Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Bir yılı daha bitirdik...

1856
Zaman akıp geçiyor, bizlerde yaşama karşı sorumluluklarımız temelinde mücadelemizi sürdürerek; bazılarımız yaşama karşı direnerek, bazıları da sahte mutluluk ve güzelliklerin içersinde süren bir yıl geçirdiler. Sahte diyorum; çünkü açlığın, sefaletin baskının hüküm sürdüğü, özgürlüklerin olmadığı bir toplumda bir avuç azınlığın mutluluğu sahte mutluluktur.
 
Özellik ile 2012 yılında anladım ki; sağlık, insanların asıl zenginliği, gerisi boş.
 
Bu anlamıyla ülkenin içersinde bulunduğu sağlık sistemi en temel konulardan biri...
Bu yazımda sağlık sisteminin sorunlarından bahsedecek değilim. Çünkü sağlık sistemi, ekonomik sistemin insana ne kadar değer verdiği kriteri ile yakından ilgili bir konu. Kapitalist toplumlarda insana ne kadar değer verildiği hepimizin malumu. Gerisini siz düşünün.
 
2012 yılı Çanakkale’de nasıl izler bıraktı derseniz; size sadece geldi geçti diyebilirim. Çanakkale diğer yıllarda olduğu gibi bir başarı hikayesi oluşturamadı Gelecek yılarda bunu yapabilir mi?
Bunu başarmanın potansiyeli anlamında önemli sıkıntıları var.
 
Öncelik ile şunu söyleyebilirim.
 
2012 yılında Çanakkale’de Çanakkale’nin temel değerlerine yapılan saldırıları ağırlıklı olarak gözledim.
Bu saldırılar son derece profesyonel taktikler ile yapılmakta ve hala sürdürülmektedir.
Bu taktikler bana biraz okyanus ötesi taktikleri çağrıştırıyor.
Bu bakımdan 2013 yılının Çanakkale açısından daha sıkıntılı geçeceğini düşünüyorum.
Bu profesyonel, her biri yurt dışında özel olarak yetiştirilmiş kadrolar bulundukları görevler itibarıyla hedeflerini yerine getirmek için performans yaratma anlamında bazı köşe başlarında bulunmaktalar.
Fakat bulundukları köşeler onların bu çabalarının başarılı olması için yeterli değil.
Yeter ki; Çanakkaleliler çağdaş, demokratik, barışçı ve insanca yaşam noktasındaki değerlerini korumak konusundaki duyarlılıklarını sürdürsünler.
Onlar etkili köşe başlarında olsalar da, etkileyecekleri alanların son derece zayıf olduğunu söyleyebilirim.
 
Bu tanımlamayı da rektörün kendisini eleştirenlere karşı söylediği “sayıları çok az ama sesleri yüksek çıkan marjinal gruplar” şeklindeki tanımlamasından etkilenerek yaptım.
Hakkını yemeyelim hocamızın.
 
2013 yılında değerler mücadelesine tanıklık edeceğiz.
Tuttukları köşe başları etkili ama etki alanları zayıf bu kesimler senenin son günlerinde yine kendi tezgahları ile, yani sözde kendi iradeleri temelinde , birbirlerinden haberi yokmuşçasına, yani birisinin düğmeye basarak gerçekleştirdiği organizasyonlar değilmişçesine Çanakkale halkının en temel dinamiklerinin protestosuna karşı bir itibarsızlaştırma kampanyasına soyundular.
 
Bu kampanyanın etki alanı siz ne kadar algılayabildiyseniz işte o kadar, yani son derece cılız.
Zorlama birkaç sesten öte bir boyut taşımıyor.
 
Tabi biz gazeteciler kamuoyunun nabzını elimizde tuttuğumuz için bu gelişmeleri daha iyi kavrayabiliyoruz.  Onun için de dünyanın, cezaevlerinde en çok gazetecisi olan ülkesiyiz. 2012 yılında da ne yazık ki mesleğimiz açısından bu sorunun derin izlerini yaşadık. Soner Yalçın’ın tahliyesiyle sevindik, 2013 yılı içinde umutlandık.
 
2013 yılı cezaevindeki gazetecilerin cezaevlerinden çıkacağı bir hukuk işleyişinin hakim olacağı bir yıl olması temennisiyle tüm Çanakkalelilere mutlu yıllar dilerim.
 
Çanakkale’yi seviyoruz.
Onu gericiye, yobaza bırakmayız.
 
Bundan böyle her yeni yıl geldiğinde aklımıza 28 Aralık 2011 tarihinde üzerine bombalar yağdırılarak katledilen 34 Kürt vatandaşımız gelecek. Sorumlularının cezalandırılacağı, böylesi katliamların yaşanmayacağı günlere ulaşılıncaya kadar her yeni yıl, aslında eski bir yıldır; bunu da unutmayalım…