Bir grev günü
Eğitim sisteminin gericileştirilmesi üzerinden sürdürülen, toplumsal sistemin dönüşümü boyutundaki girişimlerin yoğunlaştığı bir dönemde eğitim emekçilerinin grevi son derece önemli bir duruş oluşturdu.
Eğitim Sen Çanakkale Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Prof.Telat Koç’un ifade ettiği gibi böylesi bir günde eğitim emekçilerinin birlik içersinde hareket edememeleri bir başka sorun olarak ayrıca dikkat çekiyordu.
Emek mücadelesinin bölünmesi için düzen temsilcilerinin gösterdikleri özel çabalar bazı kesimler nezdinde karşılık bulunca mücadelenin gücü ve ivmesi de olumsuz etkilenmektedir.
Bu sorun da ancak mücadele içersinde kazanılacak deneyimler ile aşılabilecektir.
Onun için sokaklar, meydanlar emekçiler için birer okuldur.
Grev gününden bir gün önce Milli Eğitim Bakanlığı’nın orta öğrenimde kılık kıyafet yönetmeliğinde yaptığı bir değişiklikle ilkokullar dahil olmak üzere türban serbestliğinin getirilmesi eğitim sisteminin dini esaslar üzerinden kurgulanmasının yeni bir adımı olmuştur.
Dindar nesil yetiştirmek hedefi ile yolan çıkan siyasal irade dönüşümlerini bir bir tamamlarken, bilimsel laik demokratik eşit anadilde eğitim mücadelesi de çok daha önem kazanmaktadır.
Grev öncesi Çanakkale Valisinin yapmış olduğu açıklamalar Çanakkale’deki greve ayrı bir anlam yükledi.
İmam hatip öncelikli eğitim programına bir destek de Çanakkale Valisinden geldi.
Valinin “Evliya yetiştirmek” olarak özetleyeceğimiz savunusunun, bilimsel laik eğitim ile hiçbir ilgisi yoktur.
Tamamıyla AKP hükümetinin politikalarına paralel olarak yapılan bu savunma doğal olarak grev günü, gündeme oturdu.
Grev katılımcıları tepkilerini, valiyi istifaya davet ederek gösterdiler.
Kentin valisinin bu denli açık olarak AKP’nin siyasal hedefleri temelinde tavır koyması ayrıştırıcılık adına önemli riskleri de bağrında taşımaktadır.
Nitekim grev günü imam hatip ortaokulunun önünde bir kadının sürekli yürüyüş için toplanan eğitim emekçilerine karşı hakaretler içeren provokatif tavırları olmuştur.
Aynı şekilde imam hatipli öğrencilere, pencerelerden yürüyüş korteji yuhalattırılmıştır.
Ayrıştırıcı bir üslup doğal olarak böylesi sonuçlar verecektir, bu anlayışın önümüzdeki günlerde çok daha olumsuz sonuçlar yaratma ihtimali söz konusudur.
Eğitimin gericileştirilerek, piyasalaştırıldığı AKP politikaları, tüm bu çabalara rağmen her geçen gün daha çok tepki almakta ve bu konudaki mücadele isteği büyümektedir.
24 Eylül grevi bizzat bunu göstermiştir.
Grev katılımcılarından, greve destek veren vatandaşların coşkularına kadar birçok gösterge bunu doğrulamaktadır.
Grev günü yine eğitim sisteminin anti demokratik, baskıcı şiddet içeren yönünün bir başka versiyonunu ÇOMÜ Anafartalar Kampusu’nda yaşadık.
Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde faşist güçlerin yapmış olduğu saldırıyı kınamak ve saldırıya uğrayan öğrenci arkadaşlarına destek olmak için basın açıklaması yapmak isteyen ÇOMÜ’lü öğrenciler özel güvenlik ve çevik kuvvet ekipleri tarafından engellendi.
Bununla da yetinilmedi öğrencilere fiili olarak saldırıldı, 7 öğrenci almış olduğu darbeler neticesinde yaralanarak hastaneye kaldırıldı.
Üniversite gibi bir ortamda öğrencilerin basın açıklaması yoluyla düşüncelerini ifade edememeleri bu eğitim sisteminin en büyük ayıbıdır.
Öğrencilerin basın açıklaması yapma haklarını, güvenlik güçlerinin şiddet uygulayarak engellenmesi, üniversite yönetiminin de buna çanak tutması hiçbir şekilde kabul edilemez.
En temel insan haklarının yok sayıldığı, beraberinde şiddet uygulayarak öğrencilere zarar verildiği bir ortamda bilimsel eğitimden bahsetmek söz konusu değildir.
Bugüne kadar üniversite yönetiminin, baskı mobbing uygulamalarıyla sürdürdüğü anti demokratik uygulamalar, şimdi de polis şiddeti ile birleşmiş ve demokrasi adına önemli bir hasar ortaya çıkmıştır.
Bu koşullarda yöneticilerin sağduyulu davranması son derece önemlidir.
Eğer ayrıştırıcı dil ve söylev ile toplumsal hayata müdahil olma durumu sürdürülürse yaşanabilecek olumsuzluklar kentin huzurunu kaçırabilir.
Demokratik hak ve özgürlüklere saygılı olunmalı, kimsenin ifade özgürlüğü, protesto etme hakkı engellenmemelidir.
Bunun içinde bu haklara sahip çıkmak, şiddete uğrayan öğrenci kardeşlerimizin yanında olmak insani bir görevdir.
Bu kentte her fırsatta atıp tutan bazı sosyal demokrat siyasetçilerin özellikle dikkatlerine sunarım.