BİR GRİPLİK VAR

Bu hafta yine çok saygın bir bilim insanı arkadaşımız Işıl Arıcan'ın mutlaka okunması gereken bir yazısnı paylaşıyorum. Siz siz olun, bilgiyi mutlaka işin ehlinden edinin. Gelin iyi bildiğimizi zannettiğimiz grip ile yakından tanışalım...

8471

 

 

 

Yeni bir kış sezonu ile birlikte, hepimizin yakından tanıdığı davetsiz bir misafir de kapımızı çaldı: Grip.

 

Gün geçmiyor ki ailemizden, iş veya okul arkadaşlarımızdan biri ya da bizzat kendimiz grip hastalığının pençesine düşmesin. Kendisini hemen hepimizin yakından tanıyor olması  onu hafife almamıza neden olsa da, grip hastalığı aslında yılda yarım milyon insanın ölümüne sebep olabilen, eğitimde ve iş gücünde önemli aksaklıklara neden olabilen oldukça ciddi  bir hastalık.   O nedenle bugünkü yazımızda biraz grip hastalığına değinip, ardından grip hakkında doğru bildiğimiz yanlışlara ışık tutacağız.

 

Grip ya da nam-ı diğer İnfluenza

Hepimizin solunum yollarını hedef alan pek çok farklı virüs mevcut: adenovirüsler, rinovirüsler, picornovirüsler, enterovirüsler…. Bu tip mikroorganizmaların oluşturduğu enfeksiyonlara topluca üst solunum yolu enfeksiyonu deniyor ve ortaya çıkan kırgınlık, hapşırık, bezen öksürük  gibi belirtiler hem kaptığımız virüsün niteliğine hem de virüsün ana yerleşim yerine göre değişkenlik gösteriyor. Mesela sıklıkla burun mukozamızı mesken tutan rinovirüs enfeksiyonlarında yoğun burun akıntısı ile seyreden nezle oluyoruz. Çoğunlukla ağız alışkanlığı ile bu tip üst solunum yolu enfeksiyonlarının tamamına grip diyoruz. Ancak bu çok doğru bir kullanım değil. Zira gerçek grip oldukça şiddetli belirtilerle seyreden ve influenza tipi virüslerin yol açtığı özel bir üst solunum yolu enfeksiyonu.  Influenza burun, boğaz ve ciğerlere yerleşerek zaman zaman çok ciddi komplikasyonlarla seyredebilen, hatta bazı kişilerde ölüme bile neden olabilen, oldukça bulaşıcı bir virüs.

 

Influenza virüslerinin üç ana tipi var: İnfluenza A,  Influenza B ve Influenza C. C tipi Influenza oldukça hafif enfeksiyona neden olurken, A ve B tipleri her yıl insanlar arasında hızla yayılan mevsimsel grip hastalığına neden oluyor. Influenza A virüsü, en yaygın salgınlara neden olan tip. Bu virüsler üzerlerinde bulunan iki tip proteinin (Hemaglütinin ve Nöroaminidaz) çeşidine göre farklı alt türlere (suşlara) ayrılıyor. H ve N harfleriyle gösterilen bu proteinlerin tiplerine göre virüs suşları H1N1, H3N2, H1N2 gibi farklı isimlerle anılıyor. Mesela 2009 yılında ortaya çıkan domuz gribi salgınından sorumlu olan grip virüsü Influenza A H1N1 virüsüydü.

 

Influenza virüslerinin bir diğer özelliği de hızlı mutasyona uğramaları ve her yıl kendilerini değiştirmeleri. Bu nedenle bir kez grip geçirmek bu sevimsiz hastalığa bağışıklık kazanmamıza yetmiyor. Bu yıl hastalansak bile ertesi yıl kendini biraz değiştirmiş yeni bir grip virüsü ile karşılaştığımızda tekrar grip olabiliyoruz.

 

Grip olan kişilerde, çoğu üst solunum yolu enfeksiyonlarında görülen belirtiler ortaya çıkıyor: yüksek ateş, öksürük, boğaz ağrısı, şiddetli kas ve eklem ağrıları, halsizlik ve bitkinlik, baş ağrısı, burun akıntısı, öksürük ve bazen de kusma bu belirtilerin başında geliyor. Grip hastalığını diğer soğuk algınlıklarından ayıran en önemli şey ise bu belirtilerin oldukça şiddetli olması. Günlük konuşmada paçavra gribi dediğimiz, bizi yatak döşek yatırıp, yüksek ateşle bitkin düşüren hastalığın gerçek grip yani infuenza olması şiddetle muhtemel.

