜ’de çalışan eşinin işten çıkarıldığı gün yasadığı stres sonrasında kalbine yenik düşerek aramızdan ayrılmıştı.
Gazetecilik mesleğinin onurunu her zaman önemli bir değer olarak kendisine rehber edinmişti.
Mustafa Sezek arkadaşımız ile Çağdaş Gazeteciler Derneği çalışmaları kapsamında özellikle bu mesleğin onurunu korumak adına birçok çalışma gerçekleştirdik.
Bu konuda çok kafa yorduk.
Şimdi eşi nezdinde tüm gazetecilerin böylesi bir hakarete uğramasını kesinlikle kabul edemiyorum.
Tüm gazetecilere yapılan bu çirkin davranışı bir kez daha kınıyorum.
Ancak bizler, duygularına hakim olmasını bilen insanlar olarak, solduyu ile davranıp,”zaten bütün gazeteciler soytarıdır” hakareti için; ‘kötü söz sahibine aittir’ diyerek gazetecilerin her zaman onurlu olduklarını bir kez daha hatırlatalım.
Ancak gazeteciler üzerinden bazı hesapları olanlara yakışır böylesi davranışlar…
Bizim de işimiz bu hesapları boşa çıkarmaktır.
Bunun da böyle bilinmesinde fayda var.
Erkek egemen kültürün kadınlar üzerindeki yaklaşımları sadece bu şekildeki hakaretlerle sınırlı kalmıyor.
Fıtratında kadınları ikinci sınıf olarak ele alan politik yaklaşımın etkisiyle kadınlar üzerinde sürdürülen şiddete, Mersin’de yaşanan Özgecan Aslan cinayetiyle yeni bir vahşet eklendi.
Siyasal sistemin kadın konusunda yaratmış olduğu iklim böylesi vahşi olayları yaratırken daha ne kadar susacağız.
Mersin’de katledilen Özgecan Solmaz’ın vahşice katledilmesi sonrasında kadınlar tepkilerini sokaklarda gösterdiler.
Kadın üzerindeki her türlü eşitsizlik, baskı, şiddet ve angaryanın ortadan kaldırılması için; eşit demokratik özgür bir toplum mücadelesiyle birleşen, sokaklarda gösterdiğimiz bu tepkilerin daha da büyümesine ihtiyacımız olduğunu hiçbir zaman unutmayalım.
14 Şubatları, 8 Martları işte böylesi bir bilinç ile mücadeleye dönüştürdüğümüz sürece bu şiddet ve cinayetlere son verebilir eşit demokratik bir toplum hedefiyle başlayıp, sosyalizmle sonlanan bir mücadele ile kadınların gerçek kurtuluşunu sağlayabiliriz.
Kadınlar bu mücadelenin asli unsurları olmak zorundadır.
Çünkü kapitalist sistemin mağduriyetlerini birde kadın olmalarından dolayı cinsiyet baskısının fütursuzluğuna maruz kalarak, katmerli bir şekilde yaşamaktadırlar.
Özgecan’ın cenazesinde nasıl öne çıktılarsa politik tutumları itibarıyla da aynı niteliği göstermelidirler.
Kadını sadece çocuk yaparak eve hapseden, ikinci sınıf muameleye tabi tutan, bunu da fıtrat olarak lanse eden anlayış bunlar yetmiyormuş gibi baskılarını cami avlusunda kadınları “önden çekilin “şeklinde dini telkinlerle kuvvetlendirerek sürdürmektedir.
Politik sistemin kadın üzerindeki bu denli yoğun saldırıları karşısında kadın mücadelesini çaylara, eğlencelere indirgeyen sözde demokrat anlayışları da bertaraf etmenin gereği şimdi çok daha önem kazanmıştır.
Ekonomik, toplumsal, siyasal, hukuksal, kültürel ve sosyal alanda erkek egemen sistem nedeniyle geri plana itilen kadınların yaşadığı eşitsizliğe karşı, fiili ve gerçek bir eşitliğin sağlanması için kadınların örgütlü mücadelesi artık kaçınılmaz bir gereklilik haline gelmiştir.