Böylesi kongre görülmedi…
Cumhurbaşkanı, başbakan, genel başkan sıfatı ile aynı kişinin bir siyasi parti kongresine katılıp belirlemiş olduğu bir adaya tüm delegelerin tıpış tıpış sandığa gidip oy verdikleri bir kongre, dünya siyasi tarihinde bir ilktir.
Böylesi bir gelişme sonrasında işbaşına getirilen, yine tek seçici tarafından belirlenecek yeni hükümetin sonuçlarının neler olabileceğini varın siz düşünün.
Devlet düzeyinde yeni bir operasyon başlamıştır.
Bu uygulamanın yaratacağı dönüştürücü etkiler; ülkeyi yeni bir krizin beklediğinin işaretidir.
Tek adam diktatörlüğüne doğru atılan adım kongrede her haliyle ortaya çıkmıştır.
Öncelikle mesleğimiz açısından ciddi olumsuzlukların başlangıcının ilk işaretlerini kongrede aldık.
Muhalif kimlikteki birçok medya kuruluşunun kongreyi izlemesine izin verilmemiştir.
Anlaşılan “yeni Türkiye” basın özgürlüğünü ilk adımdan ayaklar altına almıştır.
Sonra da padişah benzetmesi karşısında tepki gösteren bir tavır ile karşılaşmaktayız.
Tek adamın seçiciliği ile başlangıç yapılan yeni süreçte, eskinin daha katmerli uygulamalarının yapılacağı ilk elden hukuk normları ayaklar altına alınarak açıkça deklere edilmiştir.
Tayyip Erdoğan bundan böyle de kontrolünün AKP üzerinde olacağını,hükümet üzerinde denetim sağlayacağını açık ve net olarak ifade etmiştir.
Türkiye şimdi bir başka yolda yelken açmış bulunmaktadır.
Bu yol deklere edildiği gibi yeni Türkiye’nin yolu değildir.
Bu ülkede yeni yi emekten demokrasiden özgürlüklerden yana olan, özünde sınıfsal bir değişimi gündeme getirecek sosyalistler savunmaktadır.
Bunun dışındaki yeni, eskinin cilalanmış versiyonu olabilir ancak.
Tek adam diktatörlüğü için çıkılan bu yol da; Osmanlıcı eğilimler önümüze “yeni” olarak sunularak yaratılmak istenen algının yeni olmasının dışında yeni ile ilgili hiçbir ilişki söz konusu değildir.
Tek adam diktatörlüğünün bırakalım “yeni Türkiye’yi” yaratmasını, bugünleri bile arar hale geleceğimiz koşulları yaratacağını unutmayalım.
Tabiî ki siyasi iktidarın bu iradesi, böyle olacağının garantisi değildir.
Belirleyici olan halktır.
Bu arada tek adam diktatörlüğü için meşruluk yaratmak adına ‘beni halk seçti’ yaklaşımının da bir aldatmaca olduğunu unutmayalım.
Hele hele, ‘beni halk seçti istediğimi yaparım’ anlayışının tek adam diktatörlüğü için savunma maskesi haline dönüştürülmesi tamamıyla evrensel hukuk kurallarının ihlal edilmesi demektir.
İlk günden itibaren hukukun ayaklar altına alındığı bir süreci izliyoruz.
Bu uygulamalar özünde meşru olmayan seçim sonuçlarının arkasına sığınılarak ‘dediğim dedik yaptığım yaptık’ tarzını meşru hale getirmez.
Halkın iradesine saygılı olmak halkın taleplerini göz önünde bulundurarak buna uygun davranmaktan geçer.
Halkı yok sayan, taleplerini dile getiren insanları, coplayan, gazlayan, kurşunlayan, cezaevlerine atan bir iradenin kendisini halkın temsilcisi ilan etmesi tam bir aldatmacadır, garip bir durumdur.
Bundan sonraki süreç tamda bu noktada bir ayraç olacaktır.
Bu gelişmeler karşısında şimdi taleplerimize daha çok sahip çıkma zamanıdır.
Halkın oyuyla seçilerek, bunun üzerinden kendilerine meşruluk yaratanların gerçek yüzünü işte o zaman göreceğiz.