 

Grip hastalığının kuluçka süresi 1-4 gün arasında değişiyor, çoğu insan bu virüsü kaptıktan 2 gün sonra belirtileri göstermeye başlıyor. Belirtiler genelde aniden ortaya çıkıp saatler içinde oldukça ağır hastalık tablosu yaratıyor. Ancak ilginç bir durum var, grip virüsü kapan kişiler hastalık belirtileri ortaya çıkmadan bir gün önce etraflarına grip virüsü saçmaya başlıyorlar bile. Bu da neden bu virüsün son derece bulaşıcı olduğunu açıklayan nedenlerden biri. Hasta olduğumuzu fark bile etmeden başka kişilere hastalık bulaştırmaya başlıyoruz!

 

Kuluçka dönemini takiben, hastalık belirtiler ortaya çıkınca iyileşme sağlıklı kişilerde bir hafta kadar sürüyor. Ancak yaşlılar, bebekler, bağışıklık sistemi zayıf kişiler, astım ve kalp damar hastalığı gibi kronik rahatsızlığı olanlarda hastalık çok daha ağır seyredebiliyor. Hatta zaman zaman zatürre, sinüzit, bronşit gibi ciddi komplikasyonlara ve hatta ölüme dahi neden olabiliyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre her yıl 3-5 milyon kişide gribe bağlı bu ciddi komplikasyonlar görülüyor ve yılda yaklaşık 500 bin kişi hayatını kaybediyor.

 

Gribin başlıca bulaşma yolu damlacık enfeksiyonu. Hasta kişilerin her bir öksürük ve hapşırığıyla ortaya yaklaşık yarım milyon virüs saçılıyor. Yaklaşık 2 metre uzağa saçılan ve havada asılı duran damlacıklar içinde bulunan virüsler bir sonraki kurbanlarına solunan havayla bulaşıyorlar. Ayrıca hasta kişilerin özellikle ellerine öksürdükten sonra tuttukları kapı kolları, telefon, otobüs tutunma yeri gibi yüzeylerden yeni potansiyel konaklarının ellerine, oradan da ağızlarına bulaşabiliyorlar. Gripten korunmak için en önemli önlemlerden biri elleri sık sık yıkamak, diğeri de grip olan kişilerin kendilerini mümkün olduğunca diğer insanlardan uzak tutması. Yani grip olduğunuzu düşündüğünüzde kalabalık yerlere gitmemek, işe gitmemek, toplu taşım kullanmamak, çocuğunuz grip olduysa diğer çocuklara geçmesini engellemek için okula göndermemek oldukça önemli. Bir diğer önemli koruyucu önlem ise grip aşısı olmak, ki aşının detaylarına ve hakkındaki sık bilinen yanlışlara birazdan daha detaylı değineceğiz.

 

Bir kez hastalandıktan sonra da viral bir hastalık olduğu için direkt bir tedavisi yok. Yapılacak en iyi şey, grip olduğunuzda evde istirahat etmek ve destek tedavi ile hastalığı daha rahat atlatmayı beklemek. Tüm tıp fakültelerinde söylenen klasik cümleyi burada hatırlatmakta fayda var: Grip ilaçla yedi günde, ilaçsız bir haftada geçer. Elbette bu haftayı bol sıvı alarak, iyi beslenip istirahat ederek ve gerektiğinde ateş düşürücü ağrı kesici gibi destek tedavilerle geçirmek faydalı, aksi takdirde vücudun kendini toparlaması daha uzun sürebilir. Bunlara rağmen genel durumu gittikçe bozulan özellikle risk grubunda olan kişilerin ise olası ciddi komplikasyonları göz ardı etmemek için bir doktora görünmelerinde fayda var.

 

Grip ile ilgili doğru bildiğimiz yanlışlar

 

Islak saçla gezme, sırtına hırka giy, yoksa grip olursun!

Sanılanın aksine grip hastalığının üşümekle, üşütmekle direk bir ilgisi yok. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, grip virüsler nedeniyle ortaya çıkan bulaşıcı bir hastalık. Yani vücudunuza Influenza virüsü girmediği sürece grip olmanız imkansız.

 

Ancak grip hastalığını soğuk havalarda ve özellikle kış mevsiminde çok daha sık ve yaygın olduğu da hepimizin dikkatinden kaçmayan bir durum. Bunun birkaç nedeni var.

 

En önemli neden soğuk havada kapalı ve kalabalık ortamlarda çok daha fazla vakit geçiriyor olmamız. Havalar soğudukça bulunduğumuz mekanların camlarını kapatıyor, kafe ve restoranlarda açık havada oturmak yerine kapalı yerde diğer insanlara daha yakın oturuyor, vapurda iskele yerine kapalı iç bölümde oturmayı seçiyoruz. Bu durum daha çok insanla daha yakın temasta bulunmamıza, aynı havayı solumamız neden oluyor, böylece bu kişilerden birinin etrafa grip virüsü saçması halinde havalanmayan ve kalabalık ortamlarda daha çok kişinin bu virüsleri kapmasına neden oluyor. Kapalı ortamlar sadece kış mevsiminde değil, klimaların yoğun kullanıldığı hava şartlarında ve de uzun uçak yolculuklarında da pek çok kişiyi aynı küçük alana kısıtlayarak grip olma ihtimalimiz artırıyor.

 

Soğuk hava ile ilgili bir diğer durum, kış aylarında soğuk ve özellikle kuru hava ile burun mukozamızın kuruması ve daralan damarlar nedeniyle soğuması. Bu iki durum, solunum sistemimizdeki ana savunma mekanizmalarından biri olan mukus salgılanmasını azaltıyor ve solunum yolumuza giren virüslerin mukozamıza daha kolay tutunmasına ve hücrelerimizi daha kolay enfekte etmesine neden oluyor. Ayrıca,  şiddetli üşüme bağışıklık sistemimizi yavaşlattığı için  vücudumuzun virüs ile mücadele gücünü kırıyor, dolayısıyla soğuk havalarda grip olma ihtimalimiz artıyor.

 

Soğuk kış aylarıyla birlikte grip olma ihtimalimiz artsa da unutmamak gerekir ki hastalığın kaynağı, kişiden kişiye bulaşan virüsler. Yani kış başında hasta olmadığınızdan emin olarak ıssız bir adaya ya da daha iyisi Antarktika’ya bile gitseniz, ne kadar üşürseniz üşüyün grip olmazsınız. (Antarktika’ya giderseniz penguenlerden kuş gribi kapmayacağınızı  garanti edemeyiz ama!)

 

Gencim, sağlıklıyım, esas grip benden korksun!

Evet, grip genelde genç ve sağlıklı kişilerde daha hafif seyrediyor ve en ciddi grip vakaları bebeklerde ve yaşlılarda görülüyor. Ancak bazı istisnalar var. Kimi grip türleri genç insanları daha şiddetli etkiliyor. Örneğin 1918 yılında görülen ve dünyada her 5 kişiden birini hasta edip, her 25 kişiden birinin ölümüne neden olan meşhur İspanyol gribi bu istisnalardan biriydi. Bu salgında ölenlerin çoğunluğu 20-40 yaş arası genç ve sağlıklı kimselerdi. Benzer şekilde 2009 yılında Meksika’da başlayıp dünyaya yayılan domuz gribi de daha çok genç insanlarda ölüme yol açtı. Uzmanlar bu durumu bazı virüs tiplerinde ortaya çıkan enfeksiyona bağışıklık sistemi güçlü kişilerin bünyelerinin şiddetli reaksiyon vermesi nedeniyle ortaya çıktığını düşünüyorlar. Çoğu vakada, gribe bağlı ölüm nedeni sitokin fırtınası denen ve vücudun bağışıklık sistemi yanıtlarından biri olan sitokin türü faktörlerin  aşırı salgılanmasına bağlı ortaya çıkan komplikasyonlardı.

 

Ayrıca unutmayın ki virüsü kaptığınızda daha hasta olduğunuzu bilmeden etrafınıza virüs saçıp başkalarını da hastalandırmaya başlıyorsunuz. Siz genç ve sağlıklı olsanız bile, virüs sizi bir zıplama tahtası gibi kullanarak sizden bu hastalığa çok daha korumasız bebeklere ya da yaşlılara geçebilir ve sizin olmasa bile onların ölümüne ya da kalıcı hasara neden olabilir. Bu nedenle yaşınız ne olursa olsun grip hastalığından korunmak bir halk sağlığı yükümlülüğüdür.

C vitamini aldım, mandalin yedim, bana bişeycik olmaz.

 

Ne yazık ki sanılanın aksine C vitamini kullanmanın gribe karşı kayda değer bir koruyucu ve tedavi edici etkisi yok. C vitamininin gribe iyi geldiği efsanesi nobel ödüllü kimyager Linus Pauling’in ortaya sürdüğü, yapılan yüzlerce çalışmayla artık çürütülmüş bir iddia. Ancak çok iyi bir pazarlama aracı olduğu için bugün hala hemen tüm grip ilaçları üzerlerinde limon ve portakal resimleri ile pazarlanıyor, ya da içlerinde C vitamini olduğunun altı çiziliyor. Yapılan çalışmalarda gösterilen şey, C vitaminin  ancak yüksek dozlarda alındığında grip süresini ancak birkaç saat kısaltmaya yaradığı. Yüksek doz C vitamininin olası başka riskleri (böbrek taşı ve son yıllarda yavaş yavaş fark edilen kansere meyil) nedeniyle sadece birkaç saatlik avantaj sağlamak için bu takviyeyi almak anlamsız. Ama bu elbette grip olunca portakal yemeyin demek değil , taze meyve ve sebze yemenin iyi birşey olduğu pekçok diyetisyenin ortak kanısı.

Linus Pauling ve C Vitamini ile ilgili daha önce yazdığımız şu makaleden C vitamini ile ilgili bu iddianın ortaya çıkış hikayesi ve ardından yapılan çalışmalar hakkında daha detaylı bilgi edinebilirsiniz.

 

Annem tavuk çorbası yaptı, üzerine de nane limon kabuğu içtim. Gribe en iyi ilaç.

Daha önce de belirttiğimiz gibi, grip viral bir hastalık ve virüsleri öldürmek o kadar kolay değil. O nedenle tavuk suyu çorba, ıhlamur, nane limon kabuğu gibi sıcak içeceklerin grip hastalığını iyileştirip virüsleri öldürmek gibi bir etkileri yok.

 

Ama grip sırasında bol sıvı almak çok önemli. Ayrıca kuruyan mukozaları da nemlendirmek açısından tavuk suyu çorba da, ıhlamur da muhtemelen sizin kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlayacaktır. O nedenle bol bol çorba, ıhlamur gibi sıcak içecekler içebilirsiniz, ancak bunun gribi tedavi etmek yerine belirtilerini hafiflettiğini unutmayın . Annenizin eline sağlık!

 

Grip olsam antibiyotiği aldım mı geçer. Doktor vermedi ama eczacıdan sorup aldım.

Grip hastalığına neden olan etmen influenza virüsü ve virüsler, bakterilerin aksine antibiyotiklerden hiçbir şekilde etkilenmiyorlar. Bu nedenle grip olduğunuzda antibiyotik almanızın hiçbir faydası olmadığı gibi, aksine dirençli bakteri yaratmak gibi bir zararı var. Çoğu kişi grip olduktan birkaç gün sonra antibiyotik kullanmaya başlıyor. Virüs, normal seyrini sürdürüp hastalığın 7. Gününde kendiliğinden iyileştiğinde de aldığı antibiyotik sayesinde iyileştiğini düşünüyor. Antibiyotiklerin, dirençli bakteri oluşturmanın yansıra vücudunuzdaki faydali bakterilere (özellikle sindirim ve K vitamini sentezlemede bize çok önemli katkısı olan barsak florası bakterilerine) çok zararı var. O nedenle grip olunca antibiyotik kullanmayın, doktorunuza antibiyotik yazması için ısrar etmeyin, ya da kafanıza göre gidip eczaneden antibiyotik almayın. Hem paranıza, hem sağlığınıza yazık.

Nadir durumlarda, viral enfeksiyon üzerine bakteriyel enfeksiyonların (orta kulak iltahabı, zatürre gibi) eklenmesi durumunda grip olsanız bile ilave ortaya çıkan ikincil enfeksiyonu tedavi etmek için antibiyotik gerekebilir. Bu tip komplikasyonlar geliştiğinde doktorunuz size gerekli antibiyotiği verebilir.

 

Ne yazık ki ülkemizde hastaların ısrarı nedeniyle hastayı memnun etmek için gereksiz antibiyotik yazan hekimler de azımsanmayacak sayıda. Bu nedenle grip için gittiğiniz doktorunuz size antibiyotik verdiğinde nedenini sormaktan ve sorgulamaktan da çekinmeyin.

Grip aşısı olduğum sene kaç kez hastalandım. Aşı işe yaramıyor.

 

Grip hastalığına karşı en iyi korunma yöntemi ellerinizi sık sık yıkamanın yanında grip aşısı olmak.

 

Grip aşısı diğer viral hastalık aşılarından biraz daha farklı.

Viral hastalıkların çoğunda (örneğin kabakulak, kızamık) hastalık yapan virüsler hızlı mutasyona uğramıyor. Mesela ü 5 yaşında karşılaştığınız kızamık virüsü ile 15 yaşında karşılaştığınız kızamık virüsü birbirinin hemen hemen aynısı, ve bağışıklık sisteminiz bu virüsle ilk karşılaştığında geliştirdiği savunma mekanizmalarını ikinci karşılaşmanızda da kullanabiliyor. Bu nedenle bu hastalıklara karşı geliştirilen aşıları bir kez olsak bile uzun dönem koruma sağlıyorlar.

 

Oysa grip virüsü çok hızlı değiştiği için her yıl karşılaştığımız grip virüsleri birbirinden yapı olarak oldukça farklı. Bu nedenle grip aşısının içeriğinin her yıl yenilenmesi gerekli. Bizim de karşılaşacağımız yeni grip mutasyonlarından korunmak için her yıl  içeriği güncellenen bu aşıdan tekrar olmamız şart.

 

Her sene, Dünya Sağlık Örgütü ve pek çok ülkenin enfeksiyon hastalıklarından sorumlu kurumları bir araya gelip, ellerindeki verileri değerlendirip bir yıl sonra ortaya çıkacak virüslere yönelik bir tahminde bulunuyor. Bu tahminler ışığında her yıl dört-beş farklı influenza virüsüne karşı yeni bir karışım geliştiriliyor. Bu karışım, içindeki virüslerden biri ile karşılaşırsak koruyucu, ama olur da beklenmedik bir virüs ortaya çıkarsa etkili değil. Bu nedenle grip aşılarının koruyuculuk oranı bu tahminin ne kadar isabetli yapılığına bağlı olarak %50-80 arasında değişiyor.  İki yaşından küçük bebeklerde ise aşı etkisi oldukça düşük.

 

Ancak buna rağmen aşılanmak önemli. Zira aşı içeriği tahmini tutarsa gripten korunduğumuz gibi,  tam tutturulamamış olsa bile  benzerlik nedeniyle kaptığımız farklı tür gribi daha hafif geçirmemize yardımcı oluyor.

 

Yukarıda saydığımız nedenlerden, aşı olmanıza rağmen gene de grip olmanız mümkün. Aşı içeriği tahmini o yıl ortaya çıkan salgını tutturamamış olabilir ve bu nedenle aşıya rağmen grip olmuş olabilirsiniz. Ancak unutmayın ki tesadüfen aşıda olmayan virüsü kaptıktan sonra aşıda olan bir virüsle karşılaştığınızda aşı gene de sizi koruyacaktır.

 

Bazı kişilerin aşının etkisiz olduğunu sanmasının bir diğer nedeni de aşı oldukları sene içinde influenza değil soğuk algınlığı yapan diğer virüslerden birini kapmış olması ve bu enfeksiyona sık düşülen bir hata ile ‘grip’ demeleri. Yazının başında bahsetmiştik, grip benzeri belirtiler yapan yüzlerce farklı virüs var ve aşı bu virüslere karşı etkili değil. Yani grip aşısı olsanız da rinovirüs kaparsanız nezle olabilirsiniz. Unutulmaması gereken üst solunum yolu enfeksiyonu yapan yüzlerce virüs içinde en tehlikelilerden birinin influenza virüsü olduğu ve her yıl aşılanarak bu virüsü kapma ve akabinde başkalarına bulaştırma ihtimalinizi %50-80 azaltmanın mümkün olduğu. Bu nedenle özellikle evlerinde küçük bebek, kanser hastası, yaşlılar veya bağışıklık sistemi zayıf başka bireyler olanların mutlaka aşılanması öneriliyor.

 

Geçen ay zaten grip oldum ondan bu yıl aşılanmama gerek yok.

Yukarıdaki maddede de uzun uzun anlattığım gibi, grip geçirmiş olsanız bile bir sonraki mutasyona uğramış grip suşunun gelip tekrar başınıza bela olmayacağına ilişkin hiç bir garanti yok. Ya da grip sandığınız şey influenza değil diğer virüslerin neden olduğu soğuk algınlığı olabilir. O nedenle grip geçirdiğinizi düşünseniz bile aşı olmakta fayda var.

 

Aşı için ideal zaman grip mevsimi başlamadan önceki Eylül ayı veya Ekim ayının başları. Bu aylarda aşı olmadıysanız, sonra da aşı olmanızda bir mahsur yok. Önerilen zaman dilimi aşıdan en iyi koruyuculuğu sağlamanız içindir.

 

Grip aşısı oldum, aşı beni hasta etti.

Kas içinde yapılan klasik grip aşısının sizi grip yapma ihtimali sıfır, çünkü kas içine şırınga ile yapılan grip aşıları virüsün kendisini değil, virüs kılıfına ait protein parçacıklarını içerir .,Bu proteinlerin aşı ile vücudunuza verilmesi, bağışıklık sistemimizin bu proteinlere karşı antikor üretmesi ve bu proteinleri taşıyan virüsün kendisi ile karşılaştığında enfeksiyonla etkin şekilde mücadele etmesi için yeterli.Ancak aşının ardından enjeksiyon yerinde ağrı, yanma, şişlik ve morluk ve kısa süreli kırgınlık ve hafif ateş olması normal. Bu belirtiler aşının sizi hasta etmesine değil, aşı ile vücudunuza giren proteinlere karşı bağışıklık sisteminizin verdiği tepkinin bir ürünü. Bu süreçte bağışıklık sisteminiz aldığı proteinlere karşı antikor hazırlamayı öğreniyor.

 

İçinde zayıflatılmış virüs taşıyan ve düşük ihtimalle de olsa sizi grip yapabilecek tek grip aşısı kas içine verilmeyen ve burundan sprey olarak kullanılan aşı. Bu aşı ancak normal enjeksiyonu alamayacak kişilere özel durumlarda öneriliyor, etkinliği de zaten epey tartışmalı.

 

Bazen, aşıdan sonra grip olduğumuzu sanmamızın bir nedeni de aşıyı takiben tesadüfen soğuk algınlığına neden olan ve influenza harici bir virüse, ya da düşük ihtimalle aşı içinde bulunmayan bir grip virüsüne çatmamız. Bu tamamen kötü şans ve tesadüf, ancak insan beynindeki ardıllık safsatası nedeniyle hatalı neden sonuç ilişkisi kurmamıza ve hastalığımızın sebebini olduğumuz aşıda aramamıza neden oluyor.

 

Grip aşısı otizm yapıyor, ondan ne kendim oluyor ne de çocuğuma yaptırıyorum.

Grip aşısı ve diğer aşıların otizme neden olduğu iddiası asılsız bir iddia. Dana önce bu konuda pek çok kaynakları inceleyerek detaylı bir yazı dizisi yayınlamıştık. Aşıların otizmle ilişkisi konusunda yazdığımız yazı dizisini şuradan detaylı olarak kanıtlarıyla birlikte okuyabilirsiniz.

 

Havaların soğuyup, çoğumuzun etrafımızda hapşıran, tıksıran kişilerle kapalı ortamlara tıkılmak zorunda kaldığımız şu günlerde, umuyoruz bu yazı size grip olmamak için nelere dikkat etmeniz gerektiği, ya da grip olduktan sonra ne yapmanız gerektiği konusunda yardımcı olur. Siz gene de annenizin sözünü de dinleyin, soğukta ıslak saçla, atkısız eldivensiz sokağa çıkmayın.

 

(Kaynak: Işıl Arıcan / yalansavar.org